Radiohead - Street Spirit
Şarkıyı bölümle dinlemeseniz bile (Kesinlikle bölümle dinlemelisiniz) hayatınızda bir kere dinleyin lütfen...
Yine evimin sokağındaydık, Sehun'un elini sıkıca tutup bana bakmasını sağladım.
"Bir sigara daha içelim mi?"
"Bunu neden her buraya geldiğimizde söylüyorsun?"
Cevabım çok açıktı.
"Sadece, burada seninle sigara içmeyi seviyorum." omuz silkip ne kadar istediğimi belli etmek istercesine tuttuğum elini biraz daha çekiştirdim. "Lütfen."
"Ama üşüyeceksin." diye mızmızlandı Sehun ve bir anda onu yanağından şap diye öperken buldum kendimi.
"Bir şey olmaz, zaten birazdan eve gireceğim."
Onu biraz daha görebilmek. Nedenim buydu. Onu sigara içerken uzun uzun izliyor, sonra bütün gecemi onu çizerek geçiriyordum. Bakışlarımı yüzünün her yerinde gezdirdim ve bir anda isteksizce gözlerim doluverdi. Yanağımdan düşen yaşa anlam veremedim, şu an ağlamak bile istemiyordum neyin nesiydi bu?
"Luhan," Sehun elindeki sigarayı hışımla fırlatıp yüzümü her zaman sıcacık olan avuçlarının içine aldı. "Neden ağlıyorsun?"
"Bilmiyorum." Ağlamaya devam ediyordum, lanet olsun gözyaşlarımı durduramıyordum. "Sadece, durduramıyorum. Bilmiyorum."
Sehun kollarını etrafıma sardı. Başımı yeniden göğsüne bastırdı ve bu bile ağlamamı kesebilmemi sağlayamamıştı.
"Canımın içi," Sehun saçlarımı öptü. "Ağlama."
Deli gibi gülmek istiyordum. O an istediğim tek şey Sehun'un bana kullandığı kelimeyle deli gibi kahkaha atmaktı ama gözyaşlarım sahiden, siktir sahiden de durmuyordu! Sehun beni kollarında evime kadar taşırken gözyaşlarım paltosunu o kadar çok ıslatmıştı ki bundan ben bile rahatsız olmuştum. Yatağıma yatırdı, üstümü değiştirdi, yanıma yattı ve başımı benim için en güvenli yere dayadı. Ağlamaya devam ediyordum.
Hiç durmadan, saatlerce ağladım. Sehun'un kollarında, o saçlarımı usul usul okşarken saatlerce ağladım ve bunun nedenini bilmiyordum. O gece Sehun kulağıma onlarca güzel söz fısıldadı. Islak yüzümü çekinmeden öptü. Beynimde bir şarkının sözleri yankılanıyordu, şarkının adını hatırlayamıyordum.
'Ben bir hayalperestim ama uyandığımda canımı alamazsın, aldığın hayallerimdir.'
***
Dersin sonunda çizimlerimi büyük dosyama hızlıca doldurup Sehun'u aramak için telefonumu çıkardım ama çoktan ondan bir mesaj gelmişti bile.
*Bebeğim, seni almaya gelemeyeceğim için üzgünüm çok önemli bir işim çıktı ancak söz veriyorum bunu telafi edeceğim.*
Omuz silkerek telefonumu cebime geri koydum, bu sıkıcı haftasonu yemeğine katılmamak için bir bahanem olmadığını gösteriyordu. Deli, manyak, hatta çıldırmış bir sapıtık gibi ağlamamın sabahı Sehun başucuma bir not bırakmıştı ve notta kurs çıkışında beni alacağına, aile yemeğine katılmamak için bahane bulmamı istediğini falan yazıyordu. Ama iptal edildiğine ve bende babamdan uzunca nutuk dinlemek istemediğime göre kuyruğuma baka baka o yemeğe gidecektim.
Bitmek bilmeyen aile yemeklerini her zaman Sehun'la tanıştığım restorantta yapıyorduk ve bu yemek iş, iş ve iş ile alakalı oluyordu. O gece kaçtığım için babamdan uzunca bir azar yemiştim. Sonunda restoranta vardığımda koca ailemin her zamanki masalarına oturduğunu gördüm ve varis olarak babamın karşısına oturdum.
Babam uzunca yüzüme bakıp "Bir şey unutmadın mı?!" diye tısladı dişlerinin arasından ve o an herkese selam vermeyi unuttuğumu anlayıp hızla ayağa kalktım, doksan derece eğilip yerime sinerken gözlerim masadakilerden başka her yerde dolanıyordu. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ancak adım masada duyulduğunda hemen dikkat kesildim.
"Luhan sergi açmak istiyor, değil mi tatlım?" Annem masanın üzerinde duran elimi yavaşça okşadığında sonunda konuya dahil olabilmenin mutluluğuyla sırıttım.
"Evet, bunu dünyadaki her şeyden çok istiyorum."
"Tam olarak ne sergisi bu?" En gereksiz adam olan amcam masanın öbür ucundan mırıldandığında bakışlarımı ona çevirip samimi olmasını dileyerek gülümsedim.
"2 Yıldır üniversiteye gidiyorum ve siz, ne okuduğumu bilmiyor musunuz amcacığım?"
"Ah tabi ya, resim okuyordun değil mi?"
"Görsel Sanatlar." diye düzelttim ve konuşmak için konuşan amcamdan bakışlarımı çektim ancak bir saniye içerisinde gözlerim kocaman oldu.
Sehun yanında güzel bir bayanla geliyordu, bu tanıştığımız gece yanında oturan kadındı. Sehun'u görmenin verdiği sevinçle yerimden fırlarken masadakilerden izin isteyip hızla o tarafa yöneldim. Sonunda, Sehun beni bu aile yemeği saçmalığından kurtarabilirdi.
Topuklarımı yere vura vura Sehun'a doğru ilerlediğimde onlar da bana doğru geliyordu. Sehun beni gördüğünde olduğu yerde çakıldı ve yüzünden anlayamadığım bir ifade geçti.
"Merhaba, seni görmek o kadar güzel ki! Lütfen Sehun, beni bu aile yemeğinden kurtar!"
"Merhaba." Sehun'un yanındaki kadın incecik sesiyle seslendiğinde gözlerimi Sehun'un üzerinden çekip ona doğru döndüm ve yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirdim.
"Ah, çok özür dilerim. Merhaba." Yüzümdeki samimi gülümsemeye aynı şekilde karşılık almıştım ancak Sehun hiç konuşmuyordu.
"Bizi tanıştırmayacak mısın hayatım?"
Birkaç saniye, ah hayır, bir dakika boyunca bir şeyleri algılamaya çalıştım. Duyu organlarım işlevini yitirmiş gibiydi. Uzuvlarım hareket etmiyordu.
"Luhan, konferans verdiğim okuldan bir öğrenci."
Sehun öylece ağzını kıpırdatırken ve beynim söylediklerini yeni yeni algılarken kadının elini bana uzatmış olduğunu gördüm.
"Sehun'un eşiyim, seninle tanışmak güzeldi Luhan ancak seni aile yemeğinden kurtaramayacak olmamız üzücü çünkü hemen, şimdi çıkmamız gerekiyor." Sehun yanında eşiyle restoranttan çıkarken ağlamadım.
Bir saat sonrasında da ağlamadım, saatler sonra evimde dizlerimi kendime çekip telefonumdan bir ses beklerken de ağlamadım. Sadece o gün neden deli gibi ağladığımı anlamıştım.
Çünkü biz daha başlamadan sonunu gördüm.
Hissettim, bilmiyordum ama içim üzgündü. Ona bakarken ve nedenini bilmeden ağlarken kalbim her şeyin farkına varmıştı. Hızla ayağa kalkıp resimlerimin olduğu dosyayı açarak camın önüne dikildim. Kağıtları avucumda tutarken Sehun'un uyuyor olduğu resmine denk geldim. Çizdiğim kirpiklerine bakarken gözlerimi kapatıp bulanıklaşan bakışlarımdan bir damlanın düşmesine izin verdim.
Dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçıverdi.
Güven'imi kaybetmiştim.
Resimleri camdan atmaya hazırlanmışken O'nu gördüm. Camımın önünde duvara yaslanmış öylece yere bakıyordu. Ayaklarıyla taşların tozunu kaldırıyor, parmaklarının arasındaki sigarasını içiyordu. Başını kaldırdı, bana baktı ve öylece sallanarak evimin kapısına geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You touched my heart, you touched my soul
Teen FictionSen aklıma gelince her şey gülümserdi. Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı tatlı eserdi. *Sabahattin Ali Yazar; Hunniel