O gün Vatan Mahallesi'nde ters giden bir şeyler vardı. Şehrin tek camiili tek mahallesi, ezanla birlikte derin bir uykuya yatmış, ertesi gün olacaklardan habersiz çoğunlukla iftara kadar uyumayı planlıyorlardı. Kimi işe gitti, kimi televizyon izlemeye koyuldu, kimi planına uygun olarak uyudu, kimi yemek yaptı, kimi hiçbir şey yapmadı (boş boş oturup duvara baktı) . Ezan vakti geldiğinde, herkes evlerine ulaşmış, sofralarında bekliyorlardı. Televizyonları açık aileler televizyonlarından gelen ezan seslerine gülerek karşılık verdiler. Ada Su (12) su bardağını eline aldı ve ağzına götürdü o sırada bir ses geldi,
''Bizim hoca okumadan içmeyin!'' Her evde aynı cümleyi kuran biri vardı. Tüm mahalle, bir umutla kendi camiilerinden gelecek o müjde dolu sesi beklemeye başladılar. Beklediler... beklediler... beklediler... Beklemek ki en acı haliydi ramazanın, bunu bile bile beklediler.
''Baba, neler oluyor?'' Küçük bir çocuğun sesi yankılandı mahallenin sessizliğinde. Korku dolu bir sesti bu. Geciken ezana karşı gösterilen küçük bir tepki... Babası kızının saçlarını okşadı.
''Bir sorun var bebeğim. Ama şimdi düzelecek. İstersen sorun hallolana kadar odanda oyna.'' Minik kız babasını dinleyip telaşla odasına gitti. Tüm aile endişeyle camlara çıktı ve sokaktaki her evin camlarında insanlar olduklarını gördü. Millet camlara dökülmüştü! Herkesin gözlerinde gördüğü endişe ailesini korumak isteyen her babayı korkutuyordu. Neler dönüyordu böyle?
''Gidip öğreneceğim!'' diye söze atladı genç bir çocuk. Emre. Daha 19 yaşındaydı ama ezanın yolda okunmasını umursamadan aday olmuştu gidip ne olduğuna bakmaya. Annesi oğlunun yakasından tutup yalvarmaya başladı.
''Olmaz! Bekle oğlum şimdi okunur zaten! Açlıktan bayılıp kalma yollarda!'' Emre annesinin yüzünü ellerinin arasına alıp alnına bir öpücük kondurdu ve ona güven verici bir bakış verdi.
''Anne...'' diye fısıldadı, ''iyi olacağım.'' Bütün sokak camlardan Emre'ye tezahüratlar yağdırarak onun gidişini izledi. Emre sokağın sonuna ulaştığında derin bir nefes alıp sokağa doğru döndü ve iki parmağını havaya kaldırdı. Kimi ağlayarak, kimi tezahüratlarına devam ederek alkışladı Emre'yi.
Emre sokaktan çıktığında sokakta telaş dolu bir bekleyiş oluşmuştu. O sırada bir başka ses duyuldu. Bir kız sesi.
''Bırak anne! Gideceğim!'' Sokağın gözdesi Nazlı 18 yaşındalığın verdiği bütün cesaretle sokağa fırlamıştı. Annesi de peşinden!
''Kızım! Emre gitti işte! Bırakma beni!'' Nazlı annesini durdurup çantasını gösterdi ona.
''Bak! İhtiyacımız olan her şey var! Eğer yolda oruç açmamız gerekirse...'' deyip çantasından bir kutu hurma çıkardı Nazlı. Ardından bir şişe su. Emre'yle aynı şişeden su içeceklerdi. Bu onu heyecanlandırıyordu.
''Sen cesur bir kızsın!'' diye bağırdı Emre'nin annesi karşı camdan. ''İzin ver gitsin...'' diye mırıldandı annesine. Nazlı'nın annesi acısını yüreğine gömüp kızının elini bırakınca Nazlı koşarak uzaklaştı oradan. Herkes onu izliyordu. Herkes onu alkışlıyordu. Herkes... o ikisinden gelecek bir haberi bekliyordu.
Sessiz geçen on beş dakikadan sonra Emre ve Nazlı sokağın başında belirdiler. Yüzlerinde şoka girmiş bir ifade vardı. Ağır ağır, şok içinde yürüyorlardı. Nazlı'nın yüzü bembeyazdı.
''Ne oldu!?'' diye sordu Hasan amca. Diğerleri sormaya korkuyorlardı. Emre ve Nazlı oldukları yerde durdular. Birbirlerine bakamadan başlarını öne eğdiler. Ardından Emre başını kaldırıp konuşmaya çalıştı.
''Anonim bir grup... müezzini... kaçırmış...'' Çığlık sesleri, ağlamalar, bağırmalar, sessiz haykırışlar arasında mahallenin sözüne en güvenilen yaşlısı Nezihe teyze herkesin hayatlarını değiştirecek o cümleyi kurdu,
''Müezzin bulunana kadar orucumuzu bozamayız. Kimin sesiyle tutmaya başladıysak, onun sesiyle bozmak zorundayız. Kural bu.'' Dediği gibi de oldu. Bütün sokak bu söze inandı ve bu söz mahallenin diğer sokaklarına da hızla yayıldı. Yapacak hiçbir şeyleri yoktu. Sadece beklemek zorundaydılar. Beklemek, bir de dayanmak...
''Zor olacak, biliyorum.'' diye mırıldandı Nazlı Emre'ye bakarak. İkisi de ağlamak üzereydiler, ''Ama dayanacağız. Beraber...'' Emre Nazlı'yı başını sallayarak onayladı.
''Beraber...''