Fizik Dersi

472 113 26
                                    

Okulun 3. günüydü okulun kuralları değiştiğinden zil artık çalmıyordu. Üniversiteye alışmamız içinmiş, ders programı da değişmişti fizik dersi bu güne alınmıştı.

Cam kenarına geçmiş kulaklıkla müzik dinliyordum. Sınıfın sesine fayda etmiyordu kulaklık, gerçi şarkı dinlerken başkalarını duymazdım. Hatta bazen şarkıyı da duymazdım.

Kulaklıkları kulağımdan çıkartıp saate baktım dersin başlamasına daha çok vardı, gerçi hoca geç geliyordu. Yerimden doğrulup kapıya yöneldim. Fizik laboratuarı 2. kattaydı bu kat fazla kullanılmıyordu. Boş sınıflar vardı belkide odalar, kilitli ve kullanılmadığı için bilemiyorduk. Koridorun başında kütüphane vardı, kitap okumaya değilde çoğunlukla santranç oynamak için kullanılırdı, ben de santranç için giderdim genelde. Kütüphanedeki öğrenciler sınıflarına çokdan gitmişlerdi. Koridor karanlık sadece laboratuarın önünde sansörlü ışık vardı. Koridorda hocanın sandalyesi için itişip kakışanlar sonunda kapıp koridoru turlayanlar vardı, tabi birde çığlık atmayı da ihmal etmiyorlardı. Hande Seren'in elinden tutmuş dans ettirmeye çalışıyor diğer taraftan da şarkı söylüyorlardı. Hocanın merdivenlerden inişini gören herkes kaçışıyordu. Fizik hocamız 50-55 yaş arasında kısa boylu, saçı kısa kabarık sarı renkli, kocaman gözlüklü değişik giyinen biriydi.

Üç saniye içinde hepimiz kendimize yer bulmuş hocanın kapıdan içeri ğirmesini bekliyorduk.

Hoca arkasına dönmüş ders anlatırken, arka sıraya geçip kendi hallerinde konuşanların aralarından Berkay devamlı hocanın duymayacağı ama bizim rahatlıkla duyabileceğiniz şekilde hocaya laf yetiştiriyordu. Sınıfın içindeki boğuk seslerden dolayı hoca tam anlamasa dahi sonlara doğru sese dayanamayıp arka sıradan gözüne kestirdiği şanslı öğrenci olan Alp'i gözüne kestirip yanımdaki boş sırayı göstererek oraya geçmesini söyledi. Aslında Alp gözleriyle ön sıradaki Tuğçe 'nin yanına gitmek istediğini belli ediyordu ama hoca izin vermediği için tek şansı vardı. O da Gamze ile benim aramda ki boş sıraya geçmekti. Bu arada Alp ile Tuğçe birbirlerini seviyorlar ama belli belirsiz sebepten dolayı ayrılar. Tuğçe'nin garip bir şekilde Gamze ile bize bakışını gördüğüm de Gamze hemen şakasına vurup. Boş sıraya eliyle vurup

"Gel çöm" eliyle daha sert vurup

" Utanmana gerek yok çöm işte "
diyince Serenle beni gülme tuttu. Alp da yüzünde garip gülümseme ile ayakta, bir sıraya birde Tuğçe ye bakıyordu. Tuğçe'nin yüzündeki çiddilik gidip gülümseme oluşunca Alp boş sıraya doğru ilerlerken Gamze takılmayı ihmal etmeyerek boş sırayı düzeltip

"Dünya ahiret bacımızsın buyur otur şöyle"
bir tarftanda gülüyor ama yinede ciddiliğini bozmuyordu.

Berkay 'ın silgisini Hande çaktırmadan alıp, ön sıraya oturmuştu. Silgiyi vermem için bana attı , atarkende Berkay'a vermemi söyledi. Silgi omzuma çarptığında daha erken söylemesi gerektiğini düşünerek birazcık sinirlendim. Sinirle elimdeki silgiyi Berk'e fırlattım.

"Berrkk"

Berk ismi daha çok hoşuma gittiği için ve daha kısa olduğu için ben Berk demeyi tercih ediyordum. Berkay da zaten Berk dememden rahatsız olmuyordu. Bana bakmasıyla silginin kafasına inmesi bir oldu. Afallayarak,eliyle kafasını tuttu. Şaşkın ğözleriyle

"Kafa lan buu "

Umarım fazla açıtmamışımdır, umuduyla hiçbir şey demeden önüme dönüp sıraya çöktüm. Seren yanımda kıkırdayınca dayanamayıp bende kıkırdamaya başladım. Hafif arkama dönüp çaktırmadan Berk'e baktım. Kafasını arkaya yaslamış, dilini dışarı çıkartmış, kısık gözleriyle bana bakarak ölü taklidi yapıyordu. Kıkırdamalarımın yerine küçük kahkahalar yer aldı. Tekrar önüme döndüğüm de. Alp 'in yan bakışını fark ettim. Ciddi bakıyordu, ürkütücüydü açıkçası.

VAZGECMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin