(Yazarın Ağzından)Genç kız camları olmayan pencereden dışarının güzelliğini seyrediyordu. Gecenin serin ve rahatlatıcı rüzgarı yüzünü okşarcasına sıyırdı ve saçlarını hafif hafif uçuşturdu. Gözünün önüne gelen bir tutam saçı sağ eliyle kulağının arkasına sıkıştırarak derin bir iç geçirdi. Soğukluk ciğerlerine işlerken içine bir titreme geldiğini hissetti. Aldırmadı ve gözlerini bir anlığına kapatarak anın tadını çıkardı. Ellerini pencerenin kenarlarına koydu, kırık cam parçaları ellerini derince yardı. Ama kız ilgilenmedi. 'Nasıl olsa iyileşecek...'
Burada böylece durdukça zamanın da kendisiyle birlikte durmayacağının farkındaydı. Yapması gereken işler vardı. Atlatması gereken bir görev gibi...Ama bazen herkesin kafa dinlemeye ihtiyacı olurdu. Başkasının etrafında ise asla böyle bir şey yapmazdı. Neden? Çünkü gururu izin vermezdi. O güçlüydü, güçlüler dinlenmezdi. Yorulmazdı. Yani o öyle düşünüyordu...
Vücudu itiraz etse de karşı gelerek kollarıyla kendini hafifçe geriye doğru itti ve kendini karanlığın büyüsünden çekip çıkardı. Arkasına dönerek belki de odadaki tek sağlam cam parçası olan aynaya döndü ve kendini bir gözden geçirdi. Görev kıyafetiyleydi, bu yüzden değişmeye gerek yoktu. Üstündeki şey askılı, bacaklarını tamamıyla gösteren siyah bir mini elbise, altında elbisenin kapattığı siyah bir şort ve ayaklarında da kendini hareket halindeyken rahat hissedebileceği spor sayılabilecek yine siyah dizlerine kadar çıkan çizmeler vardı. Pek görev kıyafeti diyemezdiniz, ama genç kız bu durumlarda üstüne sürekli bunları geçirirdi, bu yüzden ismi görev kıyafetine çıkmıştı.
Gözleri yüzüne kayınca yüzünü detaylıca inceledi. Zarif hatları vardı. Parlak saçları at kuyruğu şeklinde hafif sağdan toplanmıştı. Yüzü, gözleri ve dolgun dudaklarıyla mükemmel bir bütün oluşturuyordu. Hepsi sanki milimetrik olarak yerleştirilmişti.
Kız bir anlığına neden yüzüne baktığına merak etti. Zaten üstüne bir maske örtecekti, yani bunların bir önemi yoktu. Maskesi yüzünün yarısını kaplıyordu, bu yüzden sadece büyüleyici gözleri kalıyordu ortada. Onlar da değişiyordu zaten, onların karşısına çıktı mı, göz bebekleri kırmızıya, retinasıysa siyaha boyanacaktı...
Kız hemen yanındaki masadan savururcasına aldığı siyah maskeyi kolaylıkla yüzüne geçirdi. Maske herhangi bir ayrıntı içermiyordu. Sadece yüz hatları belli olmasın diye yapılmış bir şeydi. Düz ve siyah.
Az önce maskenin yanında duran siyah ceketini alarak kapüşonunu kafasına geçirdi. Ceket dizlerine iniyordu. Alnındaki saç tellerini ittirerek kapüşonun altına sakladı. Üşüdüğünün farkında olmadığı ellerini istemsizce sağ ve sol ceplerine tıktı ve malum birisinin gelmesini beklerken ayağını sabırsız bir tempoyla yere vurmaya başladı. Bekletilmeye gelmeyen biriydi.
Şu an bir gölge gibi göründüğüne emindi. Simsiyah, gece gibi... Siyaha bir takıntısı vardı. Onun için siyah her şeydi. Sadece o renkte kaybolabiliyordu insan, dünyadan o renkle kopabiliyordu. Uyumak için gözlerini kapattığında da gördüğü renk siyahtı, gün bittiğinde de. Ölüm geldiği zaman, gözlerini açmamak üzere kapattığın zaman da yanındaki tek şey karanlık olacaktı. Dudaklarından gülmeye benzer bir nefes verdi. Bu renge gerçekten hastaydı.
Kapı yavaşça ve gıcırdayarak açılınca kafasını o tarafa çevirdi ve karşısında beklediği kişiyi görünce ayağını vurmayı kesti. Bunun yerine bacağını diğerinin yanına aldı ve ona dik dik bakarak bir açıklama bekledi.
"Biliyorsun ki sadece 1 dakika geç kaldım."
"Ve sen de biliyorsun ki ben bir dakikaya bile tahammül edemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sorrow (SasuSaku&NaruHina)
Fanfiction"Tebrikler, Uchiha Sasuke. Bu Cehennemden kurtulan 2. kişisiniz. Ama tek bir Cehennem olduğunu kim söyledi?" (Tokyo Ghoul & Naruto crossover)