4

11 1 0
                                    

Hızlıca kafamı kaldırdım."Ne dememek sana söylememiştim?"
Gözünü yere dikmişti.Yüzünde ki ifade şey gibiydi..Korku?Dehşet?Şaşkınlık?

"B-böcek var!"

Başta şu dinleme cihazı olan böceklerden zannettim.Fakat yere tekrar bakınca kelimenin tam anlamıyla öküz gibi haykırdım.

"Bana sakın böceklerden korktuğunu söyleme!"

İlk önce bana baktı,ardından böceğe ve son olarak kendisine.Bulunduğu pozisyondan kurtulmak için silkindi,boğazını temizledi.

"Hayır sadece tiksiniyorum."

Yere doğru kıkırdadım.

"Halamın da bıyığı olaydı eniştem olurdu."

"Bunu mu dert ettin şimdi?"

"Böceğe soru soran sensin.Bırakta biraz dikkatimi çeksin."

Son kelimelerime doğru önüne dönüp yürümeye başladı.Ben de arkasından tabi.Sonuçta bir iş için buradaydık.Keyfimden dolaşmıyordum şu herhangi bir an silahını çıkartıp alnıma dayayacakmış gibi bakan çocuğun yanında.

"Burada bir kapı var."

Aniden durmasıyla benim yere bakmam sonucunda sırtına tosladım.Burnuma öyle bir acı indi ki gözlerim yaşardı.

"Yavaş lan biraz,sırtımı deldin."

"Ben burada burnumu kırmışım sen sırtım acıdı diyorsun!"

"Banane ben gel çarp demedim herhalde."

"Ben de zevkine çarpmadım merak etme!"

Neredeyse bağırarak nefesini dışarıya doğru verdi.
"Çok işim var çok!"
--
Evin içi karanlıktı.Yere her basışımda parkelerden çıtırdayan sesler kulağıma geliyordu.İçerisinin kokusu sanki yıllardır ortaya çıkmamış bir kitap gibiydi.

"Anahtarı bulmaya çalış."

Ellerimi iki yöne doğru uzatıp ışığın anahtarını aramaya koyuldum.Ama ellerim titriyordu.Çünkü karanlık,bu soğuk karanlık bana hiç iyi gelmemişti.Boynumdan akan ve hiçte sıcak olmayan o bir damla ter buz tutmama yetti.Anında çivi gibi saplandım bulunduğum yere.

"Ulan yürüsene."

Cevap veremeyecek kadar titriyordu çenem.Ayrıca tartışacak havamda kesinlikle değildim.

"Kızım manyak mısın?İşimiz var hadi."

Ayağımı öne doğru atmaya çalıştım,ama lanet olsun ki yapamadım.Ne şunun dırdırını çekmek istiyordum ne de zaman kaybetmek.

Aniden tek elini sırtıma dayayıp beni ileriye doğru ittirdi.Normalde pekte iç açıcı olduğu söylenemeyen reflekslerim(her ne kadar deli gibi araba kullansam da)bu sefer ortaya çıkamamış ve beni yerle baş başa bırakmışlardı.Ahşap zemine beş kala bileğimden tutulduğumu hissettim.Ve anında yukarıya doğru çekildim.Beni kendine doğru çevirdiğinde o iki kaş çatılmaktan neredeyse birleşmişti.Ve bence sinirli değil aksine müthiş komik bir hâl almıştı.Eğer kendimde olsaydım suratına tükürük dolu bir kahkaha patlatabilirdim.

"Ya sen bilerek mi yapıyorsun yoksa beyin problemlerin mi var?Ulan düz yolda nasıl düşer bir insan aklım almıyor."

Söylediklerini gram takacak halim yoktu.Karıncalaşan ayaklarım yavaş yavaş açılmaya başlamıştı.Soğuk terler hızlıca kururken tek istediğim biraz oturmaktı.

"Ben..ben biraz kötü hissediyorum kendimi."

"Valla yok öyle güzelim.Ya yürür bana yardım edersin,ya da burda oturur oyunu kaybedersin."

Gözlerimin dolmasıyla başka yöne çevirdim hemen.Hayır yani kötüyüm diyorum kardeşim iyi değilim yani.Nesi anlaşılmıyor bunun?

"Tamam hadi gidelim."

"Ha şöyle."

Başka çarem yoktu.Yoksa hem oyunu,hem de kendime karşı olan saygımı kaybedebilirdim.

"Sen buralara bak ben üst kata çıkıyorum."

Tam adım atacaktım ki o yeni yanan ampul beni harekete geçirdi.Tabi ya!dedim.Telefon ışığı.Arka cebimden çıkarttığım telefonumun kilit tuşuna bastım.Aydınlanan ekranın alt kısmını elimle kaydırdıktan sonra el feneri işaretine bastım ve bom.Şimdi herşey çok daha aydınlık ve biraz daha (!) güvenliydi.

Duvara doğru yöneldim.Anahtarı bulmam çok zamanımı almadı.Vakit kaybetmeden bastım fakat büyük bir hüsrana uğradım.Çünkü ışığa dair hiçbir iz yoktu.Oturup ağlamak isteyen içimdeki zayıfı bir kenara atıp Amerikan mutfağa doğru harekete geçtim.Evin diğer eşyalarına ve havasına inatmış gibi mutfak bembeyazdı ve ortalıkta ev olduğuna dair ıvır zıvırlar çevrede bulunmuyordu.Aklıma ilk gelen şey çekmecelere bakmak oldu.Ama bunun bir zaman kaybı olduğunu anlamam uzun sürmedi.Tabi ya dedim.Burası tabiki de Zaman kaybı.Şerefsiz hızcı kesin beni oyalanmam için bıraktı burda.Kafamı dağlara mı vursam yoksa taşlar mı düşüncesiyle boğuşurken koşarcasına merdivenlere yöneldim.Tam 6. basamaktaydım ki ayağımın altında ki ahşap adımımı atar atmaz tak etti.Önce pek umursamadım ve birkaç basamak daha yükseldim fakat aklımı kurcalayan o tak sesi adımlarımı geri atmama neden oldu.Çömeldim ve elimi basamakta gezdirdim.Diğerleri gibi değildi bu.Cilalanmamış ve sanki sonradan konulmuştu.Elimi ahşabın altında gezdirdim ve yukarıya doğru destek verdim.Ve bir tak sesi daha.Işı ayağımın yanına koyup iki elle kaldırmaya çalıştım.Birkaç sökülen çivi ve kırılan tahta sonucunda basamağı adeta kutu gibi açabilmişim.O anda gözlerimin parıldadığına yemin edebilirdim.Aceleyle ayıcığı aldıktan sonra telefonumu kapıp geri indim.

"Birşeyler mi buldun?!"

"Hayır birşeyler bulmadım."

Birşeyler değil,bir şey bulmuştum.Ve o da az önce benim olmuştu.

--
Sessizce bahçe kapısından çıktıktan sonra koşarak arabama yöneldim.Arabanın anahtarına bastım.Kapıyı açıp koltuğa oturduktan sonra motoru çalıştırdım.Ve Zafer dedim.Bir ayıcığın beni bu denli sevindirebilecek olması aklımın ucundan bile geçmezdi.Park ettiğim yerden çıkarken sol tarafımda bir hareketlenme hissettim.Kafamı hızla çevirdiğimde bana doğru koştuğunu gördüm.Aniden yüklenen adrenalin salgısıyla reflekslerim harekete geçti ve delicesine gaza yüklenmeme sebep oldu.Boşuna çırpınma koca balık.Oltasız yem benim oldu.

Resmen aylar olmuş haberim yok.Aslında hep elim gitti yazmak için fakat bir türlü cesaret bulamadım.Saat sabahın 4'ünde geleceği tutmuş ne yapalım.Umarım keyifle okumuşsunuzdur.Sizi seviyorum..

SABİT HIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin