DELACOURT AKADEMİSİ

6.7K 160 8
                                    

GİRİŞ

Hayır beni ekmiş olamaz, diye düşündü çelimsiz kız. Zihnini bu korkunç düşünceden arındırdı ve Delacourt Akademisinin ıssız bahçesinde sabırsızca volta atmaya başladı. Sabah oldukça samimiydi, değil mi? Neden böyle bir şey yapsın ki?

17 dakika.

Küçük sarışın kızın aklını meşgul eden düşünceler çok geçmeden geri geldi. Sen sadece aptal burslu kızsın. Sana neden baksın ki? Seninle oynuyor, muhtemelen odasında şöminesinin karşısında senin donmuş silüetini gözünde canlandırıp alay ediyordur.

33 dakika.

Kız başını salladı. Ona hayatta böyle bir şey yapmazdı. Burslu olabilirdi ama o da bir insandı, herkes gibi çekici olabilirdi. Sarı saçlarını cebinden çıkardığı turuncu bir tokayla tutturdu ve iyi görünmesini umdu.

Çok soğuktu. Ama o... O kadar yakışıklıydı ki... Sadece onu düşünerek bile bu soğuk kış gününde ısınabilirdi. Kusursuz hatları, keskin elmacık kemikleri, griye çalan gözleri... Soğuktan kızarmış dudaklarına dokundu. İlk öpüşmelerini hatırlayarak yeniden ısındı.

Akşam üstü etüt zamanıydı ve tüm etütleri ekerek beraber bir kafede oturmuş, Paris'te günbatımını seyrediyorlardı. Çocuk sandalyesini biraz yaklaştırarak:

"Güzel bir şey görmek ister misin?" dedi.

"Ne kadar güzel?"

"En az senin kadar güzel, emin olabilirsin."

"O zaman kabul etmemem için bir sebep yok." Kız hafifçe gülümsedi. Onunla flört ediyordu.

15 dakika sonra kapanış saati çoktan geçmiş, ünlülerin eski eşyalarının sergilendiği bir müzedeydiler.

"Buraya nasıl girebildik? Hala anlamıyorum" kız şaşırmıştı.

Oğlan:

"Annemin soyadı sayesinde hayatım." diyerek çapkınca gülümsedi. Kızın yüzünü kaplayan bir tutam saçı kulağının arkasına attı ve yanağını yavaşça okşamaya başladı. nefesinin kesildiğini hissederken yakışıklı çocuk yavaşça eğilerek kızı öptü. Küçük çıtırın dudakları yavaşça aralanırken çocuk içinde bir şehvet dalgasının belirdiğini hissetti. Issız müzede onlardan başka hiç kimse yoktu. Bu onu daha da heyecanlandırdı ve elini yavaşça sarışının yumuşak bacakları üzerinde gezdirdi. Kız da karşılık vererek kollarını boynuna doladı. Yakışıklı çocuk bundan cesaret alarak elini eteğinin altına kaydırdı. Kız ürkerek geri çekildi. Bu ilk öpüşme için biraz fazlaydı.

"Belki de gitmeliyiz."

47 dakika.

Elini dudaklarından çekti. 47 dakikadır bekliyordu! Artık gelse bile bir önemi kalmamıştı. Ukalaydı, zengindi ve hiç kuşkusuz bir piçti! Onu gecenin bu saatinde bekletmeye hakkı yoktu. Hızla yürümeye başladı ta ki çalılardan gelen kısık bir ses duyana kadar. Bir çıtırdı. Arkasını dönme isteğine direndi. Fakat başarılı olamadı. Döndüğünde gördüğü tek şey karanlıkla yıkanan yaşlı ağaçlardı. Yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi. Boşu boşuna korkmuştu. Aptal.

Arkasından garip hışırtılar gelene kadar yürümeye devam etti. Sesler yükselince durdu. Hava o kadar soğuktu ki yayılan sıcak nefesini görebiliyordu. Korkmuştu. Evet, kesinlikle korkmuştu. Sanki onu herhangi bir tehlikeye karşı koruyabilecekmiş gibi yün montuna daha sıkı sarıldı. Hafif rimel sürülmüş uzun kirpiklerini kırpıştırdı ve derin bir nefes aldı. Orada hiçbir şey yok, korkağın tekisin, diye içinden geçirdi.Hışırtılara derin bir nefes sesi eklendi. Sanki bir akciğer kanseri hastası, kulağının dibinde nefes alıp veriyordu. Kız korkuyla küçük bir çığlık attı. Arkasına doğru bir yumruk savurdu ancak orada yere serecek kimseyi bulamadı. Ürkünç nefes sesini duymaya devam ediyordu ve kaynağını bulamadıkça deliriyordu. Yere düştü. Sürünerek sırtını kalın bir ağaca yasladı. Böylesi kendini daha güvende hissettiriyordu.

İşte oradaydı. Fransa'nın, ve hatta Dünya'nın en prestijli okullarından birinin uçsuz bucaksız bahçesinde, bir ağacın kökleri arasına kıvrılmış korkudan titriyordu. Bu bir şaka olmalıydı. Keşke erkek kardeşi yanında olsaydı, o onu her zaman korurdu.

"Hiç komik değil! Hadi ama, sence de bu fazla uzamadı mı?" kelimeler ağzından dökülürken sesinin titremesine engel olamıyordu. Sadece kendisinin duyabileceği kadar kısık sesle bir küfür savurdu. Ardından etrafı dinlemeye koyuldu. Orman ölüm sessizliğine bürünmüştü. Ne hışırtılardan ne de kaynağı belli olamayan sesten haber vardı. Bu ona ayağa kalkması için cesaret vermişti. Yavaşça doğruldu ve etrafına bakındı. İşte, hepsi bir eşek şakasıydı. Yarın o piç kurusuna gününü gösterecekti. Lanetler savururken montuna daha sıkı sarılarak hızla yürümeye başladı. O kadar hızlı yürüyordu ki ağaçların kurumuş yaprakları yüzüne çarpıyor, koparak çürümek üzere kuru toprakla buluşuyordu. Sivri bir dal yanağını çizene kadar bu böyle devam etti. Lanet olsun! Elini yanağında hafifçe gezdirdi. Karanlıkta bordo görünen sıvıya baktı. Kanıyordu. Tekrar lanet etti. Kan yüzünden boynuna akmaya başladı . Sıcaklığı hissedebiliyordu. İstemsiz olarak gözünden gelen bir damla yaş boynuna akan ılık kanla karıştı. Ve işte o an, o duraksama anı... O an anlam veremediği iki şey müthiş bir hızla gerçekleşti. Birincisi hayvani bir çığlıktı, adını haykırıyordu. İkincisi ise ensesinde duyduğu müthiş acı oldu.

DELACOURT AKADEMİSİ(Öğrencilerin dikkatine, Akademi ölümcül olabilir!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin