karmAŞIK

36 4 2
                                    


Her şeyiyle, herkesten, her şekilde farklı bir insan.

Gözlerinde, gülüşünde, bakışında, sesinde, yürüyüşünde, dudaklarında, teninde herkesten farklı bir şey var beni ona sımsıkı bağlayan. Ne bilmiyorum, tek bildiğim o güçlü çekimin ben direndikçe beni parçalayarak kendine çektiği.

Onu ilk gördüğüm sahne tıpkı bir aşk filmi sahnesi gibiydi. Ben ilk görüşte gülüşüne vurulan aptal aşık; oysa hiçbir şeyden, hiç kimseden habersiz, kimin kalbini ufak bir dudak kıvırmayla çaldığını bilmeyen bir maşuk. O anı unutmak imkansız, beynimin kıvrımlarında kendine en güzel ve en kalıcı yeri seçen o görüntüleri ben değil, o bile söküp atamaz.

Sesi her ne kadar küçük bir çocuk gibi çıksa da, karnımda bin bir iklimi aynı anda gelip geçiren ses onunkiydi. Hiç beklemediğim bir anda kulaklarıma dolan sesini duyunca hissettiğim tarifsiz karın ağrısı, bir yükseklikten hızlıca iniyormuşcasına, tekrar tekrar yaşamayı dört gözle beklediğim tatlı bir panik dalgasıydı. Bir insanın sesi böyle hayran bırakabilir miydi kendine? Bırakıyormuş. Bağırdığında hafiften ince olan sesi iyice inceliyordu farkındaydım ama aşkın gözü nasıl körse kulakları da öyle sağırdı demekki. Fakat yine de içimdeki o his sesinin frekansını örtüyor ve bana kalan duymaktan bıkmayacağım o sesi oluyordu.

Dokunuşu ona göre her ne kadar sıradan gelse de basit bir tokalaşma bile bende tepeden tırnağa buzlu su etkisi yaratıyordu. Ya da kaynar su. Hiç bilemiyorum. Bir heyecan dalgasıdır, alıp başını gidiyordu. Ve o kıyıya vuran kendini bilmez dalgaların ardından suların geri çekilmesi kadar hızlı bir duygu değişimi... Parmaklarının hafif dokunuşu içimde oluşan fırtınayla tam bir tezat oluşturuyordu. Her şeyi bir anda yaşayıp, birden gereğinden fazla durulmama sebep olan o aptal fırtınayı da seviyordum. Onun içinde bulunduğu her haltı sevebilirdim.

Bakışlarındaysa gerçekten aklımın bir türlü almadığı, sınırları fazlasıyla aşmış adeta benimle dalga geçen bişeyler vardı. Düşündükçe beynimi çıkarıp "Al artık ihtiyacım kalmadı sayende." diyerek ona vermek isteyeceğim bişeyler. Güzel şeyler vardı. Sıradan birine bakıyor gibi değildi, tarif edilmiyor işte. Aptal bir umut ışığının gözümü kamaştırarak gerçeği görmeme engel olduğu bişey değildi bu. İçinde kötü de olsa bir anlam yatan bakışlardı. Boş olmayan.. İnanıyordum, görüyordum. Bakmak yetmiyordu, görmek gerekti, ama onda gördüğümü zaten herkes görseydi herkes severdi. Kendimi kandırmıyordum. Ya da belki de inanmak istediğim şeye kendimi kaptırıyordum bu kadar bir fikrim yoktu ama bazı kötü gerçekleri kendi yüzüme vurabilecek kadar güçlüydüm.

Ve ben yakıcı, yıkıcı, öldürücü, düşündürücü,anlam vermeye çalıştıkça işin içinden çıkmak bir yana içine daha çok çeken bir çelişkinin ortasında asılı kalmış gibiydim. Bir iyiye bir kötüye savurup duruyordu bedenimi hareketlerinin rüzgarı. Oradan oraya çarpmaktan, düşünüp durmaktan, her hareketine, bakışına, sözlerine bir anlam yükleyerek kendime bir umut kıvılcımı yaratmaya çalışmaktan yorulmuştum. Çünkü bazen öyle bir şey oluyordu ki, kıvılcım gürül gürül yanan bir ateşe dönüyor, sonrasında ise öyle kötü bir engelle karşılaşıyordum ki takılıp kendi yaktığım ateşe kendim düşüyordum.

Ben onu görene kadar önceki yediği darbeleri atlatmış ve ayaklarının üstünde durmayı tekrar becermiş bir kızdım. Onu görünce elden ayaktan kesilmiştim sanırım. Ya gülüşü başımı döndürmüştü, ya da her ne kadar o an farkında olmasam da içgüdülerim ilerde olacakları sezip ruhuma yansıtmıştı.

Gözleri gülüşünden sonra sevdiğim ikinci en güzel şeydi. Yeşil ve kahverengi başka bir gözde asla bu kadar aşık bir çiftin kenetli parmakları gibi ince ince birbirinin arasından süzülerek geçip kucaklaşamazdı. O gülüşe sahip bir yüzde bulunan gözlere tek renk bence de yetmezdi. Yanında onu güzelleştirecek bir renk daha vardı. Bir de sağ gözünün altındaki ben. Sanki bakışlarının sertliğini yumuşatmak için özenle koymuştu oraya Allah onu. Her şeyi dengeyle yaratmış yaradan. Kusuru bile kusursuzdu, nasıl sevmezdim ki onu?

KarmAŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin