Adım Jennifer. 15 yaşımdayım. Bir kardeşim var. Ailem nerede bilmiyorum. Bütün bunlar olmadan önce okula gidiyordum. Çilek ve mısır gevreği severim. Müzik dinlemeyi de.
Bir şeyler hatırladıkça ekleme yapmaya karar verdiğim kağıt parçası ancak bu kadar doluydu işte. Ben de diğerleri gibiydim. Aniden hafızamı kaybetmiştim. Büyük, uçsuz bucaksız bir boşluğun içinde sürüklenmiştim. Uyandığımda sokağın ortasında, kendimi bilmezcesine yürüyordum. Bir hiçtim. Tamamiyle hiç.
İnsanı insan yapan şey anılarıydı, işte bunu o zaman fark etmiştim.
En başta bu beni korkutmuştu. Nasıl konuşacağımı hatırlayamamıştım. Nasıl yürüdüğümü, adımı, yaşımı. Kim olduğumu bilmiyordum. Bu yeniden doğmak gibiydi. Tabi sadece içerik olarak. İçimdeki korku bedenimi ele geçirince, çığlık atmıştım.
Her köşe başında bekleyen korumalardan (halkı bizden korumak için çalışan askerler) birkaçı ellerindeki silahlarla yanıma gelmişlerdi. Kim olduğumu sormuşlardı. Bir sürü şey sormuşlardı ama cevap verememiştim. Sanki duvarlar üzerime geliyor gibiydi, açıklıkta bile sıkışıyordum.
Ve sonra çok güzel bir şey yaptım, korumaya yaklaştım ve üzerine kustum.
Sonra da Araştırma Hastahanesi'ne getirildim. Yavaş yavaş şuurum yerine geliyor gibiydi. Dik yürüyebiliyordum. Gördüğüm şeyler buğulu değildi. Oldukça net görüyor ve her şeyi duyabiliyordum.
"Bu kızı sokakta bulduk."
"Onlardan birine benziyordu." Histerik bir kahkaha atıp öksürdükten sonra korumaya dil çıkardım. Bana bir çöpmüşüm gibi iğrenerek baktı. "Nereye götürelim?" Sağlık görevlisi defterini kontrol ettikten sonra "Bugün 403 boşaltıldı. Oraya yerleşebilir."
"403'e ne oldu?" dedi daha genç olan asker. Sağlık görevlisi aşağılayan bir bakış eşliğinde "Seni ilgilendirmiyor. Şimdi gidip işini yap ve o kızı 403'e bırak." dedi.
Merdiven yerine asansöre kadar itilerek götürüldükten sonra 4. Katı bekledim. Askerler yüzüme bile bakmıyordu. Hey, ben de insanım demek istedim. Düşüncelerimi kelimelere dökmek istedim ama yapamadım. Dilim tutulmuş gibiydi. Hatta uyuşmuş. Harfler düz bir sıraya girmek yerine birbirleri üzerine yığılıyot gibiydi.
Odaya tıkıldıktan sonra aniden kapanıp kilitlenen kapıyı görsem de yine de açmayı denedim. Açılmıyordu tabiki. İçeride sıkışıp kalmanın verdiği şaşkınlıkla etrafıma bakındım. Bembeyaz bir odadaydım. Tamamiyle bembeyaz. Demirden kalem sapına kadar her şey tek renkti. Rahat gözüken yatağa oturduktan sonra ne oldu da buraya geldim diye düşünmeye başladım.
Ve hiçbir şey hatırlayamadım. Ne oldu da buraya geldim bilmiyordum. Uyandığım zamandan öncesine dair hiçbir şey bilmiyordum. Ne tür müzik dinlediğimi, ne tür okuduğumu, bir ailem olup olmadığını...
Tek bildiğim şey benim gibi başkalarının olduğuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HafızA
Science FictionBir varmış bir yokmuş. Gününlerden birinde, sokaklarda hafızasını kaybeden kişiler belirmeye başlamış. İnsanlar öyle çok korkmuşlar ki, kral şövalyelerini sokağa yollayıp bu insanları yakalatmış. Hayır, tabiki de böyle olmadı. Çünkü bu bir masal değ...