“Anne, kazandı.” Diye mırıldandı tanımadığım bir erkek sesi. Drex’in yanağından öpüp arkamı döndüm, Drex’in odasındaki boy aynası gözüme takıldı. Güçsüz görünüyordum. Yorgun, bitkin ve birazda çirkin…
Başımı, sesin geldiği yöne doğru çevirdim.
“Merhaba, Bayan Weed. Ben komiser Jab.” Komiserin adını duyduğunda istemsizce sırıttım.
“Merhaba, Bay Jab.” Jab mı? Hangi insan çocuğunun adını Jab koyabilecek bir mantığa sahiptir ki?
“Annemin grubunda olan adam sen misin?” diye söylendi Drex.
“Evet, çok iyi oynarım küçük adam.” O sırada, Drex’in yanına diz çökmüş elleriyle Drex’in saçlarını karıştırıyordu. Drex bu durumdan memnun olmadığını belirterek, yüzünü buruşturdu.
“Neden annem çığlık atıyordu?” dedi merakla. Ah, Drex anneme çekmişti. Fazla meraklı ve kendinden emin.
“Onları daha iyi bulmam için yol gösteriyordu, canım.” Dedim mümkün olduğunca güçlü gözükerek. Sağ, elimi boynumun yanına götürüp ovuşturmaya başlamıştım.
“Bayan Weed biraz yoruldu sanırım Drex. Sen ne dersin?”
“El, benimle oyun oynarken asla yorulmaz.” Diye inledi Drex. Oyuna doymadığını belliydi. Elimi boynumdan çektiğimde kan olduğunu gördüm. Tanrım.
“Sanırım lavaboya gitmeliyim.” Komiser, anlayışlı bir şekilde başını sallayıp gülümsedi. Banyoya girip, ellerimi ve yüzümü ovuşturarak yıkadım. Kendime gelme vakti gelmişti. İki elimi lavabonun kenarlarına tutarak aynadaki yansımama bakmıştım. Babam bizi ben beş yaşındayken gözlerimin önünde terk etti, annemde gözlerimin önünde can verdi. Ne acıklı bir dram öyküsü ama…
Montumun cebinden kırmızı kutuyu çıkarttım.
Polislerin bulmasına izin verme.
Polislerin bulmasına izin verme.
Annemin söylediği cümleler beynimde adeta dans ediyor gibiydi. Gözlerimi sımsıkı kapattım. Acaba, kutuyu açmaya hazır mıydım? Beni düşüncelerimden kapının tıklatma sesi ayırdı. Hızlıca kırmızı kutuyu cebime tıkıştırdım.
“Bayan Weed, iyi misiniz?” Ah, bu komiserin sesiydi. Kapıyı açarak komisere baktım.
“Ah, evet ben iyiyim. Ne kadar iyi olabilirsem tabii.”
“Sizinle merkeze kadar gitmeliyiz.” Dedi başını öne eğerek.
“Sorun değil, lütfen. Hemen geliyorum. Fakat anneme pansuman yaptığım için her yerim kan içinde. Hazırlanmam da bir sakına var mı?”
“Tabii. Acele etmeyin, kendizine gelmenizi bekleye bilirim.” Dedi nazikçe.
“Teşekkür ederim, şey. Annemin cesedi?” diye fısıldadım.
“Kan izleri temizlendi ve annenizin cesedi ambulansta.” Diye fısıldadı.
“Ah, çok teşekkürler. Drex ve Elyn burada mı kalacaklar?” dedim kuşkuyla. Onları burada bırakamazdım. O lanet katil tekrar gelebilirdi.
“Hayır, burası güvenli değil. Kardeşlerinizi emanet edeceğiniz bir yakınınız var mı? Onları bıraka biliriz.”
“Hiçbir yakınım yok ne yazık ki, sanırım hepsi vefat etti. Yakın arkadaşıma bıraka bilirim.”
“Pekâlâ, sizi aşağıda bekliyor olacağım. Uzun bir gece olacak, isterseniz Drex ve Elyn’nda hazırlansınlar. Lütfen acele etmeyin.” Başımla komisere onaylayarak banyodan çıktım. Drex, Elyn ile Drex’in yatağında oturmuş polislerle şakalaşıyorlardı. Yanlarına doğru yürümeye başladım.
“Çocuklar, size çok iyi bir haberim var.” Dedim zorla gülümseyerek. İkisi de başlarını polislerden ayırıp bana baktılar. Gözlerindeki ışıltı beni sakinleştiriyordu.
“Ashley Teyzenizi özlediniz mi bakalım? Onun pastalarını? Veya…” Bir an duraksadım, güzel haberi en son verecektim. “Lunapark’ı?” İkisi de ellerini açıp, bağırdılar. Drex’in giysi dolabına yaklaşıp, buz mavisi bir kot pantolon çıkardım. Katlananların arasından uzun, v yaka, siyah ince bir bluz bulup çektim. Askılığa bakarak, lacivert bir süveteri elime alarak sandalyenin üzerine bıraktım.
“Bugün ki kombinemiz de bunlar var, Bay Weed. Umarım beğenirsiniz bayım.” Diyerek sırıttım. Eğer kafeden kovulursam, bir moda tasarımcısı veya mağazada çalışan görevli olabilirdim. Sandalyenin yanına yaklaşarak kıyafetlerini eline aldı.
“Çok güzel, El! Teşekkür ederim.” Diyerek banyoya doğru koşturdu. Elyn yanıma gelerek elimi tuttu,
“Bana da seç!” diye heyecanlı bir emin verdi. Başımla onaylayarak, Elyn’n odasına doğru ilerlemeye başladık. Dolabını açtığımda, kafam karışık bir şekilde gözlerimi giysilerin arasında gezdirdim. Fazla renkli kıyafetleri vardı. Annemin cenazesinde ne giydirecektim ben buna? Kot pantolon rafında gözlerimi gezdirdim. Sarı bir kumaş pantolon çıkararak, Elyn’a verdim. Beyaz, sarı çiçekli salaş bir kazak çıkartarak elime aldım. Askılıktan, pamuk beyazı renginde bir hırkayı çıkarttım. Ellerimdeki kıyafetleri, Elyn’a uzattım. Yüzünü buruşturarak bana baktı.
“Giyince çok yakışacak, söz veriyorum.”
“Tamam, o zaman.” Dedi istemsizce. Odasından çıktığında kapısını kapattım. Komiser, polislerle bir şeyler tartışıyordu. Derin bir iç çekerek koridorda yürümeye başladım. Onların yanından geçip odama girdim. Ardından da kapıyı kilitledim. Montumu yatağın üstüne fırlattım. Odama bağlı, ebeveyn banyosuna doğru ilerleyerek ılık bir duş aldım, duş beni rahatlatmıştı. Duş kabinin, altındaki kanlar gözlerimin bir an için tekrar dolmasına sebep oldu. Mini, pembe bornozumla, duştan çıktığımda, komiserin söylediği şu şey: “Uzun bir gece olacak.” Tanrım, umarım Ashley’in önemli bir işi yoktur. Eski, tahta dolabımı açıp bu uzun gece için rahat kıyafetler bakınmaya başladım. En sonunda, rahat, siyah bir iç çamaşırı, kahverengi esnek bir tayt ve geyikli, beyaz uzun kazakla arayışımı sonlandırdım. Kahverengi saçlarımı da, sağa alıp güzel bir örgü yaptım. Başıma da kahverengi bir bere geçirdim. Ne kadar yakışmasa da hasta olmaya niyetim yoktu. Sonuç olarak, ben artık 2 çocuklu, 19 yaşında genç bir, anneydim. Montumu üstüme geçirerek ceplerini yokladım. Kutu oradaydı ama ben hala açmaya hazır değildim. Ama belki de polisler kutuyu fark ederdi? Kutuyu elime alıp, sürmesini çektim. Sadece bir not vardı. Kutuyu berelerimin birinin arasına sıkıştırdıktan sonra, notu dikkatlice okumaya başladım.