Başlangıç mı bitiş mi?

123 17 14
                                    

Karanlık ve soğuk. Lügatımda yalnızca bu iki kelime vardı bu gece. Yalnızdım. Bilmem kaçıncı sıradan bir okul çıkışı saatlerimde isteksiz adımlarımı atıyordum. Kulağıma fısıldayan rüzgarı umursamadan ağır adımlarla ilerliyordum. Adımlarıma ayak uydurmak ister gibi esiyordu tabi rüzgarım. O da benim gibi yavaş, en az benim kadar soğuktu.

Bir müddet sonra hızını artırdı. Onunla yarıştaymışım gibi bende hızlandırdım adımlarımı. Bir adım daha, bir kaç adım daha derken kendimi rüzgarın kollarında koşarken buldum. Bu his muhteşemdi. Rüzgar beni kovalıyor, ben özgürlüğe koşuyordum. Bilmediğim sokaklarda koşmak daha da güzeldi. Bilinmeyeni aşacağına, bilinmeyenin beni bu araftan kurtaracağına inanırdım. Yanımdan geçen bir kaç insan bir anlığına bana baktı. Kim derdi ki deli bir kızın akrep ve yelkovanın gece yarısına kadar uzandığı bir vakitte, ıssız sokaklarda koşacağını?

Onlar bir şey demezdi. Çünkü ben zaten bir deliydim. Mantık saçmaydı. Düşünmek boşaydı. İnsanların yıllar önce özü çekip alınmıştı. Tıpkı benim gibi. Ama bir fark vardı. Onlar en ufak bir hatalarında bile mantık ararken ben deliydim. Ben umursamazdım. Ben nefessizdim. Bana bu dünya nefesi bile çok görmüştü. Onlar benden nefesimi bile almışlardı. Bana koşmak fazlaydı. Kalbimin yarışmaya hakkı yoktu. Hatta bir gün belki de bugün, kalbimi isteyeceklerdi ve ben gözlerimi devirecektim. Bu kadar.

Yine buradaydı işte. Zorluyordu beni, göğüs kafesimden çıkmak için boğazımı sıkıyordu ve ben nefes alamıyordum. Belkide binlerce kez olmuştu ki bana öğrettiği tek şey artık nefes almak istemediğimdi. Ama almak zorundaydım. Sorularımın cevabı için nefese ihtiyacım vardı.

Ardı arkası kesilmeyen öksürüklerim ardından titrek ellerimle çantamı yere döktüm ve içinden karanlıkta zar zor seçtiğim astım cihazını aldığım gibi ağzıma götürüp derin bir nefes çektim. Yaslandığım duvardan kalkabilecek gücü bulmak için kendime bir kaç dakika tanıdım. Ardından yere saçılan kitaplarımı, anahtarlığımı, telefonumu ve diğer eşyaları çantaya atarken esen rüzgârla ürperdim ki yalnızca tek hissettiğim bu değildi. Bu tuhaftı. O an içimdeki duyguya uygun bir kelime kesinlikle yoktu. Yalnızca tuhaftı. Rüzgarın her zamanki gibi tenimi okşayıp gitmesi gerekmiyor muydu? Bu hissin kalp ritmimi yeniden bozduğunu hissettim. Bu güzel değildi. Bu, beni özgürlüğe iten bir kol değil, özgürlüğümü kaybetmeme neden olacak bir hapishaneydi sanki.

Ne kadar süre öyle durdum bilmiyorum ama duyduğum adım sesleriyle kendime geldim. Çantamı hızla yerden alıp duvarın köşesine sindim. Adım seslerinden anladığım kadarıyla birden fazla kişiydi ve kesinlikle normal değillerdi. Çıkardıkları seslerden erkek oldukları anlaşılıyordu ama onlara tam olarak ne olduğunu anlayamamıştım. Yaralı mıydılar? Yoksa yalnızca sarhoş mu?

Beni burada görmeleri ihtimali yüzde kaçtı? Tavaya yapışan yumurta gibi duvara yapışmıştım zaten ama elimde kesin bir bilgi olsaydı ona göre durumu değerlendirebilirdim. Kaçmak gibi veya teslim olmak gibi değerler.

