Multimedia AhmetcanKahverengi saçlarım omuzlarımdan aşağı dökülürken aynada son bir kez kendime bakıp gülümsedim. Güzeldim, belki de görüp görülebilecek en güzel kızdım. Tabi burnumun etrafındaki çiller olmasaydı daha bir harika olabilirdim.
Havanın sıcak oluşu kıyafetlerime de yansıyordu. Sevdiğim kıyafetleri rahat rahat giyebiliyor; o üzerime zorunlu aldığım kabanları, ceketleri almak zorunda kalmıyordum. Dilediğimce giyinebiliyordum. Yatağımın üzerinde duran çantamı alarak odadan çıktım. Masada kahvaltı yapan aile bireylerimin yanaklarına öpücükler kondurdum. "Hadi ben kaçtım." Ayakkabılıktan ayakkabılarımı çıkardım. Ayakkabımı giymeye çalışırken annem içeriden bağırdı.
"Kızım, kahvaltı yapmadan nereye?"
"Arkadaşlarla dışarıda yapacağız." Anneme cevabını verdikten hemen sonra evden çıkıp yolun sonunda beni bekleyen Tufan'ın arabasına doğru yürümeye başladım. Beni beklemeyi, her gün gelip almayı tercih eden onlardı. Ben kimseyi zorlamıyor veya onlara beni almaları için yalvarmıyordum. Bu yüzden yavaş yavaş yürüdüm. İstifimi hiç bozmadan tadını çıkarta çıkarta. Ön kapıyı açıp koltuğa yerleşirken Tufan'dan tarafa bakmadım. Gözlerini dikmiş bana baktığının farkındaydım. Umursamadım. Ben radyoyu kurcalarken o sokaktan çoktan çıkmış ana caddeye girmişti bile. "Nasılsın?" diye sorduğunda radyoda istediğim şarkıyı bulmuştum. Radyonun sesini biraz daha açarken "Çok iyiyim." dedim. Hımm gibisinden sesler çıkarttı. Kucağımdaki çantanın titremesiyle çantamın içinden telefonumu çıkartıp gelen mesaja bakmaya çalıştım. Güneşin direk bize doğru çarpmasından ekran net görünmüyordu. Telefonun parlaklığını açıp gelen mesaja baktım. Ebru'dan gelmişti mesaj.
"Hilal'le fakültenin karşısındaki kafedeyiz. Fena duyumlar var!"
Üniversite son sınıf öğrencisi olarak pek fazla okula gittiğim söylenemezdi. Zaten okulda takılmakta aman aman sevdiğim bir şey değildi. Ama eğer bir dedikodu duyum varsa tabiki de hemen orada biterdim. Sonuç olarak orada en yakın arkadaşlarım vardı.
"Eee nereye oturalım?" Tufan'ın ani sorusuyla ilk defa ona doğru döndüm. "Beni okula bırakırsan sevinirim."
"Okul mu? Kahvaltı yapacağımızı sanıyordum."
"Evet okul ve kahvaltı yapasım kaçtı. Beni bırakıyor musun? Yok bırakmam diyeceksen beni kenarda indir kendim giderim." Dedim sert bir üslupla. Bir süre gözlerini kapattı. Sinirlenmişe benziyordu ama bu umrumda değildi. Gözlerini açıp direksiyonu sıkıca kavradı. "Pekala bırakalım bakalım." Zorla gülümsedi. Memnun olmuş bir ifade yüzüme yerleşirken Ebru'nun mesajına cevap yazdım.
"İki dakikaya oradayım."
Arabayı otoparka park ettiğimiz gibi dışarıya çıkıp çıkışa doğru yürümeye başladım. Tufan koşarak yanıma geldi. "Az yavaş be kızım!" dedi nefes nefese. "Evden çıktığında da bu kadar hızlı olsaydın keşke. On dakika seni bekledim."
"Beklemeseydin Tufan." Dedim sakince.
"Ne demek bekleme? Biz seninle-"
"Biz seninle sadece arkadaşız." dedim, söyleyeceği şeyin zıttını söyleyerek. Çünkü öyleydi. Biz onunla sadece arkadaştık.
"Yine aynısını yapıyorsun işte!" Birden bağırınca bir iki adım geriledim. Bu çocuk kafayı ya yemişti ya da yemek üzereydi. Bu tuhaf davranışlarının başka bir açıklaması olamazdı doğrusu. "Sana aşığım. Seni deli gibi seviyorum. Bunları biliyorsun görüyorsun hala benden uzaklaşmıyorsun ama lafa gelince arkadaşız diyebiliyorsun. Kıymet duygularımla oynayamazsın!" Yeterdi artık. Fazla uzatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşktan Fazla
Teen FictionÜniversite son sınıf öğrencisi olan Kıymet'in rahat, eğlence dolu hayatının bir anda tepe taklak oluşu Ahmetcan'ı tanımasıyla başlar. Kimseye bağlanamayan içine kimseyi alamayan o soğuk kalbi onu sevmesiyle bir anda değişir. Yayınlanma tarihi 14 M...