A561984

254 24 24
                                    

3. BÖLÜM

"Ahh. Brad biliyorsun benimle gelmene gerek yoktu." diyerek sırt çantamı daha da sıktım. "Sen onu bunu bırak. Bu saatte nerede otel bulacağız." "Onu uçak bileti almadan düşünecektin." diyerek sitem ettim ve ayaklarımı yere hızlıca vurdum. "Tam bir çocuk gibisin. Bazen senin nasıl FBI Ajanı olduğunu anlamıyorum." kafamı iki yana sallayarak iğneleyici laflarını görmezden geldim. "Şuan tam olarak neredeyiz?" Elindeki katlanmış haritayı açtı. "Düsseldorf,Almanya" Almanya demesine sesli bir kahkaha atmıştım. Bana 'ne' diyormuşçasına bakışlarını yollarken. "Sadece.." kıkırdamalarımı durduramıyordum. "Almanya demeseydin burada olduğumuzu anlayamayacaktım. Teşekkürler. Şehir olarak kastettim aptal" diyerek omzuna vurdum. Boşversene dercesine ellini salladı ve karşıdan gelen taksiyi durdurdu. Tanrı sağolsun, burada ki insanlar ingilizce konuşabiliyor. Yoksa sıfır Almanca'mızla iki adım öteye gidemezdik. "Katholischer Gefängnisverein Cezaevi'ne lütfen" diyerek adamı yönlendirdi Brad. Az önce nasıl telafuz etmişti öyle? Kafamı cama yaslayıp dışarıyı seyretmeye başladım."Karşıda bir pansiyon varmış. Bu gece orada kalalım. Yarın da Nazi'yi ziyarete gideriz tamam?" kafamı onaylayarak salladım ve pansiyona doğru ilerledik.

***

"Ben Ajan Wunderbach. Siz de Ajan Leanne ve Ajan Brad olmalısınız"  elini nazikçe uzattığında hiç çekinmeden bende uzanıp elini sıktım ardımdan Brad.. "Biz, mahkum Nazi bir zanlı ile görüşmek istiyoruz. Sanırım adı.." Brad elindeki dosyayı karıştırırken Wunderbach çabuklukla yanıtladı. "Simon. Adamın adı Simon. Ancak görüşmeniz için çok zaman verirler mi bilmiyorum. Adam hasta." eliyle başını gösterdi. Süper akıl hastası bir adamın peşinden ta buraya kadar geldim ve işimi kaybetme tehlikesini göze aldım öyle mi? Sıkı güvenlikli kapıları aştıktan sonra sonunda Nazi'nin yanına ulaşabilmiştik.  Tam da öngörümde gördüğüm adam şuan karşımda. Ahh pardon Bay Simon.. "Özel Ajan Leanne.. Sizi göreceğimi tahmin etmezdim." diyerek iç çekti. "Belli ki öngörüler hakkında konuşmak için geldiniz." kafamı aşağı yukarı salladım. "Bize gönderdiğiniz e-mail'de bilinç kaybı hakkında bir şey bildiğinizi söylemişsiniz ve benden bahsetmişsiniz." başıyla beni onayladı. Yanında da avukatı olduğunu düşündüğüm adam vardı. "Evet öngörümde siz vardınız, bir yerde mantar panonun önündeydiniz. Bir şeyler araştırıyordunuz... Sonra görüntü karardı ve 2 el kurşun sesi duyuldu. Öngörümde sizin hakkınızda gördüklerim bu kadar. Size tek söyleyeceğim; bu işten uzak durun Ajan Leanne. Ya başınız belaya girecek ya da sağlığınızı kaybedeceksiniz. Bu kadar." diyerek geriye yaslandı. Tüm sinirin bedenimi ele geçirdiğini hissettim. Ama Brad benden daha önce patlamıştı. "Ne diyorsun sen lanet herif! Biz New York'tan senin öngörülerin için geldik sen bize sadece 'Bu işe karışmayın' mı diyorsun!?" adam karşımızda gayet rahattı. "Size karışmayın demedim. Leanne'e karışma dedim." omuz silkti. Brad ise sinirden kuduruyordu. "Akıl hastası. Yürü Leanne gidiyoruz." diyerek sinirle tükürdü. (tükürdü derken cidden tükürmüyor hani sinirden tıslarsınız onun daha yüksek seslisini düşünün) "Emir verme bana! Ne yapacağımı biliyorum!" Simon'ın avukatı adamı kolundan yavaşça kaldırdı. "Herneyse sanırım bizimle işiniz bitti. Sizin sorununuz birbirinizle. Hadi Bay Simon" diyerek adamı yanımızdan uzaklaştırdı. "Lanet olsun!" diyerek hızla kapıdan çıktım. Brad ise peşimden geliyordu,sanırım. "Adam kalkmış bizimle dalga geçer gibi konuşuyor sen ise orada gayet rahat davranıyorsun Leanne. Bir de kalkıp beni eziyorsun!" diyerek bağırmaya başladı. "Belki konuşacaktı. Ama sen lanet öfkeni kontrol edemedin ve adamı susturdun. Teşekkürler" cebimdeki telefonu çıkarttım ve buradan New York'a ilk uçağa bilet aldım.

