Anlatan Kişi ✦ Bang Yong Guk (Yongguk)
Uyandığımızda Leo hariç herkes buradaydı. Normalde en geç o uyanır ve şimdi burada olmaması biraz tuhaf geldi.
Bende onu Zelo'ya sordum "Hişşşt Zelo! Leo Nerede?" Zelo bilmediğini söylerken o içeri girmişti. Ama her yeri kan içinde, tükenmiş bir halde kendini odaya zor attı ve sonra da bayıldı.
Hadi ama neden şimdi bizi bir sürü soru işaretiyle yalnız birakti? Lanet olsun!
Büyük ihtimal kavga etti ama kiminle?
Yoo, hayır bu kadarınıda yapmaz değil mi? Onlarla sırf o gün yüzünden kavga edecek kadar salak değildir değil mi? Ya da öyle mi? Bin kere lanet olsun!
Ben iç sesimle konuşurken diğerleri çoktan Leo'yu yatağına taşımış ve Sunny'yi çağırmışlardı.
Sunny Leo'nun bedeninin üstünde elini gezdirerek getirdiği kitaptan baktığı garip şeyleri söylüyordu.
Hayır neden koskoca hastane varken Sunny'yi çağırıyorlar ki?
Bunu onlara sorduğumda akıllarına gelmediğini söylediler.
Gerçekten ben bir şey söylemeyince kimsenin aklı çalışmıyor. Ahh Tanrım!
Leo yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında tüm gözler onun üzerindeydi.
Sunny'nin yaptığı şeyle vücudundaki bütün yaralar uçup gitmişti. Yani sapasağlamdı ve bu da demek oluyor ki ona güzel bir hesap sorabilirim.
-Nereden başlamak istersin Leo? Hayır, bu yanlış oldu. Her şeyi dökül bakalım, her şeyi en başından, en ince ayrıntısına kadar anlat, seni dinliyoruz.
Herkes bana kınayan bakışlara bakıyordu.
-Ne var domuz gibi görmüyor musunuz? Hiçbir şeyi yok zaten Sunny sen iyileştirmedin mi onu?
Sunny başını olumlu yönde salladı ve ^Evet, iyileştirdim^ dedi. Bende herkese bir bakış attım ve Leo'ya konuşmasını gerektiren bir ifadeyle baktım.
■
■
■Leo olan biten her şeyi anlattığında yerimde donup kalmıştım. Anlamadığım şey, o nasıl böyle olabilir? Bu bizim doğamıza ters. Öldürmek veya zarar vermek ya da ne bileyim kötü olan her şey bize terstir ama o bu yaptığından hiçte suçlu görünmüyor, en ufak bir pişmanlık kırıntısı bile yok suratında aksine zafer kazanmış bir ifadeyle bakıyor yüzüme.
Şu an o kadar sinirliyim ki kendimi zar zor tutuyorum ama bu tutuş nereye kadar sürer bilmiyorum.
-Kendini nasıl hissediyorsun Leo? Mükemmel mi? Zeki mi? Havalı mı? Üstün mü? Güçlü mü? Onu mağlup ettiğinde ruhunu bu tür duygular mı sardı? Kendini daha mı iyi hissettin? Onu öldürdüğün için kendinle gurur mu duydun? Kendini tatmin ettin mi? Onu öldürürken haz aldın mı? Onu ölüme sürüklerken kendinden memnun kaldın mı?
Bunlari söylerken ona nefretimi ve öfkemi hissettirmeye çalıştım tabii ne kadar ulaştıysa yerine.
O yine umursamaz tavırlar içinde suratıma, yüzüne yerleştirdiği ufak bir sırıtışla bakıyordu.
-Gerçekten anlamıyorum seni Leo. İçinde bir parça bile olsa pişmanlık, suçluluk duygusu ya da ona benzer hiçbir şey barındırmıyorsun değil mi?
Gözlerimi gözlerine kenetlediğimde sözcüklerin ağzımdan teker teker dökülmesine izin verdim.
- En azından gözlerine baktığımda buna benzer duygular görmek istedim ama orada sadece zevk ve kendinle gurur duyuşunu gördüm. Burada asıl mağlubiyeti "O" değil sen ve biz aldık.
Sen kendini kaybettiğin için ve biz de seni hiç tanımadığımız için. Şimdi "O"nun sayesinde daha dikkatli davranmam gerektiğini anladım. Senin yüzünden hiçkimsenin yüzüne bakamayacağım. Çünkü senin galip geldiğin bu savaş beni mağlup bıraktı.
Aklımı toparlamak için bedenimi kapıya doğru hareket ettirdim. Bu benim için fazlasıyla zahmetliydi. Bu yük taşıyabileceğimden çok daha fazlaydı.
■
■
■Düşüncelerim doğrultusunda "O"nun yanına gitmeyi ve onlardan özür dilemeyi, elimden bir şey geliyorsa yardım etmeyi teklif edeceğim kabul etmeyeceklerini bile bile, ama en azından denemeliyim.
■
■
■Onların yurt kapısının önüne gelmiştim ama girince ne diyeceğimi veya nasıl davranacağımı bilmiyorum.
Kapıyı tıklatıp açtım. Ben girmeden önce zaten sessiz olan yurt odası benim girmemle beraber sanki olabilirmiş gibi daha da sessizleşmişti. Kendi nefes seslerimi hatta kalp atışlarımı duyabiliyorum.
Gelmeden önce kötü olan ruh halim "O"nu görünce iyice çöktüntüye uğradı. Şimdiden yüzünde gözle görülür bir değişiklik vardı kim bilir vücudu ne haldedir.
Bu işin kolay olmayacağını tahmin etmiştim ama beni bu kadar kötü bir durumda bırakmasını beklemiyordum.
Ben onların yüzüne bakıyorum onlar benimkine. O kadar kitap okuyan, sözcüklere notalarla hayat katan ben şu duruma uygun hiçbir söz bulamıyordum.
Suho: Bir şey mi söyleyecektin acaba?
Sonunda birisi konuştu yoksa cidden konuşmaya cesaret edemezdim, hatta kimse bir şey demeseydi büyük ihtimal orada öylece dikilirdim.
-Şey aslında buraya ilk önce "O"ndan ve sonrasında sizden özür dilemeye geldim. Üzgün hissetmem veya özür dilemem hiçbir şeyi geri getirmeyecek bunu biliyorum ama yinede yapmam gerektiğini düşündüm. Leo'ya dikkat etmem lazımdı, böyle bir şey yapacağını anlamam gerekirdi ama ben çok dikkatsiz davrandım. Eğer yapılacak herhangi bir şey varsa ben ve diğerleri yardım etmeye hazırız.
Kris: Kendini suçlu hissetmene gerek yok, bu olayın iki suçlusu var. Biri o canavar öbürü de biziz. Ve teşekkür ederiz, eğer yardıma ihtiyaç duyarsak söyleriz.
Kris'in söylediklerinden sonra şaşırmıştım çünkü ben, benim üstüme falan yürürüyüp beni yaka paça dışarı atıp sizden gelecek hiçbir yardımı kabul etmiyoruz önce zarar verip sonrada yardım ederek vicdanınızı rahatlatmanıza izin vermeyeceğiz bunun bin katını size yaşatacağımızdan emin olun. Size acının ne olduğunu tattırmadan ölmenize izin vermeyeceğiz gibi şeyler beklerken onlar gayet sıcak bir tavırla karşılamışlardı beni.
Tiffany "O"nun adını sayıklayarak gözyaşlarının arasında kendi hatası olduğunu onu affetmesini söylüyordu. Transa geçmiş gibiydi.
Onun için oldukça zor olmalı. Bu hayatta kalan tek varlığının gözlerinin önünde eriyip gitmesi kabul edilebilecek türden bir şey değil. Ve bu yüzden bir kere daha Leo'ya küfürlerimi gönderiyordum içimden.
Hiçkimseyi bu kadar üzmeye hakkı yoktu. Hiçkimsenin yaşama sebebini elinden almasına hakkı yoktu. Hiçkimseyi bu kadar aciz durumda bırakmaya hiçbir şekilde hakkı yoktu.
~○~12MiRage~○~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PURIFICATION FROM THE SINS
FanfictionHer şeyin bir BEDELİ var. İYİ ya da KÖTÜ, DOĞRU ya da YANLIŞ, ÖDENMİŞ ya da ÖDENECEK...