"ARTIK SENDE KIZINDA GÜVENDESİNİZ"

38 3 1
                                    

16 yaşında aşık oldu ve bu ilişki öğrenildi. En büyük ceza değil miydi ki, okulundan alındı ve anne babasının yerini tutan dayısı "İlk gelen talibin ile evleneceksin!" Demekten mahrum kalamadı. Yaşadığı İlçede bir kızı okulundan almak,
namus temizlemek için evlendirmek anlamına geliyordu. Eğer kız evlenmeyi istemez veya daha ilk gece baba evine kaçarsa; onu dama kapatırlardı. Üstünde dar ağacı, önünde işkembe çorbası. Eğer dayanamaz asarsa, sorana da "Kız kendini dama asmış." Derlerdi. Kızın oradan kaçması imkansızdı. Affedilemezdi de. Dayının utancını kızı öldürerek örtbas etmelilerdi. 1-2 güne kalır mı dersiniz? İlk talibi geldi. Fakat çok fakirdi. Kızın karşılığında ne bir başlık parası verebilirdi, ne de başka bir şey. Her talibini korkarak beklerdi. Ağlamak mı? Ağlayamazdı ki. Hele bir ağlasın, görürdü da-
ma kapatılmayı. Her genç kızın korkusu o damdı. Tabiki içi paramparçaydı. Bir iç sesi vardı ki hıçkırarak ağlıyordu. Kimi zaman eski püskü, yatak diye kullandığı divanın altına girer ve çocukluğuna dönerdi. Aslında mükemmel bir çocukluğu olmuştu. Kuzenleri ona kardeşlik yapmıştı. Dayısına "baba" diyebilmişti. Fakat şimdi yüzüne da-
hi bakası gelmiyordu. Yaptığı küçük bir hata (hayır hayır buna hata diyemeyiz). Küçük bir gençlik hevesi, neden tüm hayatına karşı geliyordu. Bu bedel biraz ağır gelmez miydi? En sonunda bir adam geldi. İsmini bilmiyordu. Herkes ona şöyle sesleniyordu "Ağam." Zengin olduğu elinde salladığı bronz tespihten belli oluyordu. Dizi titriyordu. Derken dayısının sesi duyuldu "Gül! Gel kızım. Gel de müstakbel kocan Ağa'nın elini öp." Sanırım evleneceği kişide belliydi 'Ağa'. Şu an 24 yaşında ve biri 8 yaşında diğeri  3 yaşında iki çocuğu var. Büyük olan Fatih, küçük kızı Büşra Nur.  Tabiki 2 kuması da var. Çok büyük bir ağa evinde yaşıyor. Çok kalabalık bir ailesi var fakat anne babası ile yaşayacağı çekirdek bir ailesi olmasını daha çok isteyeceğinden eminim. Şimdi soracaksınız ki hikayemiz nasıl başladı? İşte herşey Büşra'nın hastalanması ve Yasemin'in onu hastaneye götürmesi ile başladı.
          Elleri ile büyük bir özenle battaniyeye sardı yavrusunu. Ağa'nın ,onu hastaneye götürmesi için seçtiği şöför onları hastaneye bıraktı. Hastaneye girdi ve Büşra'yı kucağından indirdi. Hastane numarasını alıp doktoru beklemeye başladı. Herkes bir gürültü ile irkildi. Oradan oraya koşuşturan insanlar arasında kaybetmek istemediği yavrusunun elini sıkı sıkı tuttu. Hatta bir an o koşuşturmada ezileceğini dahi düşünerek kucağına aldı. Kaçmaya çalıştı ne olduğunu bilmeden. Sonra kaçamayacağını anlayıp bir sandalyenin dibine çöktü. Neler olduğunu anlamak için göz ucu ile bakmaya çalıştı ve neler olduğunu anladı. Sanırım 1-2 soyguncu hastanenin içine kadar kovalanmıştı. Neredeyse duvarla birleşecek kadar yaslandı duvara. Sesler arttı, arttı,arttı... Koşan soygunculardan biri onları farketmeden yanlarına koştu. Kalbi çok hızlı atmaya başlamıştı ve Büşra Nur ağlamaya başlamıştı. Hemen onları farkeden soyguncu zorla kucağından aldı ve onu rehine olarak kullanacağını söyledi. Yasemin ise acılı bir anne gibi bağırıyordu "Yavrum! Annem! Yavrumu aldı! Kurtarın onu! Büşra!" Tok ve kalın bir ses de oradan bağırıyordu "Bırak kızı! Teslim ol!".  O sırada bir silah sesi patladı. Gözlerini kapadı ve titremeye başladı. Ayaklarının dibine düşen soyguncuyu hissedene kadar gözlerini açmadı. Sonra kucağında Büşra olan bir polis yavaşça yere çökmüş Yasemin'in yanına eğildi. "Hey! İyi misin? Korkma. Artık gittiler. Artık sende kızında güvendesiniz. Ben Polis Memuru Selçuk Altunkaya." Gözlerini polis memuruna diktiğinde eriyeceğini zannetti. Kalbi çok hızlı atıyordu. Yavaşça kucağından Büşra'yı aldı ve "Teşek-" o sırada başka bir polis bağırdı "Selçuk!". Selçuk Polis ise Gül daha teşekkür edemeden gitti. Gül, hem yavrusuna sarılıyordu hemde arkasından bakakalmıştı. Dudakları morarmıştı ve yanaklarının da kıpkırmızı olduğundan adı gibi emindi...

Çünkü Ben Seni Suya HapsettimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin