Bir anlık sinirden midir bilmem, Charlotte'a şöyle dedim. "Ne oldu şimdide annemle alakalı bir haber mi var? Charlotte bir an şaşırdı ve şöyle dedi. Neye canın sıkkın bilmiyorum ama seninle hal etmemiz gereken bir durum var Dedi.
-Dinle' şimdi! Dün üzerinde bir kaban vardı, o kabanı sapa sağlam eve götürebildin değil mi?
-Bir dakka dur! Dur dur. Şimdi bana dün bana neler olduğunu tek tek anlatıyorsun. Ve az önce yanımda duran lanet olası uzun saçlı sarı adamı bana tanıdığını söyle...
-O adamı inan tanımıyorum. Dün bu barda tarihi eser niteliğinde, bir elmas tanıtıldı. IX. Yüzyılının Paraguay prensinin prensesine armağanı olan hediyeydi. Tarihi elmas bu barda satış müzayesine sunulurken polisler bastı. O esnada polisler anlamasın diye kavga çıkarttık, bu taktik işe yaradı. Çünkü kendilerini kargaşanın ortasında bulan polisler, ne yapacaklarını şaşırdılar. Sen o esnada zil zurna sarhoştun. Bu kavganın tam ortasındaydın ve arada feci dayak yedin. Kargaşada tarihi elması olduğu yerden almayı başardım. Ancak herkesin üzeri aranacağı için bu elması bir şekilde kaybetmem lazımdı. O kavganın ortasından seni aldım ve tuvalete götürüp, sana başka elbiseler giydirdim. Elmasıda sana verdiğim kabanın içine koydum. Seni diğer kabıdan çıkardım. Polis senin çıktığını fark etti ama sarhoş olduğun için yanına bile varmadı. Sende öylece evine gittin. Umarım kaban evdedir.
- Evet, evde olmasına evdede, sen çok değerli birşeyden bahsediyorsun sanırım.
- kesinlikle Artur, o elmasın piyasadaki değeri tam bir milyon paund. Eğer kafayı çalıştırırsak çok zengin olabiliriz. Elmasın bizde olduğunu sadece biz ikimiz biliyoruz.
- Pekala, eve gidelim. O zaman...
- Tabi ki, dur biraz bekle! Dostum, hemen geliyorum.
- Pekala...
Charlotte büyük ihtimal iş yerinden evimize gitmesi için kısa süreli izin isteyecekti. Öyle de oldu. Yaklaşık beş dakika sonra eve doğru yol aldık. Charlotte benim emsalimdi, 32 yaşındaydı. Aynı yerde oturmuyorduk ama her zaman gördüğüm ve görüşürtüğüm biriydi. Malum Savage barının en prestijli müşterisiydim. Eve vardığımızda, kabanım sandalyenin üzerinde asılı durduğunu gördük. Charlotte içinden derin bir oh çekmişti. Tanrıya şükür sağa sağlim kabanı getirmeyi başarmışsın Artur dedi ve kabana doğru yürümeye başladı. Sonra bende onu arkasından takip ettim. Elini kabana attı. Tam kabanın ceplerini yoklarken ben elimle Charlotte'nin elini sıkıca tutarak kavradım ve elini geri çektim.
Charlotte şaşırmış bir halde "neler oluyor dostum" dedi. Ben ise elimle mızıklamak yok işaretinde bulunarak hafif tebessüm içinde "ilk önce anlaşma dedim.- Seninle anlaştığımı sanıyordum, Artur parayı ortadan kırışmaktan başka ne anlaşması olabilir?
- Pekâlâ, söyleyeyim. Birincisi elması pazarlamaya ikimiz gidecez. Sonra satışta seninde üstleneceğin roller olacak ama hepsi benim kontrolümde ve benim direktifimde olacak. Elması paraya çevirdikten sonra bu para bütün olarak bizim olacak. Yani paylaşmak yerine büyük bir fabrika açıp ona ortak olacağız.
- Sen kafayımı yedin! Artur ne fabrikası?
Sesimi yükselterek hatta bağırarak ona şöyle dedim.
- Seni lanet olası herif! Sen Menhatten sokağı neresi bilir misin? Orası çile sokağıdır. Şimdi bende milyon paundlar olupta, sokağıma sırtımı dönüp çekip gideceğimi mi sanıyorsun. Ben ne o çile insanlarını terk ederim. Nede çile sokağını terk ederim. Sana fabrika dedim. Çünkü benim sokağımda yaşayan her bireyin bir işe ihtiyacı var. Sıcak bir çorbaya, sıcak bir yuvaya, okula, eğitime, işte bu yüzden fabrika...
Çile sokağında bir daha çile çekilmesin diye! Ben bunları anlatırkem duygulanmıştım. Gözümden yaşlar gelmeye başlamıştı. Charlotte durumun ehemniyetini anlamıştı. İki eliyle kollarımı tutarak Üzgün bir ifadeyle şöyle dedi. Tamam, Artur dediğin gibi olsun. Ben böyle bir sokağı senden ilk defa duydum. Ama iyiki de duydum. Bu sayede senin ne kadar yardım sever olduğunu görmüş oldum. Ayrıca güvenilir olduğunuda...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Artur'un Karanlık Dünyası
Mystery / Thriller-Leanrow kuru temizleme" buyurun... -Alooo ımm Leanrow kuru temizleme mi? -Evet, efendim, dedim ya! Leanrow kuru temizleme diye!! -Iyi tamam, sizde kefen var mı? Bana kefen lazım. -Yalnız burası mezarcı değil efendim. Sana var mı? dedim... mezarcı...