Yıl: N.S.S (Nükleer Savaş Sonrası)-110
Uyanmaya çalışıyordum. Gözümün önüne indirilmiş demirden ağır hissettiğim simsiyah perde aralanıyordu. Vücudumun ortasından yayılmaya başlayan titreme tüm bedenimi esir alıyordu. Titreşimler kol ve bacaklarıma ulaştığında yattığım yerde ufak bir sarsıntı oluşuyordu. Göz kapaklarımdan sızan turuncuya kayan ışıkları artık daha net seçebiliyordum. Fark edebiliyordum, güneş batıyordu. Bir sıcaklık yanağımın üzerinden geçerek zorlukla seçebildiğim ışığı kırmızıya çalan bir hale çeviriyordu. Elimi güçlükle kaldırarak sıcaklığa sürdüğümde parmaklarımı kızıla boyayan kanı gördüm. Benim kanım mı acaba diye telaşla göğsümü, kollarımı, alnımı, başımı kontrol ettim ve elimi kulağımın üstüne getirdiğimde yarayı buldum. Elimle fark edebildiğim kadarıyla genişti ama derin değildi, bütün vücudumun ağrıması dışında pek bir şeyim yok gibiydi. Ama ben burada ne yapıyorum ve en önemlisi, BEN KİMİM?
Aklım, şuurum birbirine girmiş gibiydi. Etrafıma boş gözlerle bakarken, yavaş yavaş kendime gelmeye çalışıyordum. Kafamın içi su doluymuş gibi düşüncelerin enkazları birbirine çarpıyordu. Sanki bir rüyada gibi buraya nasıl geldiğime ilişkin hiçbir fikrim yoktu. Boş gözlerle etrafı izlerken yaşadıklarıma odaklanmaya çalışıyordum. Bulunduğum durum ve yer yaşananların çok iç açıcı olmadığını haykırıyordu. Kafamı yavaşça yerden kaldırarak etrafa bakındığımda birkaç metre uzağımda ucunda kırmızılık olan bir taş fark ettim. Bu yumruk büyüklüğünde taş benim geçmişimde yeri olan bir nesne olmalıydı. Şuana kadar geçmişimle ilişkili tek şey üzerinde benim kanım olduğunu düşündüğüm bu taştı. Kulağımın hemen üstünde sızlayan yarayı elimle bastırarak yavaşça yattığım yerden doğruldum. Ne zamandan beri burada yatıyordum?
Kafamın kanaması dışında vücudumda başka herhangi bir sıkıntı olmaması iyiydi. İçgüdüsel olarak hızlıca etrafa göz atmaya başlamıştım. Bu köhne yere nereden ve nasıl gelmiştim? Etraftaki binalar terk edilmiş gibi duruyordu. Etrafta hiçbir yaşam belirtisi göze çarpmıyordu. Etrafta korkak adımlarla gezinirken kafamda su dolu bir fanus varmış ve her adımda dökülecekmiş gibi hissediyordum. tam bu sırada ilerde duran boş kutuların yığılı olduğu alandan ufak bir çıtırtı geldi. Hemen kendimi toparlayarak o tarafa doğru bir şeyler bulmak ümidiyle ilerlemeye başladım.
O da ne! Birkaç metre ilerde hurdalığın içinde hafifçe parıldayan bir nesne duruyordu. Temkinli adımlarla yaklaşarak elimi uzattım ve metalden yapılmış parçayı elime aldım. Elimle üzerini kaplayan ince toz tabakasını sildikten sonra kabartmalarla yazılmış bir yazı olduğunu fark ettim. Metalden yapılmış bu ince levha üzerinde yazılanlara bakılırsa bir künyeydi. Kafamı iki yana sallayarak dikkatimi toplamaya ve yazılanları okumaya odaklandım.
Kod Adı: Şahin Göz
Takım: Avcı-AUK92
Bunlar hiç anlamlı gelmiyordu. Bu künye bana ait olabilir miydi? Başım algılamaya çalıştığım onca bilinmez yüzünden ağrımaya başlamıştı. Etrafıma bakınmaya devam etmeye karar verdim zira bulunduğun yer bana hiç güven vermiyordu. Uyandığımda içinde bulunduğum durumu da hesaba katınca bir an önce buradan uzaklaşmanın akıllıca olacağını dündüm. Adımlarımı sıklaştırarak bilmediğim bir yöne doğru gölgemi ardıma alarak koşar adım yürümeye koyuldum. Tek isteğim bulunduğum bu yerden hızlıca uzaklaşmaktı. Kendi ayak seslerimin duvarlardaki uğultuları eşliğinde binaların arasından bilinmezliğe sıyrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Şafak
Fiksi IlmiahDaha önce yazmaya başladığım ve beni içine çekerek bilinmeze sürükleyen hikayemi siz değerli okuyucularla paylaşmayı düşünüyorum. Hikaye karakterinin değişen dünya düzenine karşı, var olma mücadelesinin sizleri de yanında sürüklemesi ümidiyle.