Hava aydınlanıyordu. Fişek gibi fırladı Azwer avludaki sedirden ve gökyüzüne baktı. İşte dedi. İşte gözleri aynı bu renkti. Güneşin doğuşunu izliyordu. Sarı ışık hüzmeleri deliyordu lacivert gökyüzünü. Güneş doğmak üzereyken ne çok turuncu ne de mavi, ela rengi saten bir çarşaf örtülmüş gibiydi göğe. Bu ela rengi saten çarşaf kaydı bulutların üzerinden ve güneş doğdu. Sözleştiği saati bekleyemeden çıktı yola. Gündoğumu gözlü kızın yanına.
Gazin ise rüyasında Aziz'i görmüştü. Kan ter içinde kalktı yataktan. Yüzünü yıkadı. O bembeyaz sureti kıpkırmızıydı korkusundan ve yanağı da morarmıştı. Aziz'in inatçı bir adam olduğunu biliyordu. Eninde sonunda Gazin'in yanına gelecek ve ona daha kötüsünü yapacaktı. Aynadaki yansımasıyla göz göze geldiğinde alacaklı gibi çalan kapı az kalsın gözlerini fırlatıyordu yuvalarından. Banyodan çıkınca başına bir tülbent örttü ve bir de hırka geçirdi üzerine. Kapıyı yavaşça açtı. Karşısında Azwer'i gördüğünde kasılan vücudu gevşedi. Bilinçsizce morarmış yanağını saklama gayretine girdi. "Sanki biraz erken gelmişsin. " dedi Gazin.
"Hayır, geç bile kaldım. "
Kaşları çatılmıştı anlamadığını gösterircesine. Azwer daha açık konuşması gerektiğini anlamıştı.
"Sabahı zor ettim. Gün aydınlanınca da bekleyemedim işte. "
"Benimle ne yapacaksın Azwer Ağa? "
"Seni tanıyacağım. Yani izin verirsen. "
"Ben tanımadığım insanlara kendimi tanıtmam. " dediğinde söylediği şeyin ne kadar anlamsız olduğunu fark edince Gazin kahkahasını esirgemedi. Bu sefer Azwer'in kaşları çatılmıştı anlamadığından."Başka bahanem kalmadı Azwer Ağa. " dedi gülümseyerek. "Umarım üstümü değiştirmemi beklersin. "
Böylece bekledi Azwer hiç geçmeyen dakikaları. Arabasının kaportasına yaslanmıştı. Sonunda açıldı o eski kapı gıcırtıyla. Krem rengi şile bezinden eskimiş bir gömlek ve de rengi solmuş mavi bir etek giyiyordu Gazin. Boynunda da iğne oyası bir kolye.
Arabaya binip çıktılar yola. İkiside konuşmuyordu. Arada birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı sadece. Azwer memnundu halinden Gazin ise sıkılmaya başlamıştı sanki.
"Ne yapıyoruz biz Azwer Ağa? " diye sordu sabırsızca. Azwer ise cevap vermedi. Tek tepkisi arabayı durdurup el frenini çekmekti. Hiçliğin ortasında bir yerde duruyorlardı ama yerin pek bir önemi de yoktu. "Sana bir şey soracağım Gazin. " dedi Azwer. "Bir adres. " Gazin olup biteni anlamaya çalışıyor ve meraklı gözleriyle Azwer'i izliyordu. Azwer ceketinin iç cebinden bir kağıt çıkarttı. Kağıdın yazılı yüzünü Gazin'e doğru çevirdi. Yamuk yumuk çizilmiş bir kalp vardı kağıtta. "Bu ne? " diye sordu Gazin.
"Senin kalbin. " dedi Azwer. "Söylesene buraya nasıl gidebilirim? "
Gazin'in kafasında bin tilki dolanıyordu o dakikalarda. Azwer'in niyetini anlamaya çalışıyordu. Pek başarılı değildi. İki gündür tanıdığı bir adama kalbini açmaması gerektiği idi tek bildiği. Ama Azwer bu kadar anlamlı bakarken imkansızdı bu.
"Gidemezsin Azwer. " dedi duygusuz bir sesle. "O yıllarca annesiz büyümüş ve bir hafta önce babasını kaybetmiş kimsesiz bir kızın kalbi. Sen oraya ait değilsin. " diye devam etti sözlerine.
"Belki bende bir parçan olurum zamanla. İzin vermezsen bilemeyiz ki. "
"Olmaz. " dedi Gazin ve indi arabadan. Arkasına bakmadan yürüyordu. Adımları ağırdı ama belli bir ritim tutturmuştu.
Azwer ise inatçıydı. "Bana sensiz gün doğmayacak bir daha, göreceksin. "
Adamın bu ısrarlı tavrı sinirlerini bozmuştu Gazin'in. Olduğu yerde durdu ve güldü Azwer'e belli etmeden. Daha sonra yüzünü direksiyon başındaki sabırsız adama çevirdi.
"Ben seninle ne yapacağım Azwer? "
"Bilmem. Sevebilirsin mesela. "
"Hoşçakal. " dedi ve gitti Gazin. Ama arkasında bıraktığı adam üzgün değildi. Bir umut olduğunu biliyordu. Gazin'in aklında olduğu sürece de olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONBAHAR
General Fiction"Herkes bir gün elbet birine ait olacak. " dedi görkemli Lerzan aşiretinin görkemli ağası. Sonra devam etti sözlerine. "Neden biz birbirimize ait olmayalım? "