KIZ KARDEŞİM OLARAK DOĞMADIN, AMA ÖYLE ÖLECEKSİN..
*Teen Wolf Fan Fiction, Kısa Hikaye.
Güneşin yüzüme vuran ışıklarıyla uyandım Yastığımın altındaki telefonumu açıp saate baktım. Saat 08.06 şeklinde gözüküyordu, ayrıca bugün günlerden pazartesiydi ve okulun ilk günüydü, 11. sınıf olmamın ilk günü! Çok hızlı hareket etmem gerekiyordu, çünkü dersin başlamasına 54 dakika vardı ve ben iki saate hazırlanabiliyordum. Koşar adımlarla banyoya gittim. İhtiyaçlarımı giderdikten sonra hemen odama koştum. Kıyafet dolabımın kapağını açtım direk. Sarı kareli bir gömlek, gri renkte, üzerinde köpek suratı olan bir kazak ve kahverengi bir şort giydim. Makyaj aynama geçip dudağıma bir parlatıcı, gözüme rimel ve eyeliner sürdüm. Kızıl saçlarımın en önünde kalan saç tutamlarını arkadan birleştirip tutturdum. Artık hazırdım ve okul beni bekliyordu. Okul, popüler ve inek kızını bekliyordu. Bu arada ben Lydia, Lydia Martin. Okulun gözde öğrencisi..
Okula vardığımda, okulumu şöyle bir gözden gezdirdim. Kocaman mezar taşını anımsatan bir taş vardı. Üzerinde okulumun adı yazıyordu: Beacon Hills High School... Ve içinde eğitim aldığım bina vardı bir de. Dışı mavi renk olan, bakınca sevimli gözüken bir yerdi burası. Daha önceden her ne kadar acı çektirse de bana, seviyordum yine de burayı. O eski günleri hatırladığımda yüzüme buruk bir gülümseme yerleştirdim. İlk çıktığım çocuk, Stiles... 1 hafta denememize rağmen yapamamıştık ve daha sonra okula o sıralar yeni gelen Malia ile çıkmaya başlamıştı. Ama ikisine de kızgın değildim. Hatta şu an ikisiyle de yakın arkadaştık. Daha sonra Jackson oldu. Ama o da beni bırakıp Londra'ya gitti. O günden sonra kimseyi almadım hayatıma. Ne yakın bir arkadaşım bardı ne de bir sevgilim... Okulun içine doğru yürüdüm. Ve karşımda iki kafadar Scott ve Stiles'ı gördüm. Gözlerimi devirerek, bir yandan da gülerek yanlarına ilerledim. Hiçbir şey yapmadan beni güldürebilen nadir insanlardandı ikisi. Onlara "Selam." dememe fırsat kalmadan ders zili çaldı. Üçümüz aynı anda güldük ve sınıfa ilerledik. biz yerlerimize oturduğumuz sırada, okul müdürü yanında bir kız ile sınıfa girdi.
"Evet çocuklar. Biliyorsunuz ki, bu sene 11. sınıf oldunuz. Ve sadece geçen yıl ki sınıflar olarak kalmayacaksınız. Aranıza yeni arkadaşlar katılacak. İşte onlardan biri de Allison. Arkadaşınıza 'Merhaba' deyin çocuklar."
Sınıftaki herkes "Merhaba." derken ben, "Merhaba ve hoşgeldin benim yeni en iyi arkadaşım." dedim ve ona gülümsedim.
...
"İşte burası da dolapların bulunduğu son koridor."
Allison yeni geldiği için, ona okulu gezdirmiştim. Ve ikimiz de gerçekten çok yorulmuştuk. Ve dersten çıkalı iki saat olmuştu. Allison daha herkesi tanıyamamıştı, beni de öyle. ama bana güvendiği gözlerinden belliydi. Beni dürttüğünde irkildim.
"Lydia... Biliyor musun? Sen benim yeni en iyi arkadaşımsın." dedi ve gülümsedi.
"Sende öyle." dedim ve bende ona gülümsedim. Allison, normal uzunlukta kahverengi saçları ve çikolata rengi gözleri olan, gamzeleri kadar tatlı bir kızdı. O gülünce sen de istemsizce gülümsüyordun. İlk günü de bu şekilde bitirmiştik.
...
"Lydia! Sen de hiçbir şey beğenmiyorsun!" dedi elindeki bordo uzun kollu elbiseyi yerine asarak.
"Ben beğenmiyorum değil, sen zevksizsin tatlım." dedim dolabındaki giydileri karıştırarak. Halasının düğününe gidecekti ve güzel olması gerekiyordu. Karıştırırken birden elime uzun, siyah, zarif bir elbise geldi ve 'İşte bu' bakışı atıp elbiseyi ona verdim.
...
"Erica mı? Bu yeni kız, bizim aramızı bozmayacak değil mi?" Allison'ın sorusuna gülümsedim.
"Tabi ki hayır. Belki kız kardeşim olarak doğmadın ama kız kardeşim olarak öleceksin. Bunu biliyorsun değil mi?" dedim kitaplarımı dolaba yerleştirirken. 11. sınıfın bitmesine son bir ay kala yeni bir kız gelmişti ve bizimle samimi olmaya çalışmıştı. Ama biz samimi olmak yerine, sadece sınıf arkadaşı olmayı seçmiştik. Allison bana gülümsedi ve biyoloji sınıfına ilerledik.
...
"Ne? Nasıl olur? Scott sen ne dediğinin farkında mısın?"
Ellerim titriyordu. Allison'a araba çarptı diyordu. Belki de şaka yapıyor olabilirdi. Scott ve hoş olmayan şakaları... Scott'ın telefonunu kapatıp Allison'ın numarasını çevirdim. Çalıyor, çalıyor, çalıyor... Açan yok. Bir daha denedim ve ikinci çalışta telefon açıldı.
"Allison?"
"Lydia? Ben Allison değilim. Melissa. Allison hastanede yoğun bakımda. Çocuklar burada. Allison'a araba çarptı ve durumu kritik."
Ellerim tekrar titremeye başlamıştı. İstemeden gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Melissa Scott'ın annesiydi ve doktordu. Melissa'nın telefonunu kapatıp hemen arabama bindim. Çok sürmeden gelmiştim. İçeride Scott, Stiles, Malia, Liam ve Kira vardı. Hepsi ağlıyordu. Scott, Allison'u seviyordu ve çıkıyorlardı. Scott bana olumsuzca baktı. Kafamı iki yana salladım. Onu kaybetmiş olamam, değil mi?
"Allison!" diye bir çığlık attım. En son hatırladığım şey, Liam ve Kira'nın beni tuttuğuydu.
...
Allison'ın ölümünden iki hafta geçmişti. Ve ben hala kendimde değildim. Her gün Allison'ın mezarını ziyaret ediyordum. Ve bugün de onlardan biriydi.
"Allison? Bunun nasıl yapılacağından emin değilim. Bir medyum değilim, ama deniyorum. Seni özledim ve ben... Belki de asıl söylemek istediğim... Özür dilerim Allison, keşke seni kurtarabilseydim..."
- "İyi bir arkadaşa sahipsen onun için ölümü bile göze alırsın."
Kısa hikayem buydu arkadaşlar. Umarım beğenmişsinizdir.