"On beş adam
Hepsi de ölünün sandığı üzerinde
Yo ho ho !!"
Bu yazıyı biliyordum bir yerlerden. Acaba nereden. Bir türlü hatırlayamadım. Ama bunun bir korsan şarkısı olduğunu biliyordum. Düşünmeye başladım. Kafam çok karışmıştı. Bu sandıkla korsanların, korsanlarla büyüklerimin ne alakası vardı ?
Sandığı açtığımda içinden çıkan notu o kadar soruşturmuştum ki. Sandığın içindeki bir sandık daha dikkatimi çekti. Sandıklar büyüktü. Oldukça sağlamdılar. Acaba bütün bunlar ne anlama geliyordu. ??
Sandığı açmaya çalıştım ama açamadım. Kilitliydi. Oldukça lüx ve cilalı bir sandığa benziyordu. Anahtarıda yoktu ama içindeki herkes gibi merak ediyordum. Napıcaktım ?
Acaba kazık falan bulsam kırsamıydım ? Sonra içindekilere zarar veririm düşüncesiyle vazgeçtim. Şimdi napıcaktım ? Anahtarı nasıl bulacaktım ? Açmasam mı diye düşündüm ama sonradan elime geçen bu fırsatı nasıl itebilirim düşüncesiyle kendime geldim.
Ayağa kalktım ve oraları biraz turladım. Düşündüm. Kafam çok karışmıştı... Oraları gezdim. İstemsizce yerdeki kumları büyük bir hırsla eşelemeye başladım. Bulduğum heryeri gördüğüm her yeri atlamadan dikkatle ya da gelişigüzel eşeliyordum.
Halime çok gülmüştüm. Bazen kendimi tutamıyordum ve anormal hareketlere kalkışıyordum. Bazende kendi kendime konuşup sinir oluyordum. Ama sonuç beklediğim gibi oldu. Hiçbir şey bulamadım. Bir ara aklıma elimdeki parşömenler geldi.
Hemen çıkardım ve incelemeye başladım. Geç bunuda geç , bunuda.... Bütün hepsini inceledim. Ama hangisinin olduğunu nereden bilecektim. Sandığın başıma açtığı belaya bak. Lanet pis tahta.!!
Ama kararlıydım. İçinde önemli bir şey olmalıydı. Yoksa neden gömülüp çizildiği harita saklansın. İçinde hazine mi vardı ? Yoksa bir çeşit hayvan, insan ölüsümü? Kafatasımı, yoksa korsan tılsımlarımı ? Kafamda deli sorular.
Hava kararmak üzereydi. Bende heyecan artmakta. Pes ettim ve içindeki sandığı sonra incelemek üzere geri göndüm. Elimdekileri dekolteme sıkıştırıp deniz kenarına doğru yürümeye başladım. Güneş batmak üzereydi. Yerde birşeyler aramaya başladım.
Sonra yerden aldığım ince bir değnekle kuma ismimi yazmaya başladım.
"Elizabeth Katherine Alyssa Carlyn"
İsmim uzundu evet. Ölmeden önce büyük annem seçmiş hepsini. Oldukça inatçıymış ve dediğini yaptırmış. Kime çektiğimi şimdi iyi anlıyorum. Ben büyük annem gibiyim. Hemen bir şeye sinir oluyorum. Üstelik oldukça inatçıyım. Dediğimi yaparım ve yaptırırım.
Büyük annem zekiymişte. Böbürlenmek istemem ama ona benziyorum. Kural bu. Neysen o olacaksın. Kendin olacaksın. İster çekmeyle ister seçmeyle.
Bütün bunları düşünürken denize biraz daha yaklaştım ve ayaklarımı denize doğru savurdum. Serpilen dalgalardan anlam çıkarmaya başladım. Bir kez daha. Bir daha.
Olağanüstü şeylere inanmazdım. Ama yaşadıklarım. Normal değildi. Çok şey istiyordum. Çok şeye kızıyordum. Çok şeyi eleştiriyordum. Oldukça takıntılıydım. Kabul ediyorum. Ama ben buyum. Sadece bu. Başka biri değil. Başka şekilde değil. Gerçek bu . Bu benim.
*
Güneş hafiften batmıştı. Eve girip içeride oyalanıp evi benimsemek istemiştim. Denizden ve şiddetle savrulan kızgın dalgalardan yavaşça uzaklaşarak eve doğru yol aldım.
Giderken hızımı artırarak, hafiften gülümsüyordum. Nedenini bilmiyordum. Ama mutluydum. Sebebi yok ama kendimi çok iyi hissediyordum.
Eve girdiğimde ilk aklıma gelen şey sandıktı. Aklımdan çıkmıyordu. Olağanüstü şeylere inanmazdım ama bu olağanüstüydü. Hayata yeniden başladığım anda hayatımın belirli bir şekil aldığını hissedebiliyordum. Yaşıyordum.
Eve girdiğimde evi tamamen incelemek istedim. Merak ettiğim çok şey vardı. Alt kattan başladım. Tam istediğim gibiydi. Profesyonel ve yaygın müzik seti. Evin heryerinde döşeliydi. Sebebini ve neden bunu yaptığını bilmiyorum. Ama onlar zekidir. Eminim bir nedeni vardır.
Oldukça şirin bir ev olmasına rağmen akşamları gizemlerle dolu bir evdi. Gözümü oradaki bir kapak ilişti. Oldukça eskiydi. Acaba altında yada içinde ne vardı?
İçimdeki bu şüpheyle ve ürpertiyle oraya doğru yaklaştım ve kapağı kaldırmaya çalıştım. Tozluydu ve küflüydü. Garip sesler çıkardı. Yağlanması gerekiyordu. İçerisi karanlıktı. Elimi ışığı açmak için uzattığımda elime bir şey dokundu. O anda bir çığlık attım ve geriye kaçtım.
Sonra dönüp baktığımda elime gelen şeyin süpürge başı olduğunu anladım. Aptallık etmiştim. Ama korkmakta haklıydım. Sonra tekrar ilerledim ve ışığı bulup açtım.
Işık soluktu. Silinmesi veya değiştirilmesi gerekiyordu.
Yoluma devam ettim. Sağa sola bakındım. Bodrum havasızlık ve bakımsızlıktan kokuyordu. Üstelik heryer örümcek ağıyla örülüydü. Soluduğum hava bile tozluydu. Öksüre tıksıra aranıyordum.
Karşımdaki ve büyük olan koliler dikkatimi çekti. İçinde birşeyler olup olmadığına bakmak istedim ve oraya doğru yöneldim. Onları indiremezdim çünkü kucaklamak istediğimde belimdeki kemiklerin sesini işitmiştim. Diğer kolilerin üstünede ayak basarak yukarıya tırmandım. Kabul ediyorum. Meraklıyım ve kararlıyım.
İçini açmaya çalıştım. Üstündeki bantları kaldırdım. Sonra kapaklarını açtım. İçinde bir sürü kağıt defter parşömen ve benzeri şeyler vardı. Hepsine bir bakamazdım. Nereye baksam gözüm başka yerlere kayıyordu. Hepsi çok dikkat çekiciydi ve albeniliydi.
İçlerden dikkat ettiği bir defteri aldım. Ve kapağınındaki tozları elimle sildim. Aman Allah'ım dedemin günlüğüydü bu.
Üzerinde Şöyle Yazıyordu:
"Taron Tedd Carlyn'ın Günlüğü Mıntıka Vakitleri"