Merhaba, bu ilk hikayem ve ben çok heyecanlı olduğum için, nasıl yazdığımı bilmiyorum. Lütfen, yorumlarınızı belirtir misiniz? Devam edip, devam etmeyeceğim konusunda sizin değerli yorumlarınıza ihtiyacım var.
"Tanrım, bu dert ve çile hep beni mi bulur?" diye mırıldandı Elisa. Elindeki İphone'yi, Tommy Hilfiger'den indirim günü aldığı siyah montunun cebine sıkıştırdıktan sonra, karşı caddeye doğru yürümeye başladı.
"Merhaba, Bayan Serh. Bu gün ne kadar da güzelsiniz böyle?" dedi sevecenlikle. Bayan Serh, Hell's Kitchen semtindeki, Delta Girl'in ortaklarından biriydi. Bayan Serh, bir çift gamzesini gösterecek şekilde tebessüm etti.
"Çok teşekkür ederim, Elisa. O senin kalbinin, güzelliği." dedi nazikçe. Elisa, başını hafifçe öne eğip, minik bir tebessümle yanaklarını süsledi. New York'un soğuk caddelerinde, ellerini büzüştürerek ilerlemeye başladı. Starbucks'un önüne geldiğinde, derin bir nefes alarak içeri girdi. Zor bir gün olacaktı.
"Merhaba, Selly. Nasılsın?" Starbucks'un tezgahında aceleyle kahve hazırlayan arkadaşının yanına geçti. Ardından ekledi,
"Bırak, ben hallederim. Kaçıncı masa?" dedi sevecenlikle. Yeni başladığı iş yerine daha alışamamıştı, New York'un soğuk havası, insanlarına yansımıştı sanırım. Yeşil önlüğünü giyerek arkadaşının yanına yaklaştı.
"Teşekkürler, Elisa. Gayet iyiyim, altıncı masa ve o Altın Müşteri." Altın Müşteri, sürekli Starbucks'a gelip, en pahalı yiyecek ve içeceklerden her gün düzenli olarak alan bir müşteri türüydü.
"Pekâlâ, adıyla hitâp etmeli miyim?" diye sordu Elisa, Quadriginoctuple Frap'ın karışımlarını hazırlarken. Selly, bir kaç saniye düşündükten sonra cevap verdi.
"Evet, adı Bay Stroh. Kibar olmaya çalış," dedi Selly. Ardından ekledi, "Biraz da, sexy."
"Sexy" lafından sonra, gözlerini büyültüp, Selly'e bakması gerekiyordu. Ama, Altın Müşteri'yide bekletmek işine son verebilirdi. Kahveyi özenle tepsiye koyduktan sonra, camın arkasındaki, Bella Vista'ya uzandı. Çatalı ve peçeteyi tepsiye ekleyerek, altı numaraya doğru ilerledi. Bay Stroh, kırk yaşlarında, sarı saçlı, yeşil gözlü ve uzun boylu biriydi. Ceketindeki, Hint Kumaş'ı adamın ne kadar zengin olduğunu gösteren küçük bir göstergeydi sadece.
"Günaydın, Bay Stroh. Kahvaltı için, iyi bir tercih." diyerek kahve ve pastayı özenle masaya koydu. Bay Stroh'a küçük bir tebessüm ettikten sonra ekledi, "Afiyet olsun, efendim." Arkasına döndüğünde, çok kibar bir sesten nazik bir sözcük yükseldi.
"Teşekkürler."
**********
Derin bir nefes alarak, son müşterisin kahve parasını alarak kasaya koydu.
"Zor bir gün, değil mi Elisa?" Elisa, kendisini toparlayıp sesin geldiği yöne doğru baktı.
"Anne?" dedi, sağ eliyle alnına vurarak.
"Kahve almaya geldim." dedi Bayan Weed, düz bir sesle.
"Mesaim bitti," diyerek önlüğünü çıkardı Elisa. Ardından ekledi; "Seninle, arkadaşım ilgilenecektir."
Tam önlüğünü asacağı sırada, patronun sesiyle irkildi.
"Müşteri ilk başta gelir, Elisa. Kim olursa, olsun." Elisa derin bir iç çekerek, önlüğünü tekrar üstüne geçirdi. İplerini bile bağlamadan, tezgaha doğru ilerleyerek, annesine döndü. Yapmacık bir gülüş sergiledi.
"Pekâlâ, ne istersiniz?"
"Daha içten, daha ilgi dolu. Gülünüşü düzelt." dedi patronu. Elisa, dişlerini göstererek annesine gülümsedi.
"İyi akşamlar, Bayan Weed. Kırmızı şalınız size çok yakışmış, ne istersiniz?" Patronu memnun bir ifadeyle, Elisa'ya gülümsedi. Ardından arkasına dönüp, odasına doğru ilerledi.
Bayan Weed, yiyeceklerin dolu olduğu ekran panosuna doğru baktı. Ardından, kızına gülümsedi.
"Ne tercih edersiniz?" dedi fısıltıyla.
"Anne!" diye inledi, Elisa.
"Pekâlâ, seni dışarda bekliyor olacağım." dedi Bayan Weed.
Elisa, memnuniyetle gülümseyerek önlüğünü askıya astı. Montunu giydikten sonra, personel masasında dedikodu yapan iş arkadaşlarına seslendi.
"İyi akşamlar, kızlar." dedi sevecenlikle. Starbucks'un dışına çıktığında, annesi yaşlı bir adamla konuşuyordu. Yanlarına doğru yavaşça ilerledi. Yanlaırna yaklaştığında, Bay Serh olduğunu fark etti.
"İyi akşamlar, Bay Serh."
"Aa, Elisa! İyi akşamlar, miniğim." diyerek gülümsedi Bay Serh.
"Pekâlâ, Bay Serh. Biz gitsek iyi olacak. Kendizine iyi bakın, Bayan Serh'e kucak dolusu selamlar."
Bay Serh, Bayan Weed'e bakıp muzipce gülümsedi. Arkasına dönüp, New York'un karanlık sokaklarından kayboldu.
"Ne istiyormuş?" dedi Elisa.
"Selam vermek istedi, sadece." dedi Bayan Weed. Ardından kızına döndü,
"Kafeye gelmemde sorun mu var?" Elisa, annesinin durduğu yere doğru baktı.
"Kendimi çocuk gibi hissediyorum, eve yalnız gitmeyi beceremeyen bir çocuk." Ardından yoluna devam etti. Bayan Weed'de tam arkasından geliyordu. Tranvay durağına geldiklerinde, Bayan Weed, kızına doğru yaklaştı.
"Üzgünüm, Elisa. Böyle düşüneceğin aklımın ucundan bile geçmezdi, ben sadece süpriz yapmak istemiştim."
Elisa, annesine anlayışlı bir şekilde gülümsedi. "Sorun değil anne, bende üzgünüm. Kalbini kırmak istemedim." Bir kaç dakika sonra tranvay gürültülü bir şekilde, durağa geldi. İçerisi tıklım tıklımdı. Yaklaşık 10 dakika sonra, 4. duraktaki, Park Slope'de indiler.
"Fırına uğrayacağım. Bir şey istiyor musun anne?"
"Hayır, tatlım."
Fırına girdiğinde, mis gibi sıcak ekmek kokusunu içine çekti.
"Bayan Devsh. Mükemmel görünüyorsunuz!" dedi Elisa. Gözlerini, Bayan Devsh'in ipek elbisesinden ayırmayarak.
"Ah, bebeğim. Teşekkür ederim, ne istersin?" dedi Bayan Devsh, mutfak beziyle tezgahın üstünü silerken.
"İki, ekmek." Bayan Devsh, iki ekmek çıkarıp poşete koydu. Ardından, Elisa'ya uzattı. Elisa, parayı uzatırken, Bayan Devsh, Elisa'nın elini masumca tuttu.
"Benim güzel kızıma, benden hediye. Annene selamlarını ilet, yavrum."
"Ah, şey. Ben, çok teşekkür ederim Bayan Devsh, iletirim. İyi akşamlar." Fırından çıkıp, hızlı adımlarla dairesine doğru yürümeye başladı. Yağmurun çilemesiyle adımlarını yavaşlattı, yukarıya doğru baktı. Yağmuru seviyordu, toprak kokusunu seviyordu. Kokuyu daha da içine çeke bilmek için, derin bir nefes aldı. Sırtına doğru atlayan minik iki ayak, aldığı nefesi bir anda vermesine neden olmuştu.
"Elisa! Yağmur yağıyor, hadi eve gidelim!" diyerek, Elisa'nın elinden çekiştirdi. Elisa, gülümseyerek küçük kız kardeşine doğru baktı. Eğilip, kardeşinin alnına şevkatli bir öpücük kondurdu.
"Yağmur, berekettir Elyn. Derin bir nefes al," Elyn, minik ellerini ablasının elinden çekerek, derin bir nefes aldı.
"Toprak kokusunu hissediyor musun?"
Elyn, aldığı nefesle yanaklarını kocaman şişirmişti.
"Geri versene, şapşal." dedi, gülerek.
"Ah, evet. Hissettim, Elisa onu hissettim!" Elisa, kardeşinin kıvırcık sarı saçlarını elleriyle dağıttı. "Yağmurdan kaçma, tabii kuaförden çıkmadıysan." Elyn, ablasına doğru bakıp kıkırdadı. Evlerinin önüne geldiğinde, anahtarla kapıyı açtı. Gördüğü manzarayla birlikte, şok geçirmesi bir olmuştu.