3.BÖLÜM

264 10 63
                                    

CERENDEN;

Sınıf kapısının önünde yaklaşık 10 dakikadır Yunus Beyi bekliyorduk. En sonunda

"Ya nerde kaldı bu Yunus?" dedim. Ayşegül somurtarak Hakkıya dönüp  

"Bi gidip baksana deliğe falan düştü herhalde.." dedi Hakkı bizi onaylarcasına kafasını sallayıp tuvalete girdi. 3 sn sonra tuvaletten çıkıp telaşla bize doğru gelirken artık bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım..

Hakkı gözlerindeki korku ve sıkıntıyla "Yok tuvalette yok! Her kabine baktım ama yok!" dedi ve ekledi

"Aynanın üzerinde kan izine benzer bi şey var.." bu sözlerden sonra beynimden vurulmuşa döndüm öylece kalakaldım. Durduk, 10 - 15 sn birbirimizin suratına bomboş baktık.

Şaka mıydı? Yunusu tuvalette sıkıştırmışlar mıydı? Kim? Neden böyle bi şey yapsın ki? Ayşegül bana donuk bi bakış attığında tuvalete gidip bakmamız gerektiğini düşündüm. Hakkı belki şizofrendir ve içeriye girip baktığımızda Yunusu işerken görürüz belki. Lütfen lütfen.. Lütfen!

Koştuk tuvalete girdik.. Ayşegül beyaz, bomboş tuvalet duvarlarına bakarken. Ben de kabinlere yöneldim, her birinin kapısını kırarcasına açtım ve hayal kırıklığıyla kapattım. Ayşegüle döndüğümde lavabonun üzerindeki uzun geniş aynada bi noktaya kilitlendiğini farkettim. Kafamı onun baktığı noktaya doğru kaldırırken aklıma Hakkının söyledikleri geldi.

Tuvalet bomboş ve aynada, aynada.. aynada...

"AMAN TANRIM!"

Ayşegül çığlığımla dünyaya geri döndüğünde Hakkının şizofren olmadığını anlamıştık. Hakkı içeri girdi ve

"Gidip tüm okula bakmalıyız! Hadi ama burda böylece dikilecek misiniz?!" dedi, doğru söylüyordu.

Gidip Yunusu bulmalıydık. Şok suratlarımızla tuvaletten çıktık ve merdivenlerden aşağı kata indik. Ayrıldık, okuldaki bütün sınıfları dolaştık. Yemekhaneye, kantine, öğretmenler odasına ve aklınıza gelebilecek her Allahın yerine girdik.

Zemin kata indiğimizde tek bi yere bakmadığımızı farkettik : BODRUM !

Bodruma inen kapı kapalıydı epey zorladık, kapı gıcırdayarak açıldı içerisi kapkaranlıktı.

"Ayşegül duvarda düğmeler olmalı baksana" bu tanıdık ses Hakkınındı. Işıkların bulunduğumuz yeri aydınlatmasıyla yerdeki kan damlalarını görmemiz bir oldu.

Gözlerimde anlamlandıramadığım bi yanma oldu. Bacaklarım her an vücudumu taşımaktan vazgeçip yere yığılmamı sağlayacakmış gibi titriyordu. Başım dönüyordu ve mideme korkudan sancılar girmişti. Hakkının gözlerinin dolduğunu görebiliyordum, ne yapacağını şaşırmış bi hali vardı. Ayşegüle döndüğümde duvarın kenarına sinmiş deli gibi açılmış gözlerle yerdeki kan izlerine baktığını gördüm. Perişandık, bitmiştik.

Önümüzde üzerinde asma kilit olan demir bi kapı duruyordu. Kapının gerisinde, bizim tarafımızdaki kan damlalarının içeriye doğru devam ettiği açıkça anlaşılabiliyordu. Ayşegül beni sarstı ve

"İçeri girmeliyiz." dedi. Bakışlarımı Ayşegülün hüzün dolu yüzüne çevirdim

"Evet ama nasıl ?" dedim asma kilidi göstererek. Hakkı

"Biraz geriye çekilin" dedi, geriledik.

Hakkı iki üç adım da gerildi, yüzünde sinirli ve kapıyı kırmaya kararlı bir ifade vardı. Sanırım Yunusu düşünüyordu. Yunus için bırakın bi kapıyı, koca bir dağı bile yıkardı. Kapıya doğru koşuyordu. Aman Allahım bakamıycam galiba! Gözümü kapayıp açmamla birlikte Hakkı'nın kaslı vücuduyla kapıyı kırdığını gördüm. Kapıdan içeri girdik. İçeriyi loş, sarı bi ışık aydınlatıyordu. Etrafta kullanılmayan sıralar, askılıklar, temizlik malzemeleri vardı. Toz içindeki dolapların içinde farklı malzemeler duruyordu. Ürkütücü ve epey pis bir depodaydık.

Hayatın 4 TonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin