Burnumun ucundaki sizi mi, anlimda ki boncuk boncuk olmus ter mi, basimi yakip kavuran gunes mi, cigerimi yakan toz kokusumu, ayaklarimi acitan kavrulmus kum taneleri mi bilmem ama onumde ki sedyede azraille pencelesen cocuk canimi cok yakmisti. Kahverengi gozleri, simsiyah teni, simsiyah saclari ve canimdan can koparan bagirislari...
- Anne, anne
Elimde ki eldivenleri cikarip masanin ustune firlattim. Kosar adimlarla disari cikip deli gibi kosmaya basladigimda farkettim. Agliyordum... Ayagim tasa takilip yere dustum. Kalkmadim. Kalkamazdim zaten. Kalmak icin de ugrasmadim. Aglamaya devam ettim. Bagirislarimin bogazimi yirtmasina izin verdim. Yuregime giren hancerlerin verdigi aciyi saclarimdan cikardim. Tutup tutam tutam saclarimi cekmeye basladim.
Neredeydim ben? Kimdim? Ne isim vardi burada? Bu insanlara ne olmustu ve ne yuzunden olmustu?
Sonra sustum. Bir sessizlik çökmüştü etrafa. Belki de bu sessizlik degil azrailin ayak sesleriydi. Elimin tersiyle alnımda ki teri sildim. Yoruldugumu farkettim. Bıkmıştım belki de. Bunca ölen çocuktan, acı acı bagırıslardan, annelerin feryatlarindan ve kuruyup pul pul olan kanlı derilerden...
Nefes alamıyordum. Neydi bu? Neden bu küçük çocuklar? Günahları neydi onların? Ben kafamdaki düşüncelerle tepinirken arkamdan geleni farketmemiştim.
-doktor , dedi.
Aglamakli bir sesle.
-Oğlum, benim ogluma ne olucak. O da mı ablası gibi ölücek.
Sesi boğazına takılıyor, iniltiyle çıkıyordu. Hatırlıyordum bu kadını. Daha yeni ölmüştü kızı. Bagırışları yıkmıştı çadırı. Gözlerimi sildim. Güçlü ve otoriter bir tavır takınarak,
- Hayır, bu ölmeyecek. İnan bana ya da inanma. Çünkü bunu söyleyen belki de biraz önce kızının ölmesine sebep olan kisi. Bu sana kalmış.
Ayağa kalkıp tozlanmış ellerimi silkeledim. Arkamı dönüp gidecektim ki kolumdan tuttup gitmemi engelledi. Hızlıca kolumu çekip bağırarak belki de bütün sinirimi ondan çıkararak konuşmaya devam ettim.
- Bak benim görevim burada ki hastalığın ilacını bulmak. Insanlar benden medet umuyor, onlara şifa olacağımı düşünüyor, bana bu yüzden para veriyorlar. Yani görevim burada oturup senin ölen çocuklarına ağlamak veya dua edip senin cahilliklerini dinlemek değil. Şimdi bırak kolumu. Tamam mı?
Kadın kolumu bırakıp aptalca ağlamaya devam etti. Tek onun çocuğu ölmemişti ki. Burada bircok insanın çocuğu, annesi, babası ölmüştü. Ama onlar bunun gibi pesimden gelip benle aglamaya kalkmamisti. Daha fazla orada durmadan çadıra yöneldim . Ayağımın altında ki sıcak toprak canımı yakıyordu. Güneş zaten rezalet. Bunlara soylene söylene içeri girdim. İçerisi sabahkinden daha kalabalıktı. Köşede sedyeye oturmak için sıra da bekleyen insanlar, sedyede acıyla inlenen insanlar, ağlayan bebekler... Gerçekten bunalmistim. Masama yönelip eldivenleri elime geçirdiğim gibi sedyede hastalarla ilgilenen hemşirenin yanına gittim. Sanki daha önce böyle bir hasta görmemiş gibi hastanın kollarini mercekle inceliyor, anlamadığını belli etmek istercesine kafasını kaşıyordu.
- Mikroskop ister misin ?
diye dalga geçer gibi sordum.
- doktor bu... bu çok farklı bir şey. Ben daha önce böyle bir şey görmedim. Deri diğerleri gibi kanlanip ufalanmıyor... Bunda deri... sanki... sanki kendi kendini yakıyor.
- anlamadım.
- Şu an problemimiz senin aptal olman değil doktor. Şu an problemimiz... yeni bir virüs.--------
Elime aldığım mercekle sanki asit dökülmüş gibi yanan kanlı ve sarı iltihaplı kolu incelemeye başladım. Diğer insanlarda deri kanlanip pul pul oluyordu. Sonra onlarin dökülmesi , altındaki etin kurumasi ve acılı bir ölüm. Ama bu...bu öyle değil di. Bunda deri yanıyor, derinin altından sari iltihap akıyor ve kanıyordu. İşte bu çok ilginçti.
- Bundan konseyin haberi var mı?
-evet biraz önce aradım. Deri tahlili almak için patolog göndereceklermis.
-bu çok ilginç. Deri sanki...
- yanıyor gibi değil mi?
-evet. Belki de bunu virüs yapmamıştır. Yani belki bu başka
- imkanı yok doktor. Bu kadına virüs burada bulaştı.
- Bunu nerden bilebiliriz ki.
- çünkü bu kadın... bizim ilaçları inceleyen ve hastalıklar üzerinde araştırma yapan kadın...
Bunu duyar duymaz aklıma kadının yüzüne bakmak geldi. Gerçekten de bu kadın bizim laboratuvarcimiz Subya'ydi.----------
- Evet , evet anlıyorum. Peki. Peki . Bilgilendiririz.
Ve telefonu kapattım. Subya' nin hastalanmasinin üzerinden bir hafta geçmişti. Bu arada konseyin gönderdikleri patolog numune almış ve geri dönmüşlerdi. Bugün ise konsey bizi arayıp tahlil sonuçlarını açıkladı.
- ne diyorlar.
- Haklıymışsın. Bu yeni bir virüs. Ama...
- ama...?
- aslında pek de yeni sayılmaz.
- nasıl yani?
- demek istediğim bu virüs bizim virüsün mutasyon geçirmiş hali.
- anlamadım.
Dedi. Saf saf yüzüme bakıyordu ve birazdan söyleyeceklerim onun sinirlenmesine benim ise sinirden gülmeme neden olacaktı. Belki dümdüz söylemem gerekirdi. Fakat intikam almak benim de hakkımdı.
Öksürerek konuşmaya başladım.
- Şu an problemimiz senin aptal olman değil . Şu an problemimiz mutasyon geçirmekte olan bir virüs.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKTOR
Science Fictionafrikada baslamis olan bir salgin... 25'inde bir doktor... çogalan ölüler... soguk bir savas... ve 60mL lik bir ilac... ölmeye hazır mısın?