***

Ofise ilk girdiğimde beni Wedeck'in suratsız yüzü karşıladı. "Duyduğuma göre Nazi'den bilgi alamamışsın Leanne. Bil bakalım başka ne oldu? Senin öngörün hakkında araştırma yapan müfettiş neredeyse 2 saat önce buradaydı." kafamı devam er dercesine salladım. "Ee?" "Ee'si adam öngöründe birbiriyle bağlanamayacak şeyler olduğunu, herşeyin kesik kesik olduğunu düşünüyor." hiçbir şey söylemeden boş boş suratına baktım. "Ki lanet olsun ki haklı Leanne.  Öngöründe bulaşık süngerinden bile çok boşluk var! Tüm kariyerimi senin öngörüne dayayarak Mozaik adlı bir sayfa açtım." sinirden masanın üstündeki kalemliği aldı ve tam karşısında duran, yerel haberleri gösteren televizyonlardan birine fırlattı. "Çünkü sarhoştum! Öngörümde içiyordum. Anlıyor musun? Sarhoştum!!" donmuş bir şekilde bana baktı. "S-sarhoş muydun?" Kafamı sinirle sallayarak odadan çıktım ve kendi ofisime girdim. Kendimi koltujlardan birine attım. İçkiden nefret ediyorum çünkü ailem onun yüzünden öldü. Partiye gitmişler kelimenin tam anlamıyla ortalığı dağıtana kadar içmişler babam arabayı sürmeye kalkmış ve boom. Saçlarımı çekiştirerek mozaik panonun önüne gelmiştim ki telefonum çaldı. Dimitri.. "Efendim?" "Leanne, çok garip şeyler oluyor.."

***

"Wedeck çok kızacak." diyerek gülmeye başladı Dimitri. "Buz koysun" diyerek biletleri görevliye gösterdim. "Gerçekten benimle Hong Kong'a geleceğini düşünmemiştim." diyerek kaşlarını kaldırdı. "Dünya değişiyor Dem. Her şeye inanmalısın." Kafasını salladı.

*** (Farkındayım çok atlayarak yazdım ama anlatmaya kalsaydı çok sıkılırdınız direkt heyecanlı yerlere gelmek istiyorum. Yoksa 'Ne zaman bitecek buralar yıağğ' moduna girebiliyor insan)

"Yani arayanın sesini Dylan'a arattırdın öyle mi?" bir yandan yürüyorduk bir yandan da herşeyi tam olarak anlamaya çalışıyordum. "Evet kadının aksanının İran'a dayandığını söyledi. Telefon sinyalleri de Hong Kong'dan. Ancak koskoca şehirde onu nasıl bulacağız bilmiyorum." sıkıntıyla nefesini verdi. "Hong Kong'da Farsça (İranlılar Farsça konuşuyorlar) konuşan çok kişi olmadığını düşünüyorum." dedim ortamı yumuşatmaya çalışarak. "Hey Leanne, baksana." diyerek bir restaurantı gösterdi. Kesinlikle Farsça yazıyordu. "Ne dersin? Sence de Hong Kong'da İran mutfağının yemeğini veren bir restauranta İran yerlisi gelmez mi?" diyerek tam aklımdan geçenleri okudu Dimitri. Kafamı salladım ve arka kapıdan restauranta girdik.  Arka tarafta müdür odasını görünce sakince odaya girdik. "Size bir ses kaydı dinleteceğiz, dinlettiğimiz sesin müşterilerinizden biri olma olasılığı var mı bize söyleyeceksiniz. Tamam?" diyerek adamı sıkıştırdım. "Yardım etmiş olacaksam,elbette" Dimitri elindeki kayıt cihazını çıkardı ve oynat tuşuna bastı. Adam sesi duyar duymaz konuşmaya başladı. "Tabi ki bu kadını tanıyorum. Buranın sürekli müşterilerinden. Hatta şuan burada olması lazım. Beni takip edin." şaşkınlıkla gözlerim büyürken bizi insanların yemek yediği yere getirdi. Masalarda göz gezdirirken birkaç siyah takım elbiseli adamın ayaklandığını gördüm.Ortalarında da bir kadın oturuyordu. (Masa yuvarlak) "Sanırım bulduk ha?" diyerek Dimitri'yi dürttüm. Hızlı adımlarla masaya ulaştık ve aralarında boş yerlere oturuduk. "Kim olduğunu söyle" diyerek kadını sıkıştırmaya başladım. "Söyleyemem." "Beni neden aradın?" Öfkenin Dimitri'yi ele geçirdiğini farketmiştim. "Seni uyarmaya çalışıyordum." Dimitri alayla gülümsedi. "Beni tanımıyorsun bile. Yaşamam ya da ölmem neden umrunda olsun?" kadın başını iki yana salladı. "Ölümün, devrilmeye başlamasını tercih etmeyeceğim uzun bir domino taşı sırasının en başında duruyor." "Öyleyse yardım et de buna engel olalım" dedim gergince. "Yapamam." diyerek çıkıştı. "Yapabilirsin bize anlatarak." "Daha fazlasını anlatırsam, bunu size anlatmış olamam hepimizin kaçınmaya çalıştığı talihsiz olayın gerçekleşmesine neden olur." diyerek sandalyesinde gerindi. "Bu riske girmek istiyorum." dedi Dimitri. Korktuğu ve gerildiği apaçık ortadaydı. "2 kez vurulacağını söylemiştim..." "Kısa mesafeden vurulacaksın" diyerek oturuşunu düzeltti. "Demek ki beni vuran kişiyi tanıyorum." dedi Dimitri gayet mantıklı. "Aslına bakarsan tanıyorsun.. Şuan bu masada oturuyor." 

YAZARIN AĞZINDAN

Kadının bu sözüyle Dimitri masada oturanları süzdü. Kadının adamları ve Leanne vardı sadece masada.. Kadın konuşmaya devam etti. "Siz Ajan Leanne.. 15 Martta Ajan Dimitri'yi şu anda üzerinde olduğunu sandığım silahla öldüreceksiniz.. P226 model bir Sig-Sauar" Leanne ve Dimitri kaskatı kesilmişti. "Nereden bilebilirsin ki" dedi Leanne derin bir şekilde yutkunarak. "A561984" "Neymiş bu?" diyerek sessizliğini bozdu Dimitri. "Ajan Leanne'nin tabancasının seri numarası." dedi kadın soğukkanlılığını koruyarak. Leanne hala şoktaydı. Silahını yavaşça belinden çıkardı ve seri numarasını okudu. "A-5-6-1-9-8-4" Bu oydu.. 

GravityHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin