Yine günün en sevdiğim saati, yine sadece ben varım beni dinleyecek, yine sadece sen varsın kendime söyleyecek...
Asi huylu, kıskanç, kürdan gibi incecik, 1.70 boylarında, çilli bir genç kızdım.Dünya tatlısı bir çocuğu seviverdim. İyiliği ile gözlerimi kamaştıran, kalbi ile yüreğimi okşayan, sıcacık gülüşünü sevdiğim adam. İyileştiriyordu beni, kimsenin beceremeyeceği kadar... Bana bakarken takındığı, o dudaklarındaki ince ve güzel kıvrım... Güven, en güzel şeydi aramızdaki bağın, bağlılığın... O benim siyahıma dokunmadan, beyazından üflüyordu ruhuma, hissetmeden, hissettirmeden...
Günümüz...
Yalnız bir Anka'ydım ben, Ateş'ini her gün yitirmekten bitik, bir o kadar da şımarık bir çocuk... Olanların yükü yalnız benim zayıf omuzlarımda, sevdiğim adamın hafifletmeye çalıştığı günlerin sonuçları hala etrafımda. Yine onu bekliyorum bugün, bir başıma...
Müzik setinin son ses açık olması canımı sıkmaya başlamıştı. Yerimden kalkmaya hiç dermanım yoktu. Ne kadar iyi bir nişancı olmadığımı çok önceden fark etmiş olsamda, yanımdaki cam çerez tabağının içinde kalan son leblebi ile müzik setinin açıp kapama tuşuna sert bir atış yaptım. Bilemiyorum, sinirim mi beni güçlendirdi yoksa bir anlık bir şans meleği mi kondu incecik, güçsüz omuzlarıma ama tam tuşun olduğu yere kendimden beklemeyeceğim bir başarıyla oldukça muazzam bir vuruş yaptım. Kapanan müzik, sanki beynimdeki hücrelerden bir kaçını uyuşmuş bir şekilde uyudukları uykudan uyandırmış, aktif bir şekilde çalıştırmaya başlamıştı. O hep filmlerde yer alan, görünmeyen, sarı renkli bir ampul kafamın tam üzerinde yandı ve beni dünyaya döndürdü. Ateş'siz geçirdiğim 9 saat bir anda bitmişti! Eve dönmesine yaklaşık 35 dakika gibi bir süre kalmıştı. Gözlerimle bütün evi taradım ve ilk başta toplamaya karar verdiğim mutfağa doğru yattığım koltuktan ayaklandım. Popom uyuşmuştu ve yürümeme izin vermiyordu. Bir kaç dakikalık bir esneme sonunda koşar adımlarla mutfağa ulaştım. Dünden kalan pizzayı çöpe atıp, en sevdiği bol domates soslu, acılı makarnayı yapmak üzere önlüğümü giydim. Pişmeye bırakıp, üzerime sabahtan karar vermiş olduğum siyah, sırt dekolteli tulumumu giydim. Her gün yapmış olduğumdan tek farkı siyah rujum olan makyajımı yaptım. Aynada kendime bakmak için sağa döndüm. Beyaz tenim ve yüzümdeki çiller ile siyahlar içindeki bir kuğuyu andırıyordum.
Sonunda kapının sinir bozucu Noel şarkısını, değiştirmeyi bir türlü başaramıyoruz, duydum. Makarnayı süzüp ocağa koydum ve koşarak kapıya uzandım. Her zaman ki gibi yine takım elbisesi ile kapıda dikiliyordu. Elleri arkasında dururken, evde topla oynarken yanlışlıkla vazoyu kırmış olan çocuğun annesinin önünde dururken olduğu gibi, yaratıcılığımın genişliğini fark ettiğinizi umuyorum, elleri arkasında, başı önünde duruyordu. Ansızın arkada duran ellerinin arasından çıkardığı ,en sevdiğim çiçek olan, papatyalarla, yine o en sevdiğim 4 numaralı çapkın gülüşünü takınmış bir şekilde " Matmazel! Umarım sizin kadar zarif olmaya yaklaşamamış olan bu papatyaları kabul edersiniz." dedi ve var olarak kabul ettiği görünmez şapkasını çıkartarak eğildi. Beni şaşırtmayı yine başarmıştı...
Numaralandırdığım, birbirinden güzel, her gülüşü yüreğimi adı gibi yakan adam. Alevler içinden beni kurtarmış, kendi ateşi altına almış adam. Çok seviyorum...
~~~
Sıcak kahvelerimizi yudumlarken, Ateş bana uygun olduğunu düşündüğü bir işten bahsetti. Oldukça geniş bir çevreye sahip olduğunu bildiğim için bulabileceğinden zaten adım gibi emindim. Evde oturmaktan sıkıldığımı sürekli dile getirdiğim için bana her gün yeni bir teklifle geliyordu. Seçiciliğim onu da zorluyordu fakat bir kasiyer olup, insanlara saygılı davranmak zorunda kalmak veya küfürün serbest olmadığı bir yerde günümü harcamak istemiyordum. Benim mesleğim istediğimi yapabileceğim, özgür bir yer olmalıydı. Zaten 5 yıllık bir tutsak hayatı yaşadığım için ' özgürlük' kelimesine pek aşina değildim. Kalan zamanımı, hayatımı zehire çeviren 'babam' a beni gönderen o malum adam olmadan, beