Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey masmavi gökyüzüydü.
Ayağa kalktım. Biraz yürüdüm. Bundan sonra yaşayacağım eve gidiyordum. Kararlıydım. Herşeyden uzak sessiz sakin... İnsanlardan, kıskanç gözlerden, eleştiren dillerden uzak...
Burada huzura erişeceğimi, mutluluğu bulacağımı, bütün gözlerden ve korkulardan uzak olacağıma inanıyordum. Öyle olacaktı. İyi olacaktım. Yaşadığım onca şeyden sonra iyi gelecekti. İyice ilerledim. Yaklaştığımı hissedebiliyordum.
O kadar yorgundum ki ayaklarım yürümekten acıyordu. Cildim güneşten yanmıştı. Gözlerimin etrafı hafif koyulaşmıştı. Yolda giderken hiç görmediğim bitkilere rastladım. Hepsi boyum kadardı. Yoluma devam ettim...
Evi görmüştüm. Sonunda geldim. Sonunda oradaydım. Hayalini kurduğum evi gördüm. Halüsünasyon görme ihtimaline karşı terleyen göz kapaklarımı sildim. Evet sonunda gelmiştim.
Hızlı ve yorgun adımlarla ilerlemeye başladım. Yorgunluktan attığım her adımım geri sayıyormuş gibi geliyordu. Ama değerdi. Deydi.
Kapısına kadar yürüdüm. Kapıda durdum. Evin dışını süzmeye vakit bile bulamadım. Güçlükle anahtarı çıkardım ve kapıyı açtım. Kapıyı açar açmaz kendimi yeni hayatımda buldum.
Bu farklıydı. Burası farklıydı.
İçeri girip uygun bulduğum bir odaya yerleştim. O kadar yorgundum ki yılların yorgunluğunu üstümde hissettim sanki. O anda anca üstümü değiştirdim. Geri kalanını hatırlamıyorum. Uyumuş kalmışım.
Uyandığımda kendimi çok güçlü hissediyordum. İlk günüme uyanmıştım bile. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. YENİDEN BAŞLAMIŞTIM.
Mutluydum. İyiydim. Güçlüydüm. Hemen üstümü değiştirerek enfes bir kahvaltı yaptım. Kahvaltıdan sonra dışarıyı gezintiye çıktım. Evi dışarıdan gördüm. Seyrettim. Harikaydı. Büyük büyük dedemin ev haritaları işe yaramıştı. Ev o kadar lüxtüki bakması bile insanın gözünü boyuyordu.
Biraz etrafı dolaşmak istedim. Denize doğru ilerledim. Denizin dalgaları ayaklarıma kadar uzanınca durdum. Denizin sahile vuran dalgaları büyük bir gururla köpürüyordu. Denizin suyu soğuktu. Serinliği bana iyi geliyor, rahatlatıyordu.
Ruhum ilk defa benliğine kavuşuyordu. Cebimden geriye kalan ve yanımda getirdiğim parşömenleri çıkardım ve bir göz attım. İncelemeye başladım. Bunlardan birsürü vardı.. Birsürü...
Aralarından en eskisi ve yıpranmış olanı dikkatimi çekti. Bir yeri işaret ediyor simgeliyordu. Tuhaf bir işaret. Ama merak uyandırıcı. Bu ne anlama geliyordu ? O işaretli olan yer oturduğum evin denize yakın tarafını gösteriyordu.
Hemen işaretli olan yeri aramaya başladım ki zaten üzerinde duruyormuşum. Bir sağa bir sola gittim geldim. Oldukça ilginçti. Şaşkınlıkla orayı eşelemeye başladım. Kum çok ince ve narin olduğundan kazma ve küreğe ihtiyaç duymadım.
Eşelemeye devam ettim. Sonunda sert ve kara bir şeye rastladım. Bir sandıktı. Hemen içini açtım. Zor olmadı. Kilidi yoktu. İçinden yeşil bir kağıt çıktı. Kağıdı açtım ve okumaya başladım:
"On beş adam
Hepsi de ölünün sandığı üzerinde
Yo ho ho !!"