*3*

6 4 0
                                    

Fatih'in Özgürü bildiğini Özgür'e söylemeliyim? Yoksa sessiz mi kalmalıyım.
Salak mısın kızım sen? Söyleyeceksin tabi. Ya o Fatih denen ne olduğu belli olmayan çocuk Özgüre zarar verirse? Zaten Özgür herşeyden habersiz zavallım.
Aynen iç ses. Doğru söylüyorsun. Hemen Özgüre gitmeliyim. Arabaya atlayıp Özgürü'ün evine sürdüm. Kapıyı çaldığımda uykulu gözlerle bana bakan Özgürü kenara itip içeri girdim.
"Herşeyi biliyor Özgür."
"Dün Onla berabermiydiniz ?"
"Kimle?"
"Fatihle"
"Aslında bakarsan sayılmaz. Ben sahile yürüyüşe gittim. Bankta otururken geldi oturdu. Zaten çok durmadım yanında. Aslında hemen kalkardım ama  Sonuçta bana senin söylemen gereken şeyleri söyleyince meraklandım."
"Ne söyledi o sana?"
"Onun peşinde olduğunu ve onu öldüreceğini." güldü ve,
"Salak" dedi. Tamam sandığımdan da zeki.
"Onu öldüreceğimi sanıyor. Ben babasının peşindeyim." bide kendini zeki sanıyor diyordum. Baya zekiymiş.
Artis bak zeki işte
Bur susarmısın?
"İyiymiş."
"Sen niye tek başına gidiyorsun sahile falan?"
Şimdi ne diyeceksin 'senden kaçıyordum aptal' mı
Susarmısın gerizekalı
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
"Yalnız kalmak istiyordum."
"Ne için?"
"Bilmem. Yalnız kalmak istiyordum."
"Anladım. Bu soğukluğun ne zaman bitiyor?"
"Ben soğuk değilim."
"Soğuksun"
"Bilmiyorum. Benden bir şeyler saklaman hoşuma gitmiyor."
"Senin iyiliğin için"
"Bırak kendi iyiliğimi kendim düşüneyim Özgür?"
"O zaman 'biz' olmak sadece kelimede kalır."
Peki. Haklı ama. Olsundu. İris öğrenmek istiyordu. Sessizliğimden faydalanıp,
"Seninle bir şey konuşmamız gerekiyor."
"Tamam hazırlan kafeye gidelim" dedim.
                      *               *              *
"Ne demek? açıklarmısın?"
"Gidiyorum işte."
"Ne kadar süre? Nereye? Neden?"
"Süresi belli değil. Ankara'ya. Ve nedenini söyleyemem." gülerek,
"Söyleyemezsin?"
"Evet. Sen burda Hazallarla beraber kalacaksın. Ve-"
"Ve dur tahmin edeyim. 'Aslında İris buraya gelme nedenim, bakalım İris neler yapıyor? Aa yaşıyormuş. Şunu biraz daha öldürelim' mi?"
"İris anlamıyorsun. Seni tehlikeye atamam."
"Bende geleceğim. Ne zaman gidiyoruz."
"Yok öyle bir şey. Gelmiyorsun."
"Sormadım zaten"
"Sinirleniyorum."
"İzmir'e gidiyorum o zaman. Artık burda durmak istemiyorum. Çünkü bu şehir bana seni hatırlatıyor. Buradaki herşey."
"Saçmalama"
"Ciddiyim."
"Ne halt yiyeceksin orada?"
"Unuttunmu beni çok seven(!) bir babam var."
"Onun yanına gidemezsin"
"Sen de Ankara'ya gidemezsin"
"Böyle yolculama beni nolur?"
"Ben İzmir'e gidiyorum. Sen de en kısa zamanda işlerini bitir."
"Ne kadar süreceğini bilmiyorum."
"Biliyor musun? Bana tekrar gidiyorum diyeceğini biliyorum." gözümden akan yaşa mani olamadım. Güçlü İris buraya kadar.
"Yapma İris."
"Ben bir şey yapmıyorum. Aksine sen yapıyorsun."
"Özür dilerim."
"Umarım çabuk biter."
"İzmire beraber gidelim. Hatta,"
Cebinden çıkardığı yüzüğü parmağıma taktı ve,
"Sarkmasınlar sana. Sahibin olduğu belli olsun , hem evlenicez kızım biz niyetimiz belli olsun." gözyaşlarımı silip tebessüm ettim.
"Heh şöyle gül biraz. Oğuzlarda İzmir'e geliyor. Şimdi beraber gidiyoruz. Seni İzmire bırakıp ben de Ankara'ya giderim. Tamam mı?" kafa salladım. Mutlu etmişti beni. 
                        *             *              *
Son bir haftamızı bol bol resim çekilerek harcamıştım sonuçta özlerim yani. Ve yolculuk için hazırdım. Bavulumu alıp aşağıya indim. Anneme haber vermiştim. Ama o şerefsiz biyoloji babamı aramadım tabiki.
"Hadisene" Hazalın sesiyle dışarı çıktım. Üç arabaydık. Ve Hazallar ev kiralamıştı. Ama ben Hazalı tabiki o canilerin eline bırakmam. Arabadaki sessizliği Özgür bozdu,
"Sakın elalemin adamlarını kesme, açık kıyafetler giyme, gece dışarıya çıkma, bara gittiğini duyarsam iyi olmaz-"
"Bide yabancılardan çikolata almıyım."
"Evet."
Biraz müzik dinleyip uyudum. Ciddi ciddi uyudum. Malmıyım ben ya. Resmen Özgürü görebileceğim son saarlerde uyudum. Evet hani alkışım? Kafamı kaldırıp,
"Daha ne kadar var?"
"Daha deminki saatten beş dakika daha az."
"Yani?"
"Beş dakikada bir soruyorsun napıyım? Az kaldı. Hatta geldik neredeyse."
"Özgür gitmesen"
"Bu konuyu konuştuk" araba durduğunda geldiğimizi anladım. Ve gözlerim doldu. Bu ne duygusallık ayol. Arabadan indiğimizde
Özgür bana sarıldı ve alnıma bir öpücük kondurdu. Saçlarıma düşen bir damladan sonra onun da ağladığını anladım. İnanmıyorum Özgürden bahsediyoruz. Hadi ama o ağlamaz. O an patlayan flaşla kafamı kaldırdı. Oğuz bu anımızı çekmişti ve sanırım bu haftanın en iyi resmiydi. Yüzümü avuçlarının içine aldı ve
"Dönemezsem kendine iyi bak."
"Bu neydi şimdi?"
"Ne olacağını bilmiyorum"
"Bana bundan bahsetmedin?"
"Seni seviyorum"
"Bende"
Arabaya binip uzaklaşışını izledim. Zor olacaktı. Tayfa da gittiğine göre yalnız kalmıştım. Bavulumu elime alıp zile bastım. Kapıyı açan hizmetli bana soran gözlerle baktı,
"Melek hanımın kızıyım."
Ve onu bekelemden içeri girdim. Annem,
"Kızıım, hoşgeldin"diye boynuma atladı.
Elini uzatıp bana,
"hoşgeldin" diyen babayla tokalaşmak cidden zor.
"Odan hazır kızım yorgunsundur. Gel"
Annem beni iterek odama sokarken abimi gördüm. En azından tanıdık biri görmek hoş. Ona abi demeyeceğim. Yavuz daha iyi. Bana gelip sarıldı ve ona karşılık verdim. Onunla iyi anlaşmalıyım. Sonuçta abi. Odaya girip eşyalarımı yerleştirdim. Ve yatağa uzandım. Benim burada ne işim vardı? Neden geldim? Demekki farketmesem bile hala aileye bir özlem besliyorum. Telefonumu alıp fotoğrafları instagrama attım ve gelen korkunç yorumları hiçe sayarak kafamı yastığa koydum. Uyumayı planlıyordum. Ama babam başıma geldi. Ve,
"Kızım ,
Özür dilerim. Sen bunları hakedecek hiçbir şey yapmadın. Muhtemelen uyuyorsun ama olsun. Söylemezsem çıldıracağım. Herşey seni korumak için. Yemin ederim seni korumaktan başka bir şey yapmıyorum. Şimdi uyanık olsan dersin ki Yavuz'u neden bırakmadın. Bilmiyorum. Ama sanırım onun erkek oluşu kendini koruyabilişi bana onun için güven verdi. Umarım beni bir gün affedersin." yavaşça kapatılan kapı sesi ile çıktığını anladım ve kafamı kaldırdım. Oha kelimenin tam anlamıyla Oha. Çevremdeki insanların benim bilmediğim düşmanlarımdan koruması ironikti. Gözyaşlarımdan ıslanan yastığı alıp Yavuz'un odasına girdim. Uyuyordu. Bir daha odama geri döndüm. Sanırım bu gece uyku tutmayacaktı. Telefonuma gelen mesajla irkildim,
Özgür;
Bahse varım uyuyamıyorsundur?
Ben;
İyi tahmin
Özgür;
Yeni bur şeyler var mı?
Ben;
Aslında yepyeni bir şey var.
Beni aradığında gülümsedim.
"Alo?"
"Özgür, sanırım yani eğer yanlış anlamadıysam babamın bur suçu yok gibi gözüküyor"
"Ne?!"
"Ben uyuyorum sandı geldi yanıma bir sürü şey anlattı ve pek de suçlu gibi gelmedi gözüme."
"Ne dediğinin farkındamısın?"
"Evet ve bunu sen geldiğinde konuşmalıyız."
"Tamam. Sen ne yapmayı planlıyorsun?"
"Bilmiyorum"
"Ne yaparsan yap arkandayım."
"Saol. Seni seviyorum."
"Bu arada resimleri instagrama atmışsın ve takipçilerim bundan pek hoşnut değil." ce bir kahkaha sesi,
"Aslında bakarsan ben de takipçilerinden hoşnut değilim."
"Bende seninkilerden."
"Onlarda senden."
"İris bu konu iyice karışmaya başladı"
"Ha-ha."
"Kafanı yastığa koy. Gözlerini kapat. Ve ne biliyim güzel günlerimizi falan düşün."
"Özgür ne var biliyor musun? Gözlerimi kapattığımda seninle hiçbir güzel anımı hatırlayamıyorum."
"Eminim onca kötü şeyin arasında bir yerdir. Sadece onları bulman gerekiyor güzelim. Sen yaparsın."
"Yaparım. Seni seviyorum. Görüşürüz Özgür."
"Bende." deyip telefonu kapattı. Yapamayacığımı biliyorum. Sadece üzülmesin diye. Kafamı yastığa koyup kendimi uykunun kollarına bıraktım. Zira uyuyamazsam düşünmekten beynim yanacak.
                           *           *           *
Sabah kalktığımda daha uykumu alamamıştım.
Sen ne zaman uykunu aldın ki?
İçsesime hak vererek yataktan kalktım. Hani uykunuz vardır ama uyuyamıyorsunuzdur ya aynen öyleyim. Uykum gözlerimden akarken üstümü giydim. Ve tabii Özgürün aşırdığım hırkalarından birini. Aşağıya inmeden önce babama karşı daha kibar olmayı deneyeceğimi kendime söz verdim. Ve aşağıya indim. Kahvaltı yapıyorlardı. Beni görünce Yavuz,
"Sonunda kızım saat kaç oldu."
"Kendine bak sen" ona dil çıkarıp masaya oturdum. Annem ve babam Yavuzla olan samimiyetimize şaşırıyorlardı. Annem,
"Umarım iyi uyumuşsundur." kafamı sallayarak cevap verdim. Yavuz,
"Oha" kafamı kaldırıp baktığı yere baktım. Parmağıma bakıyordu.
"Evli falan mısınız?"
"Hayır sadece söz gibi bir şey" babam,
"Keşke isteme gibi birşey olsaydı"
"Zaten buraya gelirken ani oldu. Parmağımda bir yüzük olması başımın bağlı olduğunun göstergesiymiş. Yani Özgür öyle söyledi." babam şaşırmıştı.
"Özgürle ayrıldınız sanıyordum."
"Aslında uzun bir süredir berberiz." annem,
"İlişkinizin ciddi olması çok hoş." Yavuz,
"Hiç yakıştıramadım. Abinden haversiz sözlenmişsin."  gözlerimi devirip yemeğime geri döndüm. Telefonumun titremesiyle elim cebime gitti. Özgür arıyordu. Ekranda Özgür yazısını görünce istemsizce dudaklarımda bir tebessüm oluştu. Daha ilk gündü ama onu özlemiştim.
"İzninizle" deyip masadan kalktım. Bahçeye çıktım.
"Alo"
"Allahım özlediğim ses"
"Özgür"
"Güzelim"
"Seni özledim"
"Bende"
"Ne zaman geliyorsun? Lütfen gel"
"İyimisin? Sana kötü mü davranıyorlar. Semihi yolluyorum."
"Hayır hayır. Seni çok özledim. Aksine bana çok iyi davranıyorlar. Ama nolur çabuk gel. Değişik hissediyorum. Sanki eksik gibi."
"Bende güzelim bende. Ve buradaki işim yaklasık bir hafta sonra bitiyor." bir çığlık attım.
"Gerçekten mi?" gülme sesini duyuyordum.
"Evet"
"Harika"
"Şimdi kapaptmam gerekiyor. Seni seviyorum. Görüşürüz"
"Görüşürüz."
Aklıma Hazallar gelince hemen içeri girdim,
"Yavuz! Benimle geliyormusun? Arkadaşlarımla buluşacağım." annem,
"Burada arkadaşların olduğunu bilmiyordum?"
"Onlar benimle gelmek istediler buradan değiller."
"Neden onları buraya davet etmiyorsun?"
İyi fikirdi aslında. Yavuz,
"Güzel arkadaşın var mı? Varsa anlaşabiliriz" gözlerimi devirdim.
"Şaka yapıyorum Leylâ. Senin bir yengen var zaten." kimlik ismimle hitap etmesi garibime gitmişti. İsim mevzusuna gelirsek biz Özgürle tanıştığımızda bana İris diyordu. Neden olduğunu bilmiyorum ama bir sebebi vardır elbet. Ve uzun zamandır Leylâ ismini kullanmıyordum. Bahçeye çıkmaya karar verdim.  Hazala mesaj atıp gelmelerini söyledim. İç sesim,
Baban konusunda ne yapacaksın?
Bilmiyorum. Sanki bir yanım onu affetmemi istiyor ama diğer yanım yaşadıklarımı gözümün önünden film şeridi gibi geçiriyor. Diyor ki, baban olsa bunların hiç biri olmazdı. İyimser tarafım ise Özgürde olmazdı. Çok kararsızım. Annemle bir problemim yok zaten babamı da affedebilirim sanırım. Ah be iç sesçim affederim dediğime bakma bir yanım her zaman ailemden yediğim kazığın ağrısıyla bir ağrı kesiciye muhtaç olacak. Derlerki Kimi güveni ilk tattığı babasını kaybetmiştir. Ve kılmıştır diğer tüm erkeklerin cenaze namazını. Öyle olmadı. Zor da olsa öyle olmadı. Özgür var. Ne zaman sıkışsam bir Özgürüm var. Ben düşüncelerimle boğuşurken daha fazla dayanamayıp babamın çalışma odasına çıktım. Kapıyı tıklattım ve otoriter bir sesle,
"Gir" dedi.
Beni görünce belli etmese de şaşırmıştı. Koltuğa oturdum.
"Şey" yutkundum.
"Ben dün seni duydum baba. Yani sen uyuduğumu sanarken."
"Bak kızım, bilmediğin onlarca şey var. Ben sana herşeyi anlatacağım beni affedip affetmemek sana kalmış. Bir zamanlar yani yaklaşık yirmi beş yıl önceden bahsediyoruz. Annene aşık olup onunla evlendik. Ama bildiğin gibi bir aşk değildi bizimkisi. Yerlere göklere sığamayan bir aşktı. Annen güzel bir kandı. Hatta fazlasıyla güzel bir kadındı. Bu sebeple tahmin edebileceğin gibi talibi, seveni çoktu. Biz evlendikten hemen sonra benim yakın arkadaşlarımdan biri evlendi. Sık sık bize gelirdi. Biz onlara giderdik. Aile dostumuz olmuştu. Önce Yavuz doğdu. Sonra sen doğdun. Annen garip davranmaya başladı. Korkuyordum. Benden vazgeçtiğini sanıyordum. Ama iyice araştırınca o yakınım dediğim adam annenin peşindeymiş. Belli etmedi ben üzülmeyeyim diye. Ama anneni tehdit etmiş. Senle. Önceleri pek sallamadım adamı ama iş ciddileşmeye başladı. Seni ortadan kaldırmayı planlıyordu. İşkenceler vesaire. Sonra aklımıza seni gizlemek geldi. Yetimhane müdürü arkdaşımdı. Seni kendi evlerimden birinde saklayabilirdim ama bulurdu Cengiz şerefsizi. Sen daha dört yaşındaydın. Hala daha annenin peşinde. Tükenmedi ümidi. Benim tek amacım seni korkorumaktı. Senin gözünden şerefsizin teki olabilirim ama ben seni koruyordum. Her ne kadar çok işe yaramamış olsa bile."
"Bunları bilmiyordum. Şey baba ben buraya seni affettiğimi söylemeye gelmiştim."
Babam bana sarıldı. İrkildim. Ama çaktırmamaya çalıştım. Umarım işe yaramıştır. Yıllardır eksik olan bir yanım yamanmış gibi hissettim bir an. Küçükken parkta babalarıyla oynarken şımaran çocukları gördükçe sinirlenir sitem ederdim. Şımarmaya hakları yok derdim. Ama neden bu kadar şımardıklarını şimdi anlıyorum. Ne olursa olsun sırtlarını dayayacağı bir babaları vardı. Babamdan ayrılıp aşağı indim. Hazal'lar gelmişti. Beni görünce Hazal boynuma atladı. Hepsiyle teker teker sarılıp oturdum. Oğuz,
"Bugün napıyoruz ev kızı"
"Bence ba-"
"Özgüre söz verdim. Ayrıca ben öyle ortamlardan hoşlanmıyorum. Beni güzel bir yere götürün."
Sevimli kız İris gülüşümü yapıp Yavuz'a döndüm,
"Zaten Yavuz bugün bizi gezdirebileceğini söylemişti. Değil mi Yavuz"
"Ne münas-" koluna attığım cimcikle
"Aynen gezdireceğim."hepimiz hazırdık zaten montumu aldım. Dışarı çıkıp diğerlerini beklemeye başladım. Etrafı incelerken bir arabanın arkasında onu görmemle olduğum yere çivilendim. Ve gözlerimin karamasıyla vücudum yerle buluştu.
                       *            *             *
Kendime geldiğimde koltuktaydım. Ve herkes bana bakıyordu. Arda,
"Uyandı. Uyandı."hızla Özgürle konuşan Semih'in elinden telefonu aldım.
"Ö-Özgür o-o burda. Özgür lanet olsun o burda. Beni takip ediyor. " beni İzleyen herkes merakla bakıyordu.
"Sakin ol güzelim. Şimdi kim olduğunu söyle." derin bir nefes alıp,
"Cengizin oğlu" annem çığlık atıp eliyle ağzını kapattı. Millet gözlerini belertip bana bakıyordu.
"Evden çıkma. Kapıyı kilitle ve söyle yanından ayrılmasınlar. Telefonu Semih'e ver."telefonu Semihe uzattım. Sonradan yanımıza gelen babam evin etrafını korumalarla sarmıştı. Oğuz ve Hazal beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Aptal herif. Yine düştü peşime. Gece kapı çaldığında hepimiz korkuyla baktık. Olabilir mi? Allahım nolur? Babam elinde silahla yavaş adımlarla kapıya ilerledi. Ani bir hareketle kapıyı açtı. Ve silahını doğrulttu. Sonra rahatlayıp,
" içeri geç evlat"dedi. Kimdi bu?
Kapıda Özgür'ü görmemle koşarak boynuna atladım. Bana sarılmasıyla daha çok boynunu koparacakmışım gibi sarıldım. "Geçti ben burdayım." Oğuz oradan lafa atlayıp,
"Abi kız uyumuyor ya. Bi yat dinlen diyoruz. Dinlemiyor." ciddi bir güven problemim var ve kendimi güvenli hissetmedikçe yatamıyorum. Özgür,
"Sizin yüzünündendir." kafamı omzuna koyduğum gibi kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Oğuz'dan
Kıza bak ya. Biz saatlerdir şebeklik yapalım yatsın diye. Banamısın demiyor. Özgür bey gelince anında saol İris. Kendimi aldatılmış ve üç çocuğuyla sokağa atılmış kadın gibi hissediyorum. Saygılar.
İris'den
Sabah kalktığımda annem hariç herkes uyuyordu. Özgüre baktım çok yorgundu. Gözlerinin altı çökmüş ve keş gibiydi. Ve benim için gelmişti. Kalkıp anneme kahvaltı hazırlamasında yardım ettim. Özgür uyandığında beni görmeyince bir panik oldu. Etrafına bakındı. Ve mutfaktan elimde reçel ve balla görünce rahatladı. Parmağıma bakıyordu. O gittiğinden beri yüzüğü hiç çıkarmamıştım. Onun parmağına baktığımda o da çıkarmamıştı. Bu benim mutlu olmam yeterli bir sebepti. Yanına gidip yanağını okşadım.
"Hadi yat. Çok yorgunsun."
"Seni izlemek istiyorum."
"Yüzün çökmüş kahvaltını ben yaptıracağım. Sen doğru düzgün yemek yemiyorsun."
"Çocuk muyum ben?"
"Resmi olarak hayır ama benim için evet."
"Hayır demeyeceğim."
"Direnmenin ecele bir faydası yok nasılsa"
Annem herkesi kaldırmıştı. Sadece Oğuz yatıyordu.
"Bir saat daha" bir saat ne yahu. İnsan beş dakika falan daha ister. Annem yeni nesilin tembelliği ile ilgili söylenirken mutfaktan bir bardak suyu kapmıştı bile. Bütün suyu Oğuz'un suratına boca edince hepimiz kahkaha attık Oğuz yerinden zıpladı.
"Noluyor lan. Cengiz mi geldi. Gelin ulaaan." Özgür,
"Umarım bu cesaretini Cengizin kendisine karşı da görebiliriz."
"Tabi kardeşim herzaman"
Hepimiz kahvaltı masasına geçtik. Yavuz ve babamda gelmişti. Ben Özgürü yedirmekle meşguldum. Özgür mızmızlanmaktan başka bir şey yapmıyordu. Çocuk gibi değildi. Çocuktu. Babam,
"Ee siz kendi aranızda söz yapmışsınızda kimse benden kız istemedi." boğazımdaki ekmek yutkunmada problem çıkarıyordu. Öksürüğüm dursun diye Yavuz hunharca sırtıma vuruyordu. Elimi yumruk yapıp kaldırmasam durmayacaktı. Özgür,
"Allahın emri peygamberin kavliyle kızınız Leylâyı kendime istiyorum."ben,
"Oha yavaş gel. Verme baba"
"Ne demek verme kızım. İşin resmi kısmını tamamlıyoruz."
"Daha akşam geleceksin. Ben sana tuzlu kahve yapacağım. Sonra babam düşünüyor gibi yapacak. Anca öyle."
"Ne gerek var bu kadar şeye?"sırtına vurup,
"Valla koçum bizde ortam böyle. İşine gelirse"
"Koçum mu?"
"Aslanım da olabilirdi aslında. Neyse ne o isteme olacak." babam,
"Aynen olacak."
"Leylâ seni kaçırıp zorla nikahı basarım görürsün kız istemeyi."
"Ben anlamam. Yavuz da anlamaz. Kayınbiraderinin sözünü dinleyeceksin" Yavuz,
"Ne gerek var kız-" çatalımı ona doğru tutunca,
"Aynen kız isteme şart. Evlenemezsiniz bak."
"Oylamaya sunuyorum. Kabul edenler." dedim. Masada annem ve babam dünden razıydılar zaten. Yavuzu tehdit etmiştim. Tayfa da Özgürü gıcık etmek istiyordu. Yani herkes parmağını kaldırmıştı.
"Kabul etmeyenler."kimseden ses çıkmayınca
"kabul edilmiştir."   
                     *              *               *

SADECE SEVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin