Güneş gittikçe uzaklaşıyordu. Hava pembeleşmişti ve bu görüntü muhteşem bir manzara oluşturuyordu. Halona başka zaman olsa kesinlikle bu havanın tadını çıkarırdı ama şimdi tek yaptığı kardeşini teselli etmekti. Zavallı Clara fazlasıyla üzgündü. Aslında tek üzgün olan o değildi. Halona ağlamamak için kendiyle savaş veriyordu.
Bu da onun oldukça üzgün olduğunun bir göstergesiydi. İkiside küçüklükten beri çok zor ve garip şeyler yaşamışlardı. Buna rağmen Halona kardeşinin yanında asla ağlamazdı. Yinede bu yaşadıkları en zor gün olmalıydı. Annelerini kaybetmişlerdi. Zaten tek varlıkları o değil miydi? Peki şimdi ne yapacaklardı? İkisininde hiç bir fikri yoktu.
Bu sabah her zaman ki gibi beraber ekmek almaya gitmişlerdi ama döndüklerinde her şey değişmişti. En az yedi tane kafası olan bir yaratık ağızından ,düzeltiyorum, ağızlarından ateş saçıyordu ve evleri tamamen yanmıştı. Diğer insanlar yaratığı görmüyor gibiydi. Anneleri içerideydi ama onlar hiç bir şey yapamıyordu. Daha sonrasında yangın insanlar tarafından söndürülmüştü.
Clara ablasına oraya gitmek istediğini söylese de Halona insanların onları görürlerse yetimhaneye gideceklerini bildiğinden kardeşiyle beraber oradan ayrılmayı tercih etmişti. Şimdi ise küçük yeşil bir alanda oturuyorlardı. Halona kardeşine nasıl bakacağını düşündü. Daha 15 yaşındaydı. Ona kim iş verirdi. Diyelim iş buldu ona sormazlar mıydı? Annen kim ? Nerede oturuyosun? İşte o zaman ne cevap verecekti?
Ya bugün hava karardı kararacaktı ama onların bayat ekmekleri ve bir iki bozuk paradan başka hiç bir şeyleri yoktu. Clara ablasının yüz ifadesinden düşüncelere daldığını anlamıştı. Kesinlikle kendisine nasıl bakacağını düşünüyordu. Clara ablasından sadece bir yaş küçüktü ama ablasının gözünde 5 yaşında ki küçük bir çocuk olduğundan şüphe etmiyordu.
Ablası ona annesinden farksız davranıyordu. Her ne kadar Clara bundan bazen rahatsız olsada şuan ikisininde birbirine ihtiyacı vardı. Gözyaşlarını silip ablasının ellerini tuttu. Halona yorgun gözlerini Clara'nın buğulu mavi gözlerine çevirdi. Clara bu dünyada kalan tek şeyiydi ve onu kaybetmekten ölümüne korkuyordu. Clara kibar ve ince sesiyle " abla" dedi. Sesi bir fısıltıdan farksızdı.
" abla mı ? Ya Halona'ya ne oldu?" Clara hafifçe tebessüm etti. Halona ondan sürekli kendisine abla demesini istesede o buna gerek duymuyordu. Nasıl olsa aralarında sadece bir yaş vardı. " Halona mı dememi tercih ederdin?" " ah hayır böyle gayet iyi" Halonanın son söylediği sözleri abartılı bir şekilde söylemesi ikisinide güldürmüştü.
Halona'nın gülen yüzünü tekrar kavisli bir hava kaplamıştı." acıktın mı?" Clara ablasını keyiflendirmek istercesine " fazlasıyla açım ve bu akşamki menümüzde iki bayat ekmek var. Harika(!) " bunları kesinlikle küçümsercesine söylememişti. Halona bundan oldukça emindi. Halona zorlanarak olsada bayat ekmeği yarıya böldü. Yarısını kardeşine uzatırken " çok konuşmada ye " diye mırıldandı.
İki kardeş ekmeklerini yerken saat hızlı bir şekilde ileliyordu. Yeşil alan adeta karanlıkta koybolmuştu. Clara ekmeğini bitirdikten sonra ablasının kucağına uzandı. Halona Clara'nın sapsarı kıvırcık saçlarını okşamaya başladı. Clara buna bayılıyordu. Gözlerini tam kapatacakken karşıdan gelen sesle olduğu yerden dikildi.
Halona'ya dönüp " buda neydi?" diyemeden önlerine cılız çilli kısa boylu kızıl kıvırcık saçları ile yarısı insan yarısı keçi bir varlık çıktı. Halona da Clara da diyecek hiç bir şey bulamıyordu. Çünkü bu okuldaki küflenmiş turunçgil diye dalga geçilen sakat bir çocuktu. Onun burada ne işi vardı? Ya da sakat bacakları nasıl bir keçi toynaklarına dönüşmüştü?
_______________
Arkadaşlar aranızdan bu bölümü kısa bulan olabilir ama bu sadece ilk bölüm olduğu için böyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Melezler
Ficção CientíficaKutsallık. Oysaki ne kadar güzel geliyordu kulağa. Peki ya öyle miydi esasen? Kutsal olduğunu bilmeden bu kadar kendilerinden nefret etmişken şimdi ellerinde ne vardı. Şan şöhret ve en önemlisi saygı peki bunlar ne işe yarardı? Heleki hayatları bu k...