Hayatımın en güzel yıllarıydı yirmili yaşlarım.Okul,ev,arkadaşlar derken zaman su gibi akıp gidiyordu.Hayatıma giren yada girmek isteyen diyelim çok kişi olmasına rağmen kendime karşı güvensizdim.Herkes arkadaşımdı ama kimse sevgilim değildi.
Giyinmeyi seven hele ki söz konusu para harcamaksa sınırları sonuna kadar zorlayan ben tabiri caizse har vurup harman savururdum.
Saçlarım,kıyafetim en önemlisi ise ellerim hayranlık uyandıracak kadar güzel olunca bunlar için harcamalardan kaçınmak söz konusu bile olamazdı.
Orta halli bir ailenin kızı olduğumdan bazen sıkıntı olsada canım babam Selim Arman beni bu konuda hiç ikiletmezdi.
Ne zaman birşey alacağımı söylesem "kızım ye iç ama şu bez parçalarına bu kadar para verme,yazık günah!"desede durur muyum tabi ki hayır!"Bu arada ben kendimi tanıtmadım değil mi?Ben deniz efendim Tülin Arman babasının makul kızı annesinin sulu gözü.Harcamalarım dışında makul ama...
Üç kız kardeşin ortancası.
Yirmi dört yaşında çiçeği burnunda bir aşçı adayı.Evet evet yanlış duymadınız tam da bunu demek istedim "Aşçı"Belki ne alaka diyeceksiniz ama yemek yapmayı seven bir kişilik olarak kırk sekiz kilo,bir yetmiş boyu olan bir genç kızım.Dediğim gibi yemek yemeyi değil yapmayı seviyorum yapıp paylaşmayı.
Benim içinde en ideal meslek dalı aşçılıktı.Tabi evde ki denemelerde mutfağı harp alanına çevirsemde yemek yapmak bir aşktı benim için.Aşçılık okumayı söylediğimde evdekilerin yüzünde ki ifade kelimeler ile anlatılamazdı.
Tabi bu kararıma ilk tepkiyi veren kişi fevriliği ile eline su döktürmeyen sevgili annem Nilüfer Arman olmuştu.
"Evde çok yemek yapıyorsun ya birde onca insana yaparsın!Adam akıllı bir meslek seçsene koluna altın bileziğini tak sonra ne yaparsan yap.İster ahçı ol ister bahçıvan."
Canım annem ne kadar fevri olsada çok merhametliydi.Kıyamazdı evlatlarına kızar bağırır ama elimize taş değse dünyayı yakardı bilirdik.
Küçüklüğümüzden beri hep dediği bir söz vardı.
"Ben size kızıp bağırırım ama iyi olun diye.Gece yattım mı yüreğimin üç köşesi sızım sızım sızlar"
Anne olmak çok başka bir duygu imiş bende öğrendim ama bunu anneme söylemek için biraz geç kaldım.Annem ben okula başladığımın ilk senesi kansere karşı verdiği mücadeleyi kaybetti.Yokluğu,gidişi tarif edilemezdi.
Annem yüreğimin en köşesi gitmişti.
Aylarca ilaçlar,kemoterapiler derken daha fazla dayanamadı bedeni.Annemin gidişi ile evimiz deprem sonrası tam bir enkaza dönmüştü.Sessiz,ıssızdı...
Bir evi çekip çeviren,kanatlarının altında evlatlarını koruyan yuvayı yuva yapan anneymiş,annenin sesiymiş.
Annemin ölümünden sonra hiç birşey eskisi gibi olamamıştı.Babam kendi içine kapanmış kimse ile konuşmuyordu.Bazen günlerce odasından çıkmadığı bile oluyordu.
Bir adamın saçlarına bir gece de aklar düşer mi düşmüştü.Annemin ölümünden sonra babamda çökmüştü.
Dedem ve anneannem ise biricik kızlarını kaybetmişlerdi.Bir türlü öldüğünü kabul etmiyorlardı buna bizde dahil olmak üzere...
Dedem her gece camdan dışarı çok uzaklara dalıp gözünden akan yaşlarını avuçlarına döküyor"daha beni gömecektin evlat,bana evlat acısı tattırmakta ne demek "diye sessiz sessiz ağlardı.Anlayacağınız her köşede bir yas vardı evimizin.
Ablam ve küçük kardeşim birde ben üç kız kardeş annemin gittiği günden beri evi çekip çeviriyor acımızı içimize gömüp babamı toparlamaya çalışıyorduk.
Ancak gece olup yatağa girdiğimde yastığımı ısırarak hıçkırıklarımı kimse duymasın diye yorganın altında ağlardım.
Anlayacağınız annemin acısınıda yaşayamamış doya doya ağlayamamıştım ardından.Aradan geçen aylarda ise babam haricinde herkes hemen hemen toparlanmış yeniden hayatın kıyısından köşesinden tutunmaya çalışıyordu.Geçen zaman acıyı unutturmuyordu elbet ama ilk gün kadar da acıtmıyordu.Zamanla kaybettiklerinizin ardından gizlice yas tutmayı öğreniyordunuz.
Zaten en büyük korkum gün gelip annemin acısının küllenmesiydi.Küllenirse sanki onuda unutacakmışım gibi geliyordu.Ama dün gibi aklımdaydı o hastanede ki yüzü.Ablama "kardeşlerin önce sana sonra Allah'a emanet" deyişi.Giderken bile bizi gülümsetişi.
Bana dönüp "ahçılık oku ama meslek edinme altın bileziğini tak koluna beni getirtme yanına..."
Son sözleri olmuştu annemin...Annemi kaybettiğim gün o çok istediğim iştende vazgeçmiştim.Hem mecbur kalmıştım hem annemin dediği gibi altın bileziğimi takacaktım koluma.
Mecbur kalışımın nedeni Ablam Sevil'in çalışıyor olmasıydı.O baba mesleğini seçmiş çok başarılı bir mühendis olmuştu.Onun işlerinin yoğunluğundan,benim ise başka hedeflerim olduğundan okula devam etmemiş küçük kardeşim Oya'ya bakmakla görevlendirilmiştim.Babamın durumunu düşünürsek buna mecbur kalmıştım.Anneannem ve dedemin yaşınıda katarsak işin içine en iyi bakıcı bendim.
Babam bizim gibi toparlanamamıştı çünkü o gözünün nuru,yüreğinin köşesi ,ilk aşkı,hayat arkadaşı,can yoldaşını kaybetmişti.
Birgün hayat onunda ellerinden tutacaktı ancak henüz buna hazır değildi.*****
Hayat ne zaman ne getirir bilinmez ama o yaz sabahı yeni bir misafir daha getirmişti.
İyi olup olmadığını ise zaman gösterecekti...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Kandır (Askıda)
ChickLitBazen bir kadın kandırılmak ister sevdiği adam tarafından.Amacı gerçekten inanamaktır, ilişkisini kurtarmak ve aşık olduğu adamı kaybetmemek. Önünde ki engeller ne kadar zor olsada kaybetmemek... Tülin ve Orhan tutkulu bir aşk ile başlarlar herşeye...