Sarı

55 34 7
                                    

Genç kız, güneşin aydınlattığı saçlarını aşağı sarkıttı. Ne kadar yattığı yer tavana asılı bir yatak olsa da, tek bir kıvrımı bile olmayan uzun saçları yer ile yatak arasındaki mesafeyi yarılayacak kadar uzundu.
"Sıcak."
Okumakta olduğu kitabı yanına bırakarak birkaç karış yukarıdaki tavana baktı.
"Sıkıcı."
Sonunda yataktan inmeye karar verdiğinde başını yastığından ayırarak sırtını duvara yasladı. Etrafındaki kitap yığınlarının arasından süzülerek geçti, sonunda yatağın kenarında asılı olan merdivene ulaştı. Ayağı, havanın sıcaklığına meydan okurcasına soğuk olan metal merdivene değdiğinde geri çekti. Bir süre inmek ve inmemek ikileminde kaldıktan sonra, can sıkıntısı ağır bastığından aşağı indi. Merdivenin son iki basamağına geldiğinde aşağı atlayarak tahta zemine ulaştı. Onu takip eden saçları ise onun aksine, süzülürcesine aşağı indiler.
Odasından çıkarak mutfağa doğru ilerledi. Saatin kaç olduğuna ilişkin bir tahmin yürütmeye çalışırken, gözleri üzerine siyah bir örtü örtülmüş olan boy aynasına takıldı. Örtüyü aralayarak aynadaki aksine baktı. Üzerinde sarı bir gecelik vardı. Yediği tek yemeğin hazır erişte olmasından dolayı, ten rengi de saçlarıyla uyum sağlarcasına solmuştu. Saçlarına bakmak ona hastanedeki günlerini hatırlattı. O günleri hatırlamak, saçlarını bir daha kesmeme kararıyla gurur duymasını sağlamıştı.
Sonra bakışları gözlerine kaydı. Tek gözü maviyken, diğer gözünün olması gerektiği yerde kaşından elmacık kemiğine uzanan bir yara vardı.
Aynayı tekrar örterek mutfağa ilerledi. Büyük, ahşap dolabı açtığında yüzünü, gördüğü manzaradan memnun kalmadığını belirtircesine buruşturdu. Hazır eriştelerin olması gereken yerde yeller esiyordu. Üç aydır tek besininin bu olduğunu hatırlayınca şaşkınlığı geçse de, hala ne yapacağını düşünüyordu. Şansına, her zaman yedek birkaç eriştesi olurdu.
Bu sefer başka bir yöne ilerleyerek boyut olarak daha küçük olan sarı dolabı açtı. İçindeki birkaç paketten birini alarak tezgahın üstüne koydu.
O sırada...
"Kıraç Günsar?"
Elini kaldırarak öğretmenin kendisini görmesini sağladı. Takıntılı öğretmenleri, öğrencilerinin dersten kaçmalarını engellemek amacıyla dersin başında ve sonunda yoklama yapmayı adet haline getirmişti.
"Eksiğimiz olmadığına göre, son dersimizi sonlandırabiliriz."
Kurduğu cümlenin komik olduğunu düşünen öğretmen, kimsenin gülmediğini gördüğünde sırıtmayı keserek ciddiyete bürünmeye çalıştı. Ama bu çocuklardan kurtulduğu için mutlu olduğu her halinden anlaşılıyordu. Ne de olsa, okulun en düşük notlara sahip on beş öğrencisine fazladan iki ay öğretmenlik yapmak zorunda kalmıştı.
Kıraç, ayağa kalkarak diğer birkaç öğrenci gibi kapıya yöneldi. Önünden geçtiği öğretmen, kitabını kaldırarak kendini korumaya çalıştı. Kıraç korkulmaya alıştığından, adamın hareketini umurdamayarak yoluna devam etti.
Sonunda geniş okul bahçesine ulaşmıştı. Okulları, ününe önem veren bir adam tarafından kurulduğundan, bina ve bahçelerin görünümüne önem veriliyordu. Yalnızca bahçelere değil, öğrencilerin başarılarına da aynı önem gösteriliyordu. Okula girmek için özel bir sınava girmeniz gerekiyordu, belirli bir puanı aşamayan kimse okula alınmıyordu.
Kıraç, bahçeyi geçerek evine doğru giden sokağa ulaştığında Güneş tepeye yükselmişti. Hava, sıcağı seven Kıraç'ı bile bezdirecek kadar kuruydu. Kuşlar bile uçmayı bırakmış, kendilerine saklanacak gölge arıyorlardı.
Çocukluğunun yarısını geçirdiği parkın yanından geçerken durdu. O kızı ilk defa burda görmüştü. Sırtındaki izleri ovuşturarak bir banka oturdu. Ayaklarının altında ezilen kumlara dikti gözlerini.
Düşüncelerini dağıtan ise beyninde çakan bir şimşek oldu. Başını çevirerek parkın dibindeki küçük eve baktı. Tek katlı müstakil ev terk edilmiş gibi görünüyordu. Bu ev, o kızın yaşlı adamla birlikte her gün gittiği evdi. Banktan kalkarak istemsiz bir şekilde o yöne doğru ilerledi. Kapıya ulaştığında birkaç saniye durarak ne yaptığını düşündü. Bu evde kimsenin yaşamıyor olması gerekiyordu, ve boş bir eve girmek suç sayılmazdı, değil mi?
Tahta kapıyı aralayarak içeriye bir göz attı. Evin içi şaşırtıcı derecede temiz olmasına rağmen, kıyafet ve eşyalar her yere yayılmıştı. İçeri giren Kıraç, yoluna çıkan kot pantolona basmamaya çalışarak ilerledi. Sonunda, içinden tıkırtılar gelen odanın önünde durdu. İçeride kimin olabileceğini tahmin ediyordu, ve bunu düşünmek kalp atışlarını hızlandırıyordu. Kapının kolunu yavaşça çevirerek açtı.
İşte oradaydı. Beyaz, uzun saçları halının üzerini tamamen kaplarken, yerde cenin pozisyonunda yatmış, kitap okuyordu.

Karanlık Olmayan Siyah ve Soğuk Olmayan Beyaz'ın HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin