Bölüm 4

181 7 0
                                    

Multimedya: Arda

Yine her sabah olduğu gibi alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Gün ışığı açık panjurlardan içeriye süzülüyordu. Bugün ilk defa içimden okula hakaretler yağdırmıyordum. Herhalde bugünün iyi geçeceğinin habercisiydi. Ayağa kalkıp pencerenin önüne geçtim. Havada tek bir bulut bile yoktu. Tam pencereyi açacaktım ki cama çarpan şeyle çığlık atıp geri çekildim. Mutlu sabahımın içine edilmişti! Aşağıdan gülüşme sesleri geliyordu. Sinirle pencereyi açıp gülen çocuklara "Sizi baş belası veletler! Gidin başka yerde oynayın! Yer mi kalmadı!" diye bağırdım. İçlerinden biri kaşları çatık bir şekilde bana bakarak "Biz niye gidiyoruz sen git. Babanın yeri mi?" dedi. Bak sen! Dil de iki metre! Hışımla merdivenleri inerken aşağıda hareketlilik olduğunu fark ettim. Yavaşça mutfağa girdiğimde gözlerim kocaman oldu "Teyzeciğim hoş geldin!" diyerek oma sarıldım. O da gülümseyerek "Hoşbulduk" dedi. Geri çekilerek kuzenlerim geldi mi diye etrafa bakındım ama hiçbirini göremedim. Teyzemin iki tane erkek çocuğu vardı. Birisi benden bir yaş büyük olan Burak'tı. Ondan nefret ediyordum. Diğeri de altı yaşındaki Efe'ydi. Gıcık bir abinin nasıl olurdu da bu kadar tatlı bir kardeşi olabilirdi ki? Tekrar teyzeme dönerek "Teyzoş kazınlar nerede?" diye sordum. "Burak etrafı dolaşmaya çıktı, Efe'de dışarıda top oynuyor." dedi. Her sene geldikleri için Efe bizim mahallenin veletleri ile arkadaştı. Dur bir dakika! Dışarıda top mu oynuyor demişti? Hemen kapıya yöneldim. Nasıl da tanıyamamıştım? Kapıyı açıp "Efe?" diye bağırdım. Çocuklardan biri dönüp bana baktı. Oha çok değişmişti! Efe koşarak yanıma geldi ve boynuma sarıldı "Hoşgeldin Efe'ciğim nasılsın?" diye sorduğumda gülümseyerek "İyiyim abla seni çok özledim" dedi. Ya çok tatlıydı ama! "Ben de seni çok özledim kerata" diyerek yanağını sıktım. O sırada pencereme top atan çocuk "Efe ne zaman gelmeyi düşünüyorsun?" diye seslendi. Ona gözlerimi kısarak baktım. Ne kadar da itici bir çocuktu. Efe'yi hafifçe ittirerek "Hadi Efe arkadaşlarının yanına git. Bak seni bekliyorlar" dedim. "Hoşçakal" diyerek arkadaşlarının yanına koşmaya başladı. Arkamı dönüp tekrar eve girdim. Saatime baktığımda saat 7:10 olmuştu! Odama doğru koşmaya başladım. Daha yüzümü bile yıkamamıştım! Kahretsin! Hemen rotamı değiştirip banyoya yöneldim. Hızlıca yüzümü yıkayıp odama uçarcasına girdim. Telaşla okul formalarımı giyerken aklıma telefonumun şarjının olup olmadığı geldi. Dün yatmadan önce %86'ydı. Masanın üzerindeki telefona doğru ilerleyip tuşuna bastığımda %63 olduğunu gördüm. İyi iyi yeter de artar bile. Saçlarımı taramaya başladım. Bağlamaya bile tenezzül etmeden omuzlarıma saldım. Sonra da çantamı kaptığım gibi koşar adımlarla aşağı indim. Mutfağın önünden geçerken içerdekilere "Görüşürüz!" diye bağırdım. Hızlıca ayakkabılarımı giyerken saate baktım. 7:38'di. Aslında koşmaya gerek yoktu. Hızlı adımlarla da yürüsem yetişebilirdim.

•••

Okula vardığımda henüz 08:00'a üç dakika vardı. Şansım gel bi kucaklaşalım. Ayda yılda bir kere bana uğradın ya helal olsun sana. Merdivenleri çıkıp sınıfa girdim. Neredeyse boştu. E tabi normal. Zil çalmadan sınıfa girmeyi kim isterdi ki? Çantamı sınıfa bırakıp koridora çıktım. Herkes koridorun sonunda toplanmış konuşuyordu. Not Stop Dedikodu Gıybet Derneği. Yanlarına gitmek için koridorun yarısına gelmiştim ki zil çalmaya başladı. Ben ne dedim? Şans bana uğramıyor işte. Ayaklarımı sürüyerek sınıfa girdim. Ardımdan da sınıfın geri kalanı girdi. Sırama oturarak Sema'yı bekledim. Bana anlatacak şeyleri olabilirdi diye düşünürken koridordan çığlık sesi geldi. Bu ses Ayşe'nindi! Koşarak koridora çıktığımda merdivenlere doğru koşuyordu. Arkasından "Ayşe ne oldu!" diye bağırdım ama cevap vermeden koşarak merdivenleri inmeye başladı. Ben de hemen arkasından onu takip ettim. Bahçeye indiğimizde okul bahçesinin dış tarafında Meriç'in bir çocuğu yere yatırmış yumrukladığını gördüm. Ağzı burnu kanlar içerisindeydi. Ayşe çığlık atıp koşmaya devam edecekken kolundan tuttum. Ağlıyordu. "Ayşe ne oluyor?" diyip onu sarstım. "Canan bırak beni!" diyerek elimden kurtulduğu gibi Meriç'in yanına doğru koşmaya başladı. Ama Ayşe oraya varamadan polisler gelmişti. Allah aşkına hangi korkak polisi aramıştı! Ben de koşmaya başladım. İki polis onları ayırmaya çalışırken Meriç çocuğa küfürler yağdırıyordu. Onu ilk defa bu kadar sinirli görmüştüm. İyi de ne olmuştu ki Meriç bu kadar sinirlenmişti? Polisler Meriç' i ve yerden kalkmış, Meriç'e pis pis bakan çocuğu arabaya bindirip götürmeye başladılar. Ayşe arkasından "Meriç!" diye bağırıyordu. Neyse ki Ceyda da aşağıdaydı da ikimiz beraber Ayşe' yi okula sokabilmiştik. Zaten zil çaldığı için herkes sınıflarındaydı. Ben, Ceyda,Arzu ve mahalle halkından başka kimse görmemişti olayı. Yani tahminimce görmemiştir. Çünkü kimse yoktu ve okulun pencerelerinden de bakan yoktu. İlk defa okulun gürültülü olması işimize yaramıştı. O zaman kesin mahalledekiler polisi aramıştır. Ayşe'yi zar zor kızlar tuvaletine soktuk. Arzu "O zaman ben sınıfa gidip hocaya sizin rehbercinin yanında olduğunuzu söyleyeyim ve Ayşe'nin çığlığını duyan varsa 'milleti korkutmak için yapmış' olduğunu açıklarım" dedi. Kafalarımızı onaylarcasına salladık ve Arzu'nun ardından kapıyı kilitledik. Bu arada Ayşe biraz sakinleşmişti. Ceyda ona "Ne oldu da böyle sinirlendi?" diye sorduğunda Ayşe kafasını olumsuz şekilde sallayarak "Bilmiyorum" dedi. Onu fazla sıkmak istemediğimiz için başka soru sormadık. Ayşe yüzünü yıkadıktan sonra biraz hava almak için onu dışarı çıkardık. Bu arada Sema nerede kalmıştı? Onu bugün okulda görmemiştim. Telefonumu çıkarıp mesaj attım "Neredesin kızım sen?" diye. Bunca olaydan sonra bile bana anlatacakları kafamdan çıkmamıştı.

Lise HayatımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin