Hoseok
Bir adam vardı, içine kapanık. Sesi güzel, ismi güzel, elleri güzel, yüzü güzel, yara izleri bile güzel. Kalbi, sevişi hepsinden de çok. Bir şey söyleyecek gibi bakardı hep. Sustuğu kadar yaşamışlığı yoktu. Kalbinden geçen her kelimeyi gözlerinde biriktirirdi. Ağlayınca anlatırdı. Anlaşılmazdı.
Terli avuçlarımızı birbirine kenetlemişti. Konuşmasını umarak yüzüne baktım. Sesini duymayı her şeyden çok istiyordum. Bir kere daha şarkı söylediğini duyabilmek için kalan ömrümün her dakikasını ellerine bahşetmeye hazırdım.
"Sakın elimi bırakma."
"Tamam."
"Sözleri hep ben verdim, şimdi senin sıran."
"Ne sözü?"
"Durmayacaksın. Arkana bakmayacaksın. Bana bir şey olsa bile geri dönme."
"Taehyung!"
Elleriyle başımı kavradığında hissettiğim boşlukla ona tutundum. Onsuz olabileceğimi, devam edebileceğimi nasıl düşünürdü? O benim gücümdü, şu an ayakta durabiliyorsam onun sayesindeydi.
"Hayır."
"Söz ver."
"Vermeyeceğim!"
"Sana bir şey olacak demiyorum, olursa diyorum. Duyuyor musun? O burada. Gideceğiz."
Sustuğunda dışardan gelen kuru gürültüye odaklandım. Gemi limana yaklaşmış olmalıydı. Hava yavaş yavaş aydınlanıyordu. Merdivenlerden gelen gürültüyü duyduğunda kaşlarını çatarak beni arkasına aldı ve belindeki silahı çekerek koridorun sonuna doğrulttu. Nefes nefese biri koridorun ucunda göründüğünde ikimizde soluğumuzu tutmuştuk. Tüm yüzünü gizleyen kar maskesini çıkarıp ellerini karışan saçlarına daldırdı.
Jimin.
"Şükürler olsun!"
Sırıtarak bize yaklaşırken nefretle maskeyi yere fırlattı. Sıkıca Taehyung'a sarıldığında yüzünün benimki kadar olmasada kötü halde olduğunu fark ettim. Bana bakarak çehresini buruşturdu. Benim ona yaptığım gibi o da yüzümü inceliyordu.
"Etrafındaki herkesi kendine benzetmek zorunda mısın göt herif?"
Taehyung gülerek onu iteklediğinde ben de gülümsedim. Bu, koridorun ucundaki kişiyi görene kadar sürdü.
"Sen olduğunu biliyordum."
İkisi de hızla arkasını döndüğünde silahlarını çekmeleri için artık çok geçti. Beni Taehyung gittikten sonra buraya getiren, üç hafta boyu başımda bekleyen ve bana ablama olanları anlatan askerdi. Her gün susmadan, beni delirtmek istercesine Dawon'a neler yaptıklarını anlatıyordu. Her ayrıntısıyla. En ince ayrıntısıyla. Hatta Taehyung'un babası yanımdan gittikten sonra ben orada öylece ağlayıp, ölmeyi dilerken onun bana daha kibar davrandığını, buna vücudumda kemer izleri görmediğinden karar verdiğini söylemişti.
Şimdi elindeki silahı üçümüze doğrultmuş, Jimin'e bakarak o iğrenç dişlerini göstererek gülüyordu.
"Sen olduğunu elbette biliyordum Jimin. O kıçı nerede görsem tanırım."
"Lanet sapık piç."
Jimin dişlerinin arasından mırıldandığında silah patladı. Kalbim teklediğinde Taehyung'un elini sıktım. Askerin yüzündeki ifade değişip, dizlerinin üzerine çöktükten sonra yüz üstü yere kapaklanmasıyla arkasında elinde silahıyla duran adama baktık. Bizi kafesten çıkarıp, bu binaya getiren kişiydi. Jimin'in arkadaşı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haisha
FanfictionÇoktan gittiğini biliyorum ama bazen yemin ederim Rüzgar estiğinde senin sesini duyuyorum 2 Mart 2016 ∞ 12 Mart 2016