AKADEMİ'YE İLK ADIM

1.4K 105 13
                                    

Sakinim. En azından olmaya çalışıyordum. Pekala. Sakindim. Orası sadece bir okuldu. İçindeki öğrencilerse sadece insan. Sessizce taksiciye parayı uzattım, üstünü verdiğinde ingilizce teşekkür ettim -pek memnun olmuşa benzemiyordu- ve kendimi devasa kapının parmaklıklarının arsından akademinin bir kısmını görmeye çabalarken buldum. Maalesef sık ağaçlar görüş alanımı daraltıyordu. Yavaşça kapıya yanaştım. Demir kapının yanında, altın varaklı aslanın ağzına oturtulmuş bir düğme vardı. Bu zil olmalıydı. Düğmeyi yavaşça içeri doğru ittim. Sinirli bir kadın sesinin hoparlörden Fransızca homurdanışını duydum.

"Afedersiniz, Fransızca bilmiyorum."

Kadının ses tonu yükseldi, ya da sadece daha da agresifleşmişti.

"Öyleyse neden Fransa'ya geldiniz bayan?" Kadın inadını kırmışa benziyordu ama düzgün bir İngilizceyi bile zor anlarken, Fransız aksanıyla neredeyse anlaşılmaz hale gelen versiyonunu anlamam uzun sürdü.

"Şey ben..." kafamdaki kelimeleri toparladım. Yapabilirdim. Sadece heyecanlanmamam gerekiyordu. Normal şartlarda İngilizcem gayet akıcıydı.

"Delacourt Akademisi burası değil mi? Eğitim dili İngilizce olduğu iç..."

Hoparlörden gelen ses kesildi. Kadın yüzüme kapamıştı. İsterik bir kahkaha koyuverdim. Fransızlara kibar diyorlardı değil mi?

Zile tekrar basmak üzereyken devasa kapı yavaşça aralandı. Ağaçlıkların arasından akademinin silüeti belirmeye başladı. Ürkek adımlarla içeri girdim . Birkaç dakika yürüdükten sonra akademiye varabilmiştim ve neredeyse küçük dilimi yutuyordum. Ortada 1800'lerden kalma büyük bir ana bina vardı. Ve onun iki yanında ise ek binalar... Ana binadan ek binalara geçiş için köprüler vardı. Birkaç güzel kızın üzerlerinde salınarak yürüdüğünü görebiliyordum. Bu üç binanın ortasında geniş bir süs havuzu vardı. Manzaranın güzelliğine öylesine dalmıştı ki arkadan sıkı bir omuz yiyince kısık sesli bir küfür savurdum.

"Özür dilerim." Çocuğun yüzüne anca bakabildim. Keskin hatları ya da elmacık kemikleri yoktu. Simsiyah saçları ya da yeşil gözleri de yoktu. Bir erkekte seksi bulduğum tüm özelliklerden yoksundu. Fakat çapkın bakışları, bembeyaz dişleri ve müthiş bir aksanı vardı. İngiliz aksanı. Ayrıca sarı saçları yeni kesilmiş, taranmış ve jölelenerek düzeltilmişti. Ben bir kız olarak saçlarıma bu kadar özen göstermezken o bütün bunları yapacak vakti nasıl bulmuştu, hiç bilmiyorum.

"Sorun değil. Ben Jack Stark." Elini uzattı. Sıktım.
"Memnun oldum." Gülümsedim.

Her şey çok çabuk gelişti. Çocuk kafasını salladı ve hiçbir şey demeden uzaklaştı. Jack devasa akademide kaybolmayı saniyeler içerisinde başarmıştı.

Elimdeki kağıt parçasına bakakaldım. Odamın numarası ve hangi katta olduğu bu kağıtta yazıyordu.

Yaklaşık yarım saattir akademide, eşek ölüsü gibi bir valizle dolanıyordum. Belim sızlıyordu. Fakat odayı bir türlü bulamamıştım. En sonunda birine sormaya karar verdim. Halbuki bu son istediğim şeydi. Yanımdan geçen bir sarışına:

"Afedersin, yardım edebilir misin acaba?" dedim. Kız ışık hızında bana döndü. Yüzüne çarpık, kendini beğenmiş bir gülümseme yerleşmişti.

"Yeni kız."

"Evet."

"Burslu kız."

Cevabımı yineledim:

"Evet."

Yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. Bu seferki daha korkutucuydu.

"Seninle tanıştığıma çok sevindim. Ben Jilly. Jilly Stark." Sıkmam için elini uzattı. Elleri bakışları gibi buz tutmuştu.

"Memnun oldum."

Elimdeki kağıt parçasını çekip aldı.

"Demek burayı arıyorsun. Seni Aditi'nin odasına yazmışlar. Güzel. Hadi seni götüreyim." Elimden sıkıca tutarak beni uzun koridor boyunca sürükledi.

"İşte burası."

Tam odanın kapısını açacaktım ki yanındaki tablo gözüme takıldı.

"Bu ne kadar güzel bir basma. Sahte olduğu hiç belli olmuyor." Şaşkınlıkla tabloyu inceledim.

Jilly tiz bir kahkaha patlattı.

"Ne kadar şakacısın. Tıpkı kardeşim gibi." Bir anda bahçede karşılaştığım çocukla Jilly'nin ne kadar çok benzediğini fark ettim. Soyadları, soyadları da aynıydı. Neden daha önce fark edememiştim?

"Kardeşin erkek mi" diye sordum.

"Evet, ikiz kardeşim, Jack Stark. Ahh bu arada senin adını sormayı unuttum." Vay be, aynı saat içerisinde iki kardeşle birden tanışmak... Bu kadar kişi arasından... Çok düşük bir ihtimaldi.

"Lara."

"Ahh. Nerelisin?"

"Türk'üm."

"Ama Lara İngilizce bir isim değil mi?"

"Sanmıyorum." Gülümsedim.

"Pekala sonra görüşürüz, gitmem gerek." Aceleyle uzaklaşırken bana el salladı. Karşılık verdim.

Gün gerçekten yorucuydu. Ayrıca yeni oda arkadaşım Hintli Aditi'yle tanışmıştım.Şeker bir kızdı ama horluyordu. Yatağımın içerisinde tekrar döndüm. Bir süre öyle yattıktan sonra ayağa kalktım ve odadan çıktım. Koridorlar karanlıktı. Karanlık ve sessiz. Yürümeye başladım. Biraz daha yürüdükten sonra aşağı kattan gelen topuk sesleri olduğunu fark ettim. Kulak kesildim. Merdivenlere doğru gidiyordu. Bir yanım gitmemem gerektiğini söylüyordu. Ama ayaklarıma engel olmadım ve merdivenlere yöneldim. Aşağı kata indiğimde bir silüet gördüm. Beni fark etmemesi için eğildim. Bir süre onu takip ettim. Sanırım bordum kata iniyordu. İzlemeye devam ettim. Tahminlerim beni yanıltmadı. Bodrum katına doğru hızlıca merdivenleri indi. Tabii bende peşinden. Geldiğimizde ben bir köşeye tünedim ve çocuğun ne yapacağını beklemeye koyuldum. Aniden karanlıkta bir silüet daha belirdi. Uzun bir gecelik giymişti. Anlayabiliyordum çünkü gözlerim karanlığa iyice adapte olmuştu. Kız olduğuna emindim. Ve bu akademi de böyle buluşmaların olmasına kesinlikle izin verilmeyeceğini de.

Oğlan kızı şehvetli bir şekilde öpmeye başladı. Ellerini geceliğinin askılarında dolandırdı ve gecelik kendini anında yerde buldu. Kızın düzgün fiziği karanlıkta şekillendi. Çok şaşırmıştım aynı zamanda korkuyordum da, kim bilir orada olduğumu bilseler bana ne yaparlardı? Artık gitme vakti gelmişti fakat kımıldarsam görüneceğimden emindim. Bu yüzden olduğum yerde kaldım. Beraber yere uzandılar ve öpüşmeye devam ettiler. Kız oğlanın pijamasının üstünü çıkardı. Ardından oğlan inledi.

"Jilly Stark, beni gerçekten delirtiyorsun." Kızın flört eden kahkahası dar bodrumda yankılandı.

"Stark'lar böyledir Jack, bunu en iyi senin bilmen gerekiyor." Önceleri kızın söylediklerine bir anlam veremedim. Sonradan kafamın içinde bir kıvılcım çaktı. Dehşete düşmüştüm. Jilly'nin sabah söylediklerini hatırladım.

"Ne kadar şakacısın. Tıpkı kardeşim gibi." Bir anda bahçede karşılaştığım çocukla Jilly'nin ne kadar çok benzediğini fark ettim.

"Kardeşin erkek mi?" diye sordum.

"Evet, ikiz kardeşim, Jack Stark. Ahh bu arada senin adını sormayı unuttum." Vay be, aynı saat içerisinde iki kardeşle birden tanışmak... Bu kadar kişi arasından... Çok düşük bir ihtimaldi

İnanamayarak gözlerimi ovuşturdum. Bu iğrenç şey biraz ötemde oluyor olamazdı. Ya burada olduğumu öğrenirlerse? Ya bu sırrı bilen tek kişi olduğumu öğrenirlerse? O zaman tehlikeli olabilirler miydi?



İŞTE BÖLÜMÜN SONU.UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİR. İLGİNİZE BAĞLI OLARAK DEVAMINI EN KISA ZAMANDA YAYINLAYACAĞIM, YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN :)) ZAMAN AYIRDIĞINIZ İÇİN HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDERİM.

DELACOURT AKADEMİSİ(Öğrencilerin dikkatine, Akademi ölümcül olabilir!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin