3. Şişe

459 24 5
                                    

Aradan yaklaşık 4 hafta geçmişti.Sabiha,her gün umutla Ege sahillerini dedektör gibi arıyor yahutta sahilde oturup saatlerce Ege Denizi'ni seyrediyordu.

Yine dedektör gibi aradığı aynı gün,kayaların arasında zıplarken ayağı yosunlu yere bastı ve kayarak denizin kıyısına düştü.Dudaklarının arasından yaratıcı bir küfür savurdu ve ayağa kalkıp ıslanmış ceketini çıkardı.Daha sonra yürümek için adımını tam atacak iken ayağına bir şişe takıldı ve tekrar yere kapaklandı:

-Anasını sikeceğim ama böyle şansın!

Bu sefer sinirlenmişti ve ayağına takılan şeye bakmak için hemen ayağına baktığında gözleri umutla parladı.''Belki de sikmemeliyim....'' dedi ve hemen içinde mektup bulunan uzo şişesini aldı.Artık,şişenin kapağını açıp açmamak arasında tereddütte kalmıyordu,çünkü kendisine bu kadar duygulu yazacak bir Avrupalı yoktu.Kim dünyayı mehter marşları ile sallayan eski bir imparatorluğu severdi ki?Hangi Avrupalı....

Diye düşündü Sabiha Adnan.

Mektup aldı diyelim,tekrar güvenecek miydi o gavurlara?Bunu düşünürken duygularının suistimalini geçti,direk ülkesindeki insanları düşündü.Onlara hiçbir zaman güvenmemesi gerektiğini bir daha öğrenmişti.Bunları düşünürken,aklına eski patronu geldi ve kafasını gökyüzüne kaldırıp burukça gülümsedi.Gökleri andıran gözleri,güneşi andıran saçları vardı eski patronunun....''Tanrım,o çok zekiydi.'' diye düşündü.O öldükten sonra,hala onun gökyüzünde saklandığını,ve onu her zamanki kahramanlığıyla koruduğunu düşünüyordu....

Ne Amerika onun kahramanı olabilirdi,ne de başka bir ülke.

Kendi kahramanı,sadece eski patronuydu.

Ayaklarına doluşan dalgaların köpürme sesiyle,Sabiha'nın düşüncelerinden arınması bir oldu.Öğleden sonra saat bir buçuk sularıydı,elindeki kapağı açılmamış uzo şişesiyle,öylece bakışıyordu.Daha fazla beklemek istemedi,ve uzo şişesinin kapağını açıp,içindeki mektubu dikkatlice çıkardı.Yavaşça okumaya başladı....

Sana bu pembe bulutları göstermek istiyorum gecede.
Ama görmüyorsun. Gece olmuş -insan neyi görebilir ki?

Artık senin gözlerinle görmekten öte bir seçeneğim yok,
diyor,
demek ki yalnız değilim, yalnız değilsin. Gerçekten de
bir şey yok sana gösterdiğim yerde.

Sadece bir araya gelmiş yıldızlar, yorgun,
bir kır eğlencesinden kamyonla dönen insanlar gibi,
hayal kırıklığına uğramış, aç, hiç biri türkü söylemeyen,
terli avuçlarında ezik yaban çiçekleri.

Ama ben direteceğim, diyor, görmekte ve sana göstermekte
çünkü sen görmezsen, sanki ben de görmemiş olacağım-
hiç değilse senin gözlerinle görmemekte direteceğim-
ve belki bir gün buluşacağız başka yönlerden gelip.

-Uzo.

~~~~~~~~~~~~~~

Sabiha,bu sözleri okuyunca ne bir yazarın romanındaki bir sözüyle derdini anlatabilirdi,ne de bir şairin yazdığı şiirle....

Bu sefer,kendi duygularını,kendi yazısıyla yazacaktı.Ona yollayan kişi,başka yönlerden bir gün,buluşacak olan o kişinin,eskiden onu tanıyor olması gerekirdi,öyle değil mi?

Hemen kalemini çıkardı,ve çoktan içtiği rakı şişesini bulup,kağıdını kayanın üstüne dayadı.

"Ben,hiçbir zaman pembe bulutlar görmedim doğduğumdan beri,

Hayallerim gibi ya siyah,
ya da kızıl,evlatlarımın göklere çıkan kanları gibi.

Gece ne göremeyeceğimi söylüyorsun,

Ancak ben çok şey gördüm geceleri.

Benim gözlerimle göreceksen,beni tanıman gerekir ilk,şu hayatta.

Yıldızlar gibi bende yorgunum,tıpkı parçalanan bir imparatorluk gibi.

Beni tanıyorsan,bana güven ve bana kendini göster.

Çünkü artık,arkamdan duygularımla bıçaklanmak istemiyorum.

-Rakı Şişesi."

Sabiha,yazdığı kağıda bir kez baktı ve kayanın üstüne damlattığı göz yaşlarının,kayanın üstünden akıp kağıdın üstündeki mürekkebi akıtmaması için,hemen kağıdı rulo yapıp boş rakı şişesinin içine koydu.Rakı şişesinin kapağını kapatıp,iskeleye doğru koştu ve var gücüyle rakı şişesini denize,onun atabileceği en uzak yere fırlattı....Sırf,mektubun daha çabuk ulaşması için.

Fakat o mektup,en az 1 ayda karşı tarafın eline geçen için,atılan en yakın mesafeydi.

Denizin İçindeki Dilekler.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin