18 Haziran 2012
Ameliyathanenin önünde volta atıp duruyordum. Gözlerim dolu doluydu. Biri dokunsa hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayacaktım. Sol tarafa döndüm. Babam olacak o adam endişeli gibi görünen surat ifadesiyle yerde oturuyordu. Dizlerini göğsüne doğru çekmiş ve başını ellerinin arasına almıştı. Annemin hayatını mahveden bu adamın burda annemi beklemeye hakkı yoktu. Bu sabah yaşadıklarımızı düşündüm. Onun yüzünden yaşadığımız bu korkunç günü düşündüm.
Çok güzel bir pazar kahvaltısı yapıyorduk. Kahkahalar havada uçuyordu. Okulda yaşadığım komik bir anıyı anlatırken yardımcımız Fahriye Teyze kapının çaldığını ve hamile bir bayanın babamla konuşmak istediğini söyledi. Annem ve ben şaşkın bir şekilde aynı anda bakışlarımızı ona yönelttik. Neler dönüyor burada der gibi bir bakışla bize karşılık verip sofradan kalktı. Bizde merak edip onun peşinden gittik. Kapıda orta yaşlı ama gayet güzel bir bayan vardı. Yüzünde ilk dikkat çeken şey kocaman zümrüt yeşili gözleriydi. Saçları açık kahverengi, teni beyazdı. Fiziğine çok yakışmış ispanyol paça siyah bir pantolon ve üzerine hamile olduğu için geniş pudra pembesi bir kazak giymişti. Kadını incelemeyi bırakıp babama baktım. Suratı bembeyaz olmuştu. Sanki onun burda olmaması gerekiyormuş gibi bakıyordu. Gelen bayan "Tolga istersen başbaşa konuşalım, tatsızlık çıkmasın." dedi. Neden bir tatsızlık çıkacaktı ki? Bu kadın kimdi? Annem babamın cevap vermesine fırsat bırakmadan "Ne mübasebet, ne tatsızlığı? Ne söyleyecekseniz buyrun söyleyin? Hatta buyrun içeri geçin, bebek üşümesin dışarıda." dedi ve bayanı içeri aldı. Bayan böyle bir davranışı beklemiyor gibiydi ama ses çıkarmadan içeri girdi. Hepimiz salona geçtik. "Ben siz üzülmeyin diye böyle birşey söylemiştim ama siz bilirsiniz." Babama dönerek "Tolga o geceden sonra hiç aramadın. Hiçbirşey olmamış gibi hayatımdan çıktın. Ben bunları hak etmedim. Yaptığımız şeyin yanlış olduğunu sana defalarca anlatmaya çalışan kişi ben olduğum halde sen benimle birlikte olmaya devam ettin. Benim çekip gitmem gerekirken sen gittin. Giderken bana da bir hediye bıraktın. Bu karnımdaki bebek senden Tolga. 2 ay sonra doğum gerçekleşecek. Hamile olduğumu öğrendiğim ilk gün sana söylemek istedim. Seni aradım, ulaşamadım, numarını değiştirmişsin. Beni istemediğini anladım o an. Sana aslında hiç söylememeliydim bunu ama dayanamadım. Kızım günün birinde babam nerede derse ne diyeceğim ona? Kızıma ileride yalan söylememek için sana haber veriyorum. Kızımız doğunca az da olsa onu ziyarete gel. Babasının kokusunu alsın. Bu arada oğlum beni terketti. Babasının ölümünden sonra seninle birlikte olmamı acizlik olarak gördü. Arkadaşında kalıyor. Hayatımı hem mahvettin hem de hayatıma renk kattın. Sana kızamıyorum da.. Sadece bil istedim bunları. Sizden de kızınızdan da özür dilerim. İyi günler." Bunları söyleyip çekip gitti. Babam duyduklarıyla heykel gibi kaldı. Annem ileri geri sallanıyordu. Bense şoka girmiş bir vaziyette bir anneme bir babama bakıp duruyordum. Kucağımda duran ellerimin ıslanmasıyla ellerim gözlerime gitti. Ağlıyordum. Annem birden ayağa kalkıp mutfağa koşar adımlarla gitmeye başladı. Yerimden kalkmayı Fahriye Teyzenin tüyler ürpertici çığlığıyla akıl ettim. Babam da kendine yeni gelmiş, hemen mutfağa gitti. Mutfağa gittiğimizde ikinci bir şok yaşadım. Bu olamazdı heralde? Biri bana eşek şakası falan mı yapıyordu? Annem yerde bileği kanlar içinde yatıyordu. Tepki veremiyordum. Yerde yatan gerçekten benim annem mi? O canına mı kıymaya çalıştı? İnanamıyordum. Babamın annemi kucaklayıp hemen dışarı çıkarışını sadece izledim. Babam "İrem! İrem kımılda! Hemen arabanın anahtarını al! İrem!!" Babamın son kez İrem diye adeta haykırmasıyla harekete geçtim. Şuan aklımla hareket etmiyordum. Robot gibi söyleneni yapıyordum. Hemen anahtarı alıp babama kapıyı açtım. Arka koltuğa ben oturdum, babam annemi kafası kucağıma gelecek şekilde yatırdı. Kendisi de hemen ön koltuğa geçip torpido gözünden bir bez çıkardı. Sanırım arabının tozunu silmek için kullandığı bezlerden biriydi. Bezi bana uzatıp kanayan yere iyice bastırmamı istedi. Hemen bileğine bastırdım. Son hız hastaneye geliyorduk. O kadar hızlı gidiyorduk ki bir an kaza yapacağız zannettim. Sonunda hastaneye geldiğimizde babam yine annemi kucağına alıp hemen içeri girip ilk gördüğü sedyeye annemi yatırıp "Doktor yok mu bu hastanede?! Birisi baksın buraya! Karım ölüyor! " diye bağırmaya başladı. Ölmek mi? Annem mi? O ölemez. Benim annem ölemez, annem benim herşeyim, daha çok erken. Gitme anne gitme, bırakma beni bu acımasız dünyada. Ben daha çok küçüğüm... Tuttuğum sedyenin itilmesiyle kendime geldim ve annemi müdahale için önce acile, oradan da ameliyathaneye götürüp doktorlara teslim ettim, ettik. Gerisi mâlum..
Onun yanına sinirli adımlarla gidip ayağımla bacağını dürtüp bana bakmasını sağladım. Bana baktığında gözlerinin kızarmış olduğunu gördüm.
Kısa, sadece çok kısa bir an gerçekten annemi sevdiğini ve ona üzüldüğünü düşündüm ama yaptığı şey aklıma gelince sinirim yine benliğimi ele geçirdi.
"Burda beklemeni gerektircek hiçbir durum yok. Git buradan!"
"İrem, güzel kızım yapma böyle. Ben böyle olacağını tahmin etmemiştim. Lütfen, zaten annene çok üzülüyorum birde sen üzme beni. Yanımda ol. Destek olalım birbirimize."
"Destek mi? Senin destek olcağın başka bir kadın var baba. Senin destek olcağın iki can var. Bundan sonra senin yüzünü bile görmek istemiyorum. Annem iyileşince o da istemeyecek. O yüzden git buradan. Git!"
Bu sözleri söylerken yüzüne bakmamıştım. Bakmaya cesaret edememiştim ama onun sürekli gözlerinin bende olduğunu biliyordum. Gideceğini biliyordum ve gitmeden son kez yüzüne bakmak istedim. Kafamı kaldırıp yüzüne baktığımda gözlerinin dolduğunu gördüm. Pişman gibi bakıyordu. Şuan pişman olması neyi değiştirecekti? Annem onun yüzünden şuan içeride bıçak altında canıyla cebelleşiyordu. Bir süre göz göze kaldıktan sonra gözlerini benden çekti. Yanındaki sandalyedeki ceketini alıp gitti. Artık bir babam yoktu. Babam yoktu.. BABAM YOKTU.. Arkasını dönüp giderken onu izledim. Merdivenlerden inene kadar gözlerimi geniş sırtından çekmedim. Birden bir kapının açılma sesini duydum. Sağ tarafa döndüğümde ameliyathaneden çıkan hemşireyi gördüm. Ağlayarak ve koşarak yanına gittim, kolundan tutup "Allah aşkına annem iyi mi? Ne olur birşey söyleyin! Ölmedi değil mi? Yaşıyor değil mi? Konuşsanıza niye susuyorsunuz?!" diye yalvardım ona. Ama bana hiçbirşey söylemedi. Doktorun gerekli açıklamayı yapacağını söyleyip önümden öylece çekip gitti. Korkuyordum. Artık bir babam yoktu ve ben annemsiz de kalmaktan korkuyordum. Ne yapardım o olmazsa? Nasıl nefes alırdım? Sonunda doktor çıktığında nefesimi tutup söyleyeceği şeyi korkuyla bekledim. Gözlerine baktım. İyi bir şey söylemeyecekti, belliydi. Bana acıyarak bakıyordu. O an anladım. O an annemin öldüğünü, beni bir başıma bırakıp gittiğini anladım.
"Neden kurtarmadın onu? O masum bir kadındı? Onun ölmesine nasıl izin verirsin? Nasıl?"
"Çok kan kaybetmişti. Elimizden geleni yaptık ama annen çoktan pes etmişti. Allah sabır versin kızım."
Yaşadığım her şeyin rüya olmasını istediğim tek an bu andı..Herkese merhaba. Biraz duygu yüklü bir bölüm olsun istedim. İremin ailesinin hikayesini de bu şekilde öğrenmiş oldunuz. Umarım beğenmişsinizdir. Lütfen kitabımı kütüphanenizden çıkarmayın ve Vote vermeden geçmeyin. Önceden kitap okurken sürekli Vote isteyen yazarlara sinir olurdum ama şuan neden istediklerini anlayabiliyorum. Ben okuma sayısının bir kişi arttığını görünce bile mutlu oluyorum. Lütfen sizde Vote vermeden geçmeyin. Şunu da belirtmek istiyorum. Eğer kitabım 5.000 okumaya ulaşırsa bir Whatsapp grubu kurmayı düşünüyorum. Birbirimizi daha iyi tanımamız açısından iyi olabilir.
Hepiniz kendinize iyi bakın :)