Saniyeler geçtikçe korkum dışında azalan bir şey vardı ki o da sabrımdı. Her zaman iyi kötü ne yaşayacaksam bir an önce olması taraftarıydım. Küçükken diş doktoruna gitmeden önce kendi dişimi çekmem gibiydi mesela. Ne kadar ironik değil mi? Hep böyle tuhaf olmuştum zaten. Dişimin nerede olduğunu soran doktora "Oyun oynamaya gidecek değil ya onu tabiki de yedim." demiştim. Şaka diyip kırık dişlerimle sırıtmamı beklemişti. Ama böyle bir şey yapmamıştım çünkü gerçekti. Tabi sonra doktor beni psikiyatri bölümüne yönlendirmişti falan uzun hikaye. Birazdan ölmezsem anlatırım.

"Hassiktir. Kim var lan orada?"

Sanırım anlatamayacağım. Tüh, ne de ironik günlerdi! Di. Bitti. Yani ben bittim. Vasiyet yazmama izin verirler miydi? Geride kalan bütün dişlerimi o doktora miras bırakmak istiyorum da, o gün benim yüzümden baya bir sıkıntı çekmişti kadıncağız.

Ölmeden önce yapmam gerekenler listem gözümün önüne geldi bir an. Onca şeyler gerçekleşemeden karalanacaktı. Büyük haksızlık değil mi? Daha ölmek için çok küçük değil miyim hem? Tarancı'ya göre daha yolun çeyreğinde, 18 yaşındayım. Açıklamamı böyle yapsam beni direk öldürecekleri kesindi.

"Hoşt, hışt!" Ne dilinde konuşuyordu bu gerizekalılar? "Hoşt!"

"Hoşt ne gerizekalı, köpek miyim ben?"der demez kendi vasiyetimi yazmıştım işte. Birazdan bu insan görünümlü insan(!)lar beni parçalara ayıracaktı ki onlara o bıçağı veren bendim, lanet olsun!

Göt korkusu konuştu. "Ayhşekerim siz miydiniz? Ahahay! Gelin bir bira çevirelim." Bir şey söyleyeceğim ama iğrenmeyin. Sanırım az önce travesti taklidi yaptım. Neyseki sokak lambaları yanmıyordu. Yoksa benden olsa olsa travefat olurdu. "Ne diyor la bu?"
Sanırım pek de işe yaramamıştı ama devam ettim.

"İstiyorsanız taksi de çevirebiliriz? Ahahahay. Espiriye gel. Tanrım, ne kadar da komik bir travestiyim ahahahay!" Göt korkusu bir yana baya da yetenekliydim. Biraz daha konuşursam emindim ki onlar kaçacaktı.

Pekâlâ, kaçmadılar. Hatta tam da üzerime doğru geliyorlar çünkü onları duyuyorum. Onlar geldikçe bir adım daha geriye attım ve başından beri yapmam gereken şeyi yaptım, koştum.

Bir yerde tükeneceğimi biliyordum. Nefesim üzerimde emanet gibi duruyordu. Bir yerde kesilecekti ve ben o zaman yine ölmemek için uğraşacaktım. Koşarken çantam omzumdan kaydı ve bir şeylerin düştüğünü duydum ama önemsemedim. Çünkü duramazdım. Kendimi astım cihazımın düşmediğine inandırmak istiyordum. Daha fazla nefes alamayacağımı hissettiğimde yeni bir sokağa girmiştim. Sağ taraftaki oluğa iliştim ve hızla çantamdan nefesimi aradım. Paniklemiştim. Orada değildi, kahretsin! Buracıkta ölecektim.

Yine ve yine buradaydı işte. Tam göğüs kafesimin ortasında varlığı belli etmişti. Yine boğazımı sıkıyordu ve yine nefeslerimden çalıyordu. Evet, bu büyük bir haksızlıktı. Burası, bu dünya hala açtı, içimdeki şey hala açtı ve benim nefesimden besleniyorlardı.

O an, on sekiz yıllık ömrümün bittiğini gerçekten gördüğüm andı. İlk değildi ama son olacaktı. Ne güzel değil mi? Bu çile bitmişti artık.

Rüzgârın geri çekilip, beni özgürlüğün kollarına bıraktığı anda dejavu yaşadığımı sandım. Bilincim kapanırken sanırım ruhum bedenime veda ediyordu çünkü azrailim beni kucağına almış götürüyordu.

Merhabalar arkadaşlar. Yeni kitabıma başladım. Umarım bölüm ilginizi çeker ve beğenirsiniz. Lütfen yorumlarınızı benden esirgemeyin. Neler düşündüğünüzü merak ediyorum. Sizleri seviyorum~♡

LİSEBELLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin