Yataktan çıkar çıkmaz çayı demlemiş, markete gidip yiyecek bir şeyler almıştım. F, papatyaları çok severdi bir buket papatya ve bahar çiçeklerinden de bir buket daha çiçek yaptırdım. Papatyalar 20 lira, bahar çiçeklerinden yaptırdığım küçük buket 3,5 liraydı.Eve girip kahvaltıyı hazırladım, masayı öğrenci usulu en kralından hazırlayıp sevdiceğimin yanına gittim. Biraz izlemek istedim. Allah'ım bu ne çirkin bir şeydi ama ben aşıktım işte bu kıza. Saçları dağılmış, bildiğin çamış gibi yatıyordu yatakta, tek eksiği çamurdu.
Saçlarını düzeltip dudaklarından öptüm gözlerini araladı boynumdan tutup beni yatağa çekerek "hadi aşkım az daha uyuyalım" dedi. "Ama kahvaltıyı hazırladım hem bak sana ne aldım." küçük buketi görünce havalara zıpladı sarılıp şapur şupur her yerimi öpmeye başladı. "Hadi kalk yüzünü yıka bakalım. Çay soğuyacak" dedim. Ben çayları koyarken içeri girdi, papatya buketini görünce belimden sarılıp yüzünü göğsüme bastırdı. "Çok açım ama hadi" dedim ve birlikte yemek yemeğe başladık. Şakalaşarak eğlenerek kahvaltımıza devam ettik.
F bilgisayarı açınca kızıyordum çünkü tek ilgilenmesi gereken o an bendim, erkeğiydi. Bir anda bir yazı okumaya başladı.
Bütün bedenler çürüyor aslında Diego'm. Eskiyor bütün bedenler. Ama acı çeken bir yüreği var ise bir bedenin, daha hızlı çürüyor o beden. Benim acı çeken bir yüreğim var Diego. Seni sevmeye başladığım günden beri, acı çeken bir yüreğim var. Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zatan en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın Diego.
F sigarasını yakarken "Gördün mü aşkım nasıl sevmiş kadın ya?" dedi.
"Sende seviyor musun Frida kadar?" diyemedim. Öyle güzel anlatıyordu ki, o an 4 yaşına dönmüştüm. Dünya somutluğunu tanırken anneme devamlı sorduğum "Anne bu ne?" sorusunun cevabını alıyordum sanki, onun yanında gerçekten ben, ben oluyordum. Belki de evlatlarımın annesi olmasını ümit ettiğim içindi.
Lakin aklımda hep bir şüphe, hep bir korku vardı. Her seferinde duygularına yenilen F beni gün be gün üzüyordu. Karmaşık tripleri ve ayrılıkları, beni peşinden koşturmaları... Halbuki ben sadece o mutlu olsun istiyordum ve artık o kadar acizleşmiştim ki mutluluğumun adı F'yi mutlu edebilmek ve mutlu görebilmekti. Onun gülüşüne kurbanlar adayabilirdim.
Eski bir teyp duruyordu zorlukla çalışır ama o radyonun sesi tüm evi şenlendirirdi. Bir iki vurdum teybe ve hemen çalıştı. Türk işi tamir dedikleri buydu, gerçekten başarılı bir yöntemdi. Aç, kapa ve vur.
Bizi neden düzeltmiyordu bu yöntem. Kaç kez açıp kapıcaktık kalbimizi? Kaç defa vurgun yiyecektik? Bizi yıpratan karşımızdaki insanların tavrı, davranışı olmayabilird, asıl bizi yıpratan zaman kaygımızdı.
Sevmeye daha kaç zaman ayırabilirdik? Kaç zamanlık ıskalama şansımız vardı? Neden hep son dakika da bir şeyleri yakalamaya çalışmakla geçiriyorduk zamanımızı?
Bizler çamurlu ve pis kıyafetler içinde tertemiz çocukların nesliydik. Mutluluk varken mutsuzluğu önümüze sunup ne istiyorlardı bizden?
Düşüncelerimden kurtulup F'nin sesinden Frida'nın ihanetlerle süslü aşk cümlelerini dinliyordum. Yanaklarını ellerim arasını alarak sarıldım sımsıkı. "Ne oldu?" dedi F. "Hiç, yine özledim sadece" dedim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Frida ve F'ye...
Kurzgeschichten"Kurbağa sevgilim, Diego'm... Bana dünyanın en büyük acısını yaşattın sen. Gün be gün öldüm, seni sevmeye başladığım ilk andan itibaren. Ama sevgilim, bir daha gelseydim dünyaya yine seni severdim, canlı canlı çürüyeceğimi bilerek.." Frida Kahlo Not...