Multimedya da Ege.
Bütün yolculuk boyunca, ağzımı açıp tek kelime etmedim. Ege'nin türlü sorularıyla karşı karşıya kaldım ;
"Niye böylesin ?"
"Kızgın mısın ?"
"Neden konuşmuyorsun ?"
"En sevdiğin kitap ne ?"
"Nelerden nefret edersin ?"
Uçak havaalanına vardığında hepimiz sırayla otobüsten indik. Uçak biletlerimiz hazırdı. Uçağa kadar eşlik edildi. Koltuğuma yerleştim. Kulaklıklarımı çıkardım çantamdan. Bir İkiye On Kala şarkısıyla başbaşa kaldım. Seviyordum bu grubu. O sırada yanıma bir kız oturdu. O da kitabını çıkardı çantasından. Albert Camus okuyordu. Albert Camus'dan Yabancı. Yaklaşık bir yarım saatin sonunda hostesler kek ve kahve getirdiler. Yanımdaki kız kahveyle kekimi bana uzattı. Teşekkür ettim önce. Sonra kendini tanıttı.
"Selam, ben Toprak. Toprak Yüce."
"Selam, bendeniz Derin Sever."
Sevimli bir kıza benziyordu Toprak. Sonra o kitabına döndü, bende müziklerime. Sözler çok anlamlıydı,her zamanki gibi.
İstanbul güzel şehir ama, yaşanacak yer değil.
Neden istediğimiz gibi gitmiyor ?
Bu hikaye gerçekten bizim midir ?
Arada bir dalmışım. Dürtüklenerek-en sevmediğim uyandırılma şeklidir-
uyandım.
"Derin !"
"Hı, efendim." dedim gelen sese karşılık. Kafamı kaldırdım. Ege'yle yüz yüze geldim.
"Ayyh !" diye haykırdım. Katıla katıla güldü. Pis gıcık, hayvan !
"Ne var !? Niye uyandırıyorsun ?" diye çıkıştım.
"Ay dur. Hahahahaha ! Ay. Oh ne güldüm, Allah ağlatmasın. Şey ya benim canım sıkıldı."
"Efendim !? Canın mı sıkıldı ? Buna mı uyandırdın ?"
"Evet bence gayet önemli birşey."
"Övöt bonco goyot onomli. Sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz. Hadi canım, git sen."dedim.
"Bir gün seninde işin düşer bana." dedi elini omzuma koyarken.
Baştan eline baktım. Sonra ona. Sonra elini ordan aldım ve kendi omzuna koydum.
"Hayrola, yakın arkadaşlarınla karıştırdın herhalde. Bilmem farkettin mi ? Yaklaşık 3 saat önce tanıştık."dedim suratına bakarken.
"Pardon alışkanlık."dedi biraz utanmıştı.
"Önemli değil. Canın bir daha sıkılmaz umarım."
"Gittiğimi kim söyledi ?"
"Ben."
"Ya ben seni pek dinlemiyorum ama kusura bakma."
"Allah seni benim başıma bela diye mi verdi ya ?"
" Yakışıklı bela de, diğer türlü olmaz."
"Ya sen gitsene."
"Eğleniyorum ama burada."
"Git öte tarafta eğlen."
"Deriin."
"Egee."
"Ya nolur 2 dakika daha durayım."dedi dudaklarını büzerken.Kabul ettim bende. İnsanlara pek dayanamıyorum. Daha doğrusu insanlardan pek hazetmem.Gözlerim Toprak'ı aradı sonra. Ön koltuklara geçmişti. Omuzlarına gelen salık saçları ve kot tulumu ile çok güzel görünüyordu. Sonra kendime baktım. Alelade yaptığım bir topuz, dar paça bir pantolon ve elime ilk gelen tişörtüm. Üzerinde "beautiful"yazıyordu. Sonra Ege'ye döndüm tekrar. Döner dönmez göz göze geldik. Gözlerimi kaçırdım hemen.
"Gözlerin."dedi "Çok güzel gözlerin var."
Utanmıştım.Utanınca hemen kızarırım.
"Kızardın."diye ekledi hemen arkasından. Sağol ya ben farketmemiştim.
"Teşekkür ederim."dedim kısık bir sesle.
"Çok sıcak oldu."dedi konuşacak konu bulamadığı belliydi. Uzun kollu bordo bir tişört giymişti. Tişörtünün kollarını sıvadı. O zaman farkettim izleri. Küçük jilet izleri. İrkildim neden sonra. Bir refleks olarak kolunu tuttum.
"Elini çek."dedi kızgın bir sesle.Bırakmadım.
"Elini çek diyorum Derin." Bu sefer çok yüksek sesle bağırmıştı. Uçakta konuşan herkes susup bize döndü. Bense yinede kolunu bırakmadım. "Kendine böyle davranmana izin veremem. "
"Sen benim neyimsin Derin ? Sen demedin mi daha 3 saat önce tanıştık. Karışma bu işe. " Ardından arkalara doğru yürüdü. Belli bir sorun vardı. Şu zamana kadar yaşadığım onca zorluğun üstesinden kendim gelmiştim. Kendime zarar vermeden. Ege'ye yardım etmeliydim. Belki de bu yüzden karşılaşmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fabrika Hatası
Novela JuvenilRuh hallerim çok değişken. Ya olmayacak yerde gülüyorum, ya da ağlıyorum. Bi ortası yok. Hem bir heyecan istiyorum hayatımda, hem de istemiyorum. Hem sevilsem, hem de sevilmesem. Aslında temiz bir dayak yesem olcak gibi. Çünkü olmamış bu. Burdan an...