lise yılları idi. Mustafa adında dokuzuncu sınıf öğrencisi vardı. Mustafa gayet sessiz iyi arkadaşlıklar kuran her şeyi içine atıp konuşmayan normal şekilde başarılı bir öğrenciydi. Karşı sınıfta Mustafa'nın aklını başından alan bir kız vardı.Oldukça sessiz konuşmadan fazlasıyla kaçınan, nerde ne yapacağını bilen 1.70 boylarında hafif kilolu beyaz tenli siyah saçlı çok güzel bir kızdı. Mustafa okula başladığı ilk gün görmüştü. Büyülenmişçesine bakakalmıştı arkasından. Okulun başladığı ilk gün onun için bir devir olmuştu. İlk defa birinden bu kadar etkilenmişti. Günler haftalar geçerken kızın ismini öğrenmek ister, ve bir arkadaşından öğrenir. Bu dünya güzeli kızın adı "Gökçe" idi. Aşkı Mustafa' yı şair yapmıştı. Her gün aşkını dile getirip bir şiir yazıyordu. onun için günler geçmiyordu. Gökçe'ye göremediği her günü "kara gün" olarak nitelendirirdi. Gökçe hasta olduğu zaman en yakını hasta olmuş kadar üzülürdü. Artık açılmak istiyordu, "açılma zamanı artık geldi" diyordu kendi kendine. Ama hala karşısına çıkıp "seni seviyorum" deme cesaretini bulamıyordu. Dokuzuncu sınıfı açılamadan, bi kere de olsa yüzüne karşı "seni seviyorum" diyemeden bitirmişti. Bir yaz boyu açılma planları yaptı. Dinlediği her şarkıda Gökçe' yi hatırlıyor ve hüzünleniyordu. Yaz tatili Mustafa'ya koskoca kara bir tatil olarak geçti. Okul yaklaştıkça Gökçe'nin hayali ile düşünmeye başladı. Okulun ilk günü gittikçe yaklaşıyordu. Mustafa açılma planı yapıyordu. Hiçbir şeyi şansa bırakmak istemiyordu. Onun için her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamaya çalışıyordu. Okulun ilk günü ilk tenefüs kızın yanına gidip "biraz konuşabilirmiyiz" diyerek kimsenin olmadığı bir yere götürecekti. Sonrs "seni uzun zamandır seviyorum, ve anladım ki kalbim sensizliğe dayanamayacak. Eğer seninde içinde bir mahsuru yoksa seninle daha yakından tanışmak, seninle çıkmak istiyorum" diyerek gelecek cevabı bekleyecekti. Zaten başka bir çaresi de yoktu. Günler geçti okullar açıldı. İstiklal marşını okumak üzere sıraya geçtiler. Mustafa'nın gözleri Gökçe 'yi arıyordu. Ama bir türlü bulamamıştı. Bütün yaz planladığı açılma planı suya düşmüştü. Ne yapacağını bilmiyordu. Çok üzülmüştü. Okulda nereye baksa onu görüyor gibiydi ve acı çekiyordu. "Birinci gün gelmedi inşallah ikinci gün gelir" diyerek sabretti. Artık bir an önce günün bitmesini istiyordu.Akşam eve dönerken uzun uzun düşündü. "ya yarında gelmesse ya okul değiştirdiyse, en kötüsü ya öldüyse?" aklına bin bir çeşit fikir geliyordu. Tüm gece onu düşündü. Sabaha kadar onu hayalledi. Uyku girmiyordu gözüne, sabah beşe doğru gelirken uyuyakalmıştı. Sabah 'deydi. Okul ona zindan olurdu. Gemişti okula, gözleri Gökçe 'yi arıyordu. Hala göremiyor, göremedikçe umutsuzluğa kapılıyordu. Ararken herkesi Gökçe 'ye benzetiyordu. Ve en sonunda görmüştü. Birden içini bir mutluluk almıştı.Sanki yıllardır görmediği akrabasını görmüş gibi sevindi. Şimdi yaz boyu planladığı açılmayı yapmak için arada hiçbir engel yoktu. Sadece cesaretini toplayıp "seni seviyorum" demek kalmılştı. İlk ders başladı. Matematikti ders ama Mustafa 'nın aklına ders girmiyordu. Dikkatini derse veremiyordu bir türlü, versede anlamıyordu.Öğretmen Mustafa'da bir gariplik olduğunu anlayıp dışarı çıkarmıştı. Mustafa cesarete gelmişti. Tenefüste gidip konuşacaktı. Kararlıydı hemde çok . " ya kabul etmesse ya başkasını seviyorsa" diye düşünüp duruyor, içi içini yiyordu. Zil çaldı. Mustafa 'nın eli ayağına dolandı, ne yapacağını bilmiyordu. Karşısına çıkmak için dışarı çıktı. Üç arkadaşı ile birlikte bankta oturuyorlardı. Mustafa utangaçtı, onu ordan kaldıramazdı. Cesarete gelmesi gerektiğini biliyordu, zamanın aleyhine işlediğinide biliyordu. Herşeyin farkındaydı. Bu tenefüs olmadı diyerek bir ders daha beklemeye karar verdi. Diğer tenefüs oldu. Kız yine tek değildi. Mustafa yine bi üzüntüyle sınıfa döndü. Kızı tek yakalayamadığı için bu günü açılamadan bitirdi. Üzüntülü bir halde servise binip evinin yolunu tuttu. Gece uyku tutmuyordu. Gözünü bir saniye kapatsa Gökçe'nin güzel yüzü geliyordu. Uyku tutmuyordu. Yine sabaha karşı uyuyakalmıştı. Sabah oldu yine Gökçe'yi sayıklıyarak uyandı. Kahvaltısını yaptıktan sonra düşünceli bir şekilde servise binmek için indi. Okula gidince gözleri yine Gökçe'yi arıyordu. Görür görmez mutlu oldu. " Bu gün bu iş bitecek" dedi kendi kendine. İlk tenefüs kız dışarı çıkmadı. Mustafa bir umut kaybı yaşadı. Artık bir an önce açılmak istiyordu. Sonucu ne olursa olsun öğrenmek istiyordu. İçine attıkça bir veba gibi vicuduna zarar veriyordu. Tenefüs zili çalar çalmaz bir banka gidip yer tuttu. Kafasına koymuştu. Artık yapacaktı. Kız çıkar çıkmaz yanına gitti.
"Afedersin Gökçe seninle bir şey konuşabilirmiyim?" dedi kız sanki önceden biliyormuş gibi davrandı. "tabiki" dedi. Boş banka doğru gidiyorlardı. Mustafa'nın aklında planladığı bütün konuşma uçup gitmişti. Aklına " ya kabul etmesse" sorusu gelip duruyordu. Ne konuşacağını düşünüyordu. Lakin aklına tek bir cümle bile gelmiyordu. Banka doğru yaklaşıyorlardı, bir şey söylemesi gerekiyordu. Düşünüyor düşünüyor bir türlü bulamıyordu. Banka oturdular ve Mustafa konuya girdi.
-Merhaba
+Merhaba
-Seninle konuşmam gereken önemli bir konu var. O yüzden rahatsız ettim kusura bakma.
+Seni dinliyorum
-Ben senden çok hoşlanıyorum, seni daha yakından tanımak istiyorum.
+Olabilir
-Şu an çok sevindim, inan pişman olmayacaksın.
Okulun çevresini turlamak için kalktılar. Biraz konuştular Mustafa'nın mutluluğu gözlerinden okunabiliyordu. Tenefüs zili çaldı. Sınıfın önüne kadar birlikte geldiler. Sınıfın önünde gören erkekler ilk önce bazıları kıskandı. Ama en yakın arkadaşları tebrik etti. Mustafa artık dünyanın en mutlu erkeğiydi. Dersleri pür dikkat dinliyor, herşeyi anlıyordu. Psikolojisi hiç bu kadar düzgün olmamıştı. Okul artık mustafa için vazgeçilmez bir yer oldu. Her geçen gün Gökçe ile biraz daha iyi oluyorlardı. Artık Mustafa ile Gökçe olma zamanı gelmişti. Mustafa bir hediye alıp açılmayı planlıyordu. Ama ne hediyesi alacaktı. Bir arkadaşına sordu. En iyi hediyenin gül olacağını anladı. Bir gül aldı. Gökçe'ye tenefüste okulun yanınsdaki bankta bekleyeceğini söyledi. Evet Mustafa bankta Gökçe'yi bekliyordu. Aklındaydı tüm söyleyecekleri ama yine unutmamak için bankın bir köşesine yazdı. Hiçbir şeyi şansa bırakmak istemiyordu. Zil çaldı. Gökçe uzaktan belirdi, Mustafa!nın kalbi göğüs kafesine sığmayacak gibi atıyordu. Çok heyecanlanmıştı. Gökçe yaklaştıkça heyecanı artıyordu. Sanki yaklaştıkça daha bi güzelleşiyordu. Mustafa yine unutmuştu ne diyeceğini Gökçe geldi ve konuya girdi- selam
Mustafa hemen konuya girmek istedi.
+ Gökçe seninle bir süredir tanışıyoruz ve ben senden çok hoşlanıyorum, sensiz geçen dakikalarım boşa geçmiş gibi oluyor. Dedi ve ardından gülü uzatıp
+ Benimle çıkarmısın? dedi
Gökçe'nin ağzından kelimeler çıkmıyordu. Mustafa umutsuzluğa kapılmaya başlamıştı. Yoksa reddedecekmiydi. Aklına değişik şeyler gelmeye başladı. Merakla Gökçe'nin ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu Mustafa, ve Gökçe
- Bende senden hoşlanıyorum, tabiki kabul ediyorum inşallah ömrümüzün sonuna kadar mutlu ve birlikte kalırız dedi
+ Çok mutlu oldum şu an, seni bu kadar zor elde etmişken kolay kolay bırakmam dedi.
sonra ikiside birlikte mutlu bir şekilde okula doğru yürüdüler. Artık Mustafa en büyük hayaline kavuşmuştu. Her öyle arası birlikte geziyorlar, birlikte yemeklerini yiyorlardı. Aylardan şubattı. Sevgililer günü yaklaşıyordu. Mustafa da Gökçe de ne alacaklarını düşünüyorlardı.ama daha 13 gün var diye umursamıyorlardı. İkiside konuşmalarında çaktırmadan nelerden hoşlandıklarını soruyorlardı. Lakin günler geçmesine rağmen ikiside ne alacaklarını ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Mustafa'nın bir planı vardı. Gökçe'yi kimsenin görmeyeceği bir yere götürecekti. Elinde bir paketle Gökçe'nin karşısına çıkıp romantik bir şiir okuyacaktı. Şiirini seçmişti. Atila İlhan' dan "ben sana mecburum " şiirini okuyacaktı. Herşeyi ayarlamıştı Mustafa artık günlerin geçmesini bekliyordu sadece. Gün oldu 14 Şubat Mustafa heyecandan eli ayağı titriyordu. Gökçe'yi götüreceği yere çok erken gelmişti. Okuyacağı şiire çalışmak ve etrafını güzel bi ortam yapmak için. Kendine gül almıştı Mustafa, yerlere serip ortamı daha güzel bi hale getirmek için. Hazırlığını yaptı, geriye sadece Gökçe'nin gelmesi kalmıştı ama gelmesine çok vardı. Çünkü Mustafa çok erken gelmişti. Saatler dakikalar geçmek bilmedi. beklerken çok heyecanlanmıştı. Buluşma saatine yarım saat kalmıştı. Mustafa daha da heyecanlandı. O anda Gökçe büyük bir mutluluk ve heyacanla Mustafa'nın yanına Geliyordu. Karşıdan karşıya geçerken kırmızı ışıkta geçen bi araba Gökçe'ye Çarptı. Gökçe'yi hemen hastaneye kaldırdrlar. Mustafa hiçbirşeyden habersiz heyecanlı bi şekilde bekliyordu. Gecikmişti Gökçe Mustafa hemen aramak istemedi bi yarım saat daha bekledi. Sonra aradı ve o kara haberi annesinden duydu ve çok korkmuştu. Eli ayağına dolaştı. Bi an önce hastaneye gidebilmek için Hastanenin yolunu tuttu. Gökçe öyle hareketsizce yatağında yatarken Mustafa'nın canı hiçbirşey istemiyordu. Ne bir yemek ne de başka bi yere gitme. Başından bir saniye bile ayrılmıyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Bu dünyadaki en çok değer verdiği insan hareketsiz yatıyordu karşısında. Durumu hakkında hastahanedeki kimse bilgi vermiyordu. Çaresizlik çok kötü bi şey sevdiği insan karşısında hareketsizce yatıyordu ama Mustafa'nın elinden bi şey gelmiyordu, bu da onu kahrediyordu. Günler geçmesine rağmen hiçbir gelişme olmamıştı. Gökçe gözlerini açmadıkça Mustafa eriyip bitiyordu. Bi kaç gün sonra Mustafa kantinden çay almak için gitmişti. Çayını aldı ve yudumlayarak ağır adımlarla yukarı Gökçe'sini görmeye gidiyordu. asansör beşinci kata geldiğinde bi çığlık sesi ve arkasından ağlama sesi duydu hıçkıra hıçkıra ağlayaqn biriydi. Hemen indi ve ağlayanın Gökçe'nin annesi olduğunu gördü. Gözünden birden yaşlar boşalmaya başladı. Koşarak Gökçe'ye bakmaya gitti belkide son kez sıkı sıkı sarılıp öpmek için. Ama bu arada gözünden yağmur gibi yaşlar iniyordu. Koştu gitti Gökçe'nin dünyadan çok sevdiği sevgilisinin üstünde kar gibi bembeyaz bir örtü. Gözlerinden artık yaş gelmemeye başladı o kadar çok ağlamıştı ki. Son kez görebilmek için açtı yüzünü doya doya baktı yüzüne, gözüne doya doya içine çekti kokusunu içine ağlaya ağlaya arkasını döndü ve ağır adımlarla ilerledi.