Günlerden pazartesiydi çocuklar okul gitmek için anne ile baba ise işe gitmek için hazırlanıyordu. Anne İrem Hanım ve baba Mert Bey sabah çocuklardan önce kalkarlardı. Bu sabahta öyle oldu ama son iki haftadır çok fazla kavga ediyorlardı, kurulmuş alarm gibi her sabahın beşinde kalkıyor kavga ediyorlardı ama iki hafta önce hiç böyle değildi.
İki hafta önce Mert Bey eve geç geldi. Bunun üzerine İrem Hanım onu sorguya çekti, ama bir sorun yoktu İrem Hanım doktor ve yazardı, Mert Bey ise otel sahibiydi hafta sonları oteldeydi. Her neyse Mert Bey o gece eve döndüğünde sorguya çekildi ama bi'şey olmadı. Sonraki gün İrem Hanım işten eve döndüğünde çok kızgındı ve evde "Öküzz Mert nerdesin, yediğün bütün haltlar öğrendim p*ç Mert gel buraya... " gibi sözler yankılanıyordu. Belinay neler olduğunu bilmeden odasından koşarak annesinin yanına geldi ve "Anne ne yapıyorsun sus! Bütün komşular buraya toplanacak!" dedi. Anne "Sen babanın neler yaptığını bilmiyorsun, ne haltlar yedi o gerizekalı! Mert buraya gel dedim sana!" dedi. Mert Bey İrem'in herşeyi öğrendiğini anlayıp daha fazla sinirlenip çevresindekilere zarar vermesin diye korkak adınlarla odadan çıktı. Dolunay en sevdiği siyah ve mor renklerinden oluşan Cem Adrian-Sarı Gelin müziğini son ses açmış kulaklığı ile dışarı çıktı. Çalan müzik aşağıdan duyuluyordu. Dolunay bunu fark edince hemen müzin sesini kıstı ürkek adımlarla ablası Belinay'ın yanına giderek "Abla burda neler oluyor?!?!" dedi. Belinay "Ablacım bence biz burdan sessizce uzaklaşalım.Ayrıca Secem de burda olmamalı Secem'i alıp benim odama gidelim." dedi. Dolunay "Hayır! Ben burda kalıp neler olacağını izleyeceğim çok merak ediyorum!" dedi. Belinay sesini çok az daha yükselterek "Az daha bağarda bizim kavgamızla beraber Secem daha çok etkilensin çocuğun yanında böyle şeyler olmamalı! Ayrıca merak etmenin hiç bakti değil!" diyerek Dolunay'ın kolundan tutup odaya sürükledi. İrem ile Mert Bey yalnız kalmıştı şimdi neler olacaktı? Ne yapacaklardı? Çocukların önünde kavga mı edeceklerdi? Belinay'ın kafasında deli sorular vardı.
Bir süre sessizlik oldu Dolunay ve Belinay kapının deliğinden neler olduğuna bakıyorlardı. Secem'i yatağın üzerine bırakmışlardı. Secem tatlı ve meraklı bakışlarla ablarının ne yaptıklarını izliyordu. Sonra içeriden gelen annesinin babasına bağırma sesiyle irkilerek yerinden zıpladı korktuğu için ağladı. Annesinin babasına bağırdığını anlasa ki Belinay susturmaya çalışıyordu ama hiç susmuyordu. En sonunda Belinay, Secem'in odasına giderek emziğini aldı. Bir süre zorlansada Secem'e emziği vermiş ve sonunda susturmuştu. Tekrar yerini alarak olanları izlemeye başladı. Ama kavga etmiyorlardı koltuğa oturup konuşuyorlardı. Belinay salona doğru gitti. Annesini odaya getirdi neler olduğunu konuştu. Oysa hastane de ona gelip söylenenlerin hepsi yalanmış. O yüzden hiçbir şey olmadı.
Olaydan bir gece geçmişti, kahvaltı önceki kahvaltılardan daha neşeliydi neden ki? Yoksa dün annesi bazı şeyleri eksik mi anlatmıştı? Neden böyle bir şey yapar ki? Yapmazdı, çünkü birbirlerine birbirleeinden hiçbir şey saklamayacaklarına dair söz vermişlerdi. Belinay bunları düşünürken birden aklına bunların ne önemi var ki önemli olan ailedeki huzur ve mutluktu ,sihirli kelimeler huzur ve mutluluk he bir de umuttu. Sıradan bir gün değildi çünki ilk defa bu kadar mutluydular.
Her zaman ki gibi okula gittiler. Dolunay okula gittiğinde okulda değişiklikler vardı sanki ,okulun içindeki ve dışındaki boyalar değişmişti. Okulun içi, panolar, Atatürk büstü her yer değişmişti. İlk gördüğü arkadaşına neler olduğunu sordu. Yeni müdürün geldiğini öğrendi ve okula yeni öğrenciler gelmişti. Dolunay okuldaki ailesini çok seviyordu özelliklede müdürünü. Şimdi nasıl bir müdür gelmişti ki? Acaba sevecekmiydi? Dolunay'ın kafasında deli deli sorular. O gün ilk ders tören vardıl. Beklediler beklediler ve beklediler... Müdür geç gelmişti. Neden geç geldiğini sorarsanız müdürün heryerinde makyaj vardı. Anlaşılan o ki makyajı çok seviyordu. Bu olay Dolunay'ı çok sinir etmişti. Sanki düğüne gidiyordu, ya da bir partiye! Bir insan çalışmaya giderken neden parti ve ya düğüne gider gibi giyinir ki! Çok saçma çünkü parti ve düğünde eğlenirsin! Her neyse ama müdürün konuşması, ses tonu Dolunay'ın çok hoşuna gitmişti. Ayrıca çok güzel bir kadında adı Elif'ti. Süslü bir kadındı ama çok iyi bir insan. Elif öğretmen kırk sekiz yaşındaydı. Matematik ve fen de çok iyiydi. Bütün okulu en çok şok eden ise Elif öğretmenin dokuz dil bilmesiydi. Nasıl bu kadar dil biliyordu ki, küçükken hiç mi sokağa çıkmıyordu ,hiç mi telefon, tablet, bilgisayar kullanmıyordu ne biliyim yani şuan yaptığımız şeylerin hiç birini yapmıyormuydu? Doğukan adlı bıyığı çıkmış ergen çocuk müdüre kaba ve kalım bur sesle bu soruyu sordu. Elif öğretmen buna karşılık "Ben yeri geldiğinde sokağa da çıktım oyunda oynadım. Ama dersimi fazlasıyla çalıştım. Siz çocuklar şimdi ne yapıyorsunuz? Ancak telefon tablet bilgisayar. Gidin okumuş insanlara sotun bakalım onlar küçüklüğünde teknolojinin yüzünü görmüş mü? Çocuklar şimdi dersinizi çalışın. Telefonu bırakın! İleride bu yaşlarda olmayacak neden böyle yaptım diyeceksiniz! Her şeyi zamanında yaşayın yoksa gelecekte herşeyden bıkacak kötü yola gireceksiniz!" dedi. Bu sözleri gerçekten çok etkileyiciydi. Dolunay ciddi ciddi dinledi ve müdürün söylediklerini çok çok ciddiye aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Umut
Teen FictionDaha çok küçüktü o çocuklar! Acımasızca terkedildiler! Hep yapayalnızdılar ama asla umutlarını kaybetmediler daima beklediler!... Belki ebeveynler yokken hayat daha güzeldi ama kesinlikle yalnızdı...