İki kardeşte ona şaşkınlıkla bakıyordu. " Ben Crooks. Satirim. Sizi buradan alıp kampa götürmeye geldim." Halona'nın Bu sözlerle aklı iyice karışmıştı. " satir mi? Neden bahsediyorsun?" Aslında Halona'nın soracağı bir çok soru vardı ama bunları dillendiremeyecek kadar yorgundu. Satir sabırsızca cevap verdi. "Öncelikle bazı şeylere açıklık getirelim. Ben hiç bir zaman sakat olmadım sadece yarım keçi olduğu için saklamak zorunda kaldım."
Clara "şimdi de o lanet toynaklarını saklasan hiç fena olmaz." diye söylendi. Satir gözlerini devirmekle yetinip konuşmasına kaldığı yerden devam etti. " Her neyse görevim sizi korumaktı ki bu görevi başarıyla sona erdirdim. Şimdi ki görevim ise sizi sağ salim kampa ulaştırmak." Clara tüm sinir hücrelerinin harakete geçtiğini hissediyordu. Bu satir bozuntusu kendini ne zannediyordu.
" Bana bak! ne sanıyorsun? Bir anda her şeye inanıp seninle geleceğimizi mi? Daha düzgün bir açıklama tenezzülünde bulunmadan hemde." Clara ciddi manada çok öfkelenmişti. Bunun sebebi tamamen satir değil yaşadıklarıydı. Halona ise daha mantıklı düşünmeye çalışıyordu. Aslına bakılırsa yaşadıklarının hiç bir mantıklı yanı yoktu.
Annesinin küçükken ona anlattığı bir masal vardı. Masalda tehlikede olan çocuklar bir kampa sığınıyorlardı. Kampta çocuklara eğitim veriliyordu. İhtiyaçları karşılanıyordu. Halona bunu hatırlayınca kendini garip hissetti. Gerçi bu kadar olayın ardından annesinin anlattığı masal gerçek olsa fazla şaşırmazdı.
" nerede bu kamp?" Halona'nın söylediği Clara'nın ikinci şokunu yaşaması için yeterliydi. " Halona bu......bu çok saçma." Halona sinirle kardeşine döndü. "Başka bir çaremiz mi var Clara? Elimizde kalan iki bayat ekmekle ömür sürdürmeyi düşünmüyorsun umarım ya da burada hiç bir şey yapmadan annemizi öldüren canavarın gelip bizi öldürmesini beklemeyi.
Clara her ne kadar bunu istemesede ablasına hak vermeden yapamıyordu. Satir memnun bir şekilde gülümsedi. "Anlaşmanıza sevindim." Clara bu satire acayip gıcık olmaya başlamıştı ama sesini çıkarmadı. Satir elini iki kere şıklattıktan sonra çalılıklardan kanatlı bir at çıktı. "Bu bir pegasus. Adı Floopsy. Kampa giderken bize eşlik edecek."
Halona içinden bir daha ne görürse görsün şaşırmayacağına yemin etti. Clara atları çok severdi. Buda bir bakıma at sayılırdı ve Clara buna binmek için sabırsızlanıyordu. "Buna bineceğime inanmıyorum." Satir Clara'nın ani ruh değişimine şaşırmış gözüküyordu. Halona'nın düşünceleri tamamen farklı bir yöndeydi.
"Lütfen biri bununla uçmayacağımızı söylesin." Clara içinden küfretti. Ablasının yüksellik korkusu olduğunu nasıl unuturdu. Bir süre ablasına özür diler gözlerle baktıktıktan sonra " Halona'nın yükseklik korkusu var." satir "dayanmak zorunda çok fazla vaktimiz kalmadı" diyip pegasusun üstüne atladı. Bacaklarını fazla açamadığından kendisi için özel ayaklı bölme vardı ( Athena sağolsun)
Clara ablasına destek verircesine kolunu sıktı. Halona başını tamam anlamında salladı ve pegasusa bindiler. Floopsy uçmaya başladığında Halona kusacakmış gibi hissetti. Clara ise olduğu durumdan oldukça memnun gözüküyordu.
Pegasus bir anda dengesini kaybedip acı çekercesine bağırdı. Bir süre oradan oraya sallandılar. Satir Floopsy'i sakinleştirmeye çalışıyordu ama hayvan gitgide daha fazla kontrolünü kaybediyordu. Halona'nın durumu hiç iyi değildi. Clara ise ölüp ölemeyeceklerini hesaplamaya çalışıyor gibiydi. Pegasus yere sert bir iniş yaptı.
Halona başını sert bir kayaya çarpmıştı. Neyseki baygınlık geçirmemişti. Ayağa zor olsada kalktığında ilk işi kusmak oldu. Satir kemerleri sayesinde fazla zarar görmemişti. Kemerlerini çözüp pegasusdan indi. Fazla vakitleri yoktu. " kahretsin" kampa şimdi nasıl gideceklerdi aslında fazla yol yoktu ama yürümeye kalkarlarsa 2 dakikaya kalmadan ölürlerdi.
Clara ayağa kalktığında başına nefis bir ağrı saplandı. " ee şimdi ne yapacağız " satir öfkeyle konuştu "eğer sizin etrafa yaydığınız koku olmasaydı belki yürüyebilirdik." " hey ne kokusu ben gaz falan kaçırmadım" Satir şuan bulundukları durumun berbat olduğunu düşünmeseydi büyük bir kahkaha atardı." melez kokusu."
Clara şaşkınlıkla " ne kokusu?" diye sordu. Satir soruyu duymazlıktan geldi. " buldum" " ne buldun" " iris mesajı.tabi ya daha önce nasıl aklıma gelmedi. Bozukluğun var mı?" Clara yanlarında olan tek parayı ona verdi. Satir " iris adağımı kabul et ve bana Andromeda'yı göster" gbi bir şeyler söyledi ve anında bir gökkuşağı belirdi. Satir bozukluğu gökkuşağının içine attı. Gökkuşağı kahverengi saçlarını dağnık topuz yapmış yeşil gözlü bir kıza dönüştü.
Clara buna hayret etsede sessizliğini korudu. Satir " Andromeda kampın aşağısındayım. Yanımda iki melez var acilen yardım yollaman lazım." kız keskin ve ciddi bakışlarını Clara'ya çevirdi. Başını onaylar gibi sallarken " tamam sentorları gönderiyorum." " acele etmelisin fazla vaktimiz yok. Birazdan burada olurlar."
Gökkuşağı kaybolduktan sonra büyük bir gürültü koptu. Satir şuan korkudan ölebilirdi. Neredeyse güneş doğacaktı ama bu iki melez hiç uyumamıştı. Satir ikisininde savaşabileceğini düşünmüyordu ve bu durum onun daha fazla endişelenmesine sebep oluyordu. Tekrar gürültü koptu ve bu sefer gürültü kaynağı tam karşılarında duruyordu.
Satir içinden tüm bildiği küfürleri söyledi. "Lanet olsun bu bir...bir kiklop"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Melezler
Ciencia FicciónKutsallık. Oysaki ne kadar güzel geliyordu kulağa. Peki ya öyle miydi esasen? Kutsal olduğunu bilmeden bu kadar kendilerinden nefret etmişken şimdi ellerinde ne vardı. Şan şöhret ve en önemlisi saygı peki bunlar ne işe yarardı? Heleki hayatları bu k...