------Güzel görüşleriniz ve eleştirileriniz için teşekkür ediyorum :). İyi Okumalar------
Yüzüme vuran güneş ışığının sıcaklığıyla uyandım. Otoparkta sabahladım günlere kıyasla iyi bir uykuydu. Kalkıp toparlanmaya başladım. Yüzümü yıkamak için lavaboya uzandığımda aynanın mat kireçli yüzeyinden yansıyan kirli ve çökkün yüzümü fark ettim, birde günlerdir fırsat bulunup kesilemeyen sakalları. Çeşmenin küflenmiş açış sesinin ardından suyun horultulu sesi geldi. Üzerimi giyinip pansiyonun restoranına indim.
Yaşlı adamı köşedeki masadan dışarıya dalmış şekilde seyrederken yakaladım. Yanına yavaş yavaş yaklaşırken dalgınlığını bozup sıcak bir şekilde "Günaydın evlat!" dedi. Bende sıcak bir şekilde karşılık verdim "Günaydın Efendim!". Masaya oturmamı istedi, bende çekinerek oturdum. "Uyku nasıldı Akın" dedi yaşlı adam. İsimimi ne ara öğrendiğini düşündüren ani bir şok yaşadıktan sonra "Çok iyiydi efendim, teşekkürler" dedim. Ben aynı soruyu düşünürken dün gece yarı baygın halde isimi mi söylediğimi hatırlayabildim.
"Efendim, yanlış anlamayın ama neden beni bu gün burada ağırladınız?"
"Yaşadığın onca kötü şeyin sonrasında benim küçük bir iyiliğimin bu kadar önemi olmamalı... Hem sonuçta pansiyon benim, bana hiçbir zararı dokunmayacaktır"
"Teşekkürler efendim, gerçekten büyük bir iyilik."
"Ben isminizi sormayı unuttum acaba isminizi öğrenebilir miyim?"
"Elbette, bu yaşlı adamın ismi Behnan"
İsmi yabancı gelmişti kulağıma, farklı ve güzel bir isimdi. İsmin derinliğini düşünürken bir anda kendimi o el izine dalmış şekilde buldum. Dalgınlığımı yaşlı adam Behnan bozdu.
"İyi bir kahvaltıya ne dersin?" "Nasıl isterseniz efendim" Mutfak bölümüne seslenerek "Ömer! Her zamankinden iki tane" dedi. Galiba kahvaltıdan bahsediyordu. Çalışanı, Ömer kahvaltıları masaya getirirken sol kolunun dirsek altından kesik olduğunu fark ettim. Yardımcı olmak için kalktığımda, yaşlı adam Behnan ufak bir el hareketiyle oturmamı istedi. Bunu neden istediğini anlamaya çalışırken Çalışanı tüm masayı bir elinin olmamasına rağmen hızlı bir şekilde hazırlamıştı. Kahvaltılıkları atıştırırken bir yandan da aklımı bu soru kurcalıyordu "Acaba neden yardım etmememi istedi?". Peynirin tadıyla yüzüm ekşirken kendimi duvarda ki o el izine dalmış halde buldum. Artık bu el izinin neden tek olduğu öğrenmeliydim. "Şu duvardaki tek olan büyük el izi neden tek?" Yaşlı adam ufak bir gülümsemeyle bana baktı, ama bu gülümseme diğerlerinden farklıydı. "O el izi, demin kahvaltıyı hazırlayan Ömer'e ait" artık el izinin kime ait olduğunu öğrenmiştim ama aklımda ki soru oranın hikâyesi neydi, Ömer elini nasıl kaybetmişti? Bunun cevabını almak için "Nasıl oldu" diye bir soru yönelttim.
"Bu pansiyonun inşaatı yapılırken Ömer'de inşaatta çalışıyordu. Şantiye şefinin dikkatsizliğinden ve hiçbir koruma alınmamasından kaybetti kolunu... Bir makineye sıkıştı eli, doktorlar en sonunda kolunu dirsek altından kesmek zorunda kaldılar. Bu olay tam da inşaatın bitişine 1-2 ay kala gerçekleşti. Haliyle inşaat firması zararları karşılamadı az buz bir tazminatla başından atmaya çalıştılar." Durakladı yaşlı adam, ben ise merakla hikâyenin devamını istiyordum "Peki ya sonra ne oldu?"
"İnşaat bittikten sonra kalan eşyalarını almak için gelmişti bende o ara pansiyonun durumunu kontrol etmek için oradaydım.
Pansiyonun odaları arasında gezerken Ömer'i fark ettim, elinde bir resim çerçevesi vardı üstünde de birkaç gözyaşı damlası. Bir an kendimi Ömer'in yerinde görür gibi oldum görür görmez çöktüm. Yanına öksürerek yaklaştım, hemen gözyaşlarını silip çerçeveyi masanın üstüne bıraktı. Bir hamlede kalkıp yırtılmış eski ceketinin kopmadan geriye kalan birkaç düğmesini ilikledi. Saygılıydı her beni
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tükeniş
General FictionHer şey noktalama işaretlerinden ibaret değil mi? Cümleyi ayıranın virgül, sonlandıranın nokta olması gibi. Nerede bu karanlığa sığınmış noktalar? Sigaranın filtreden önceki son dumanında mı? Ya da bir celladın kanlı ayağının ucundaki sandalyede mi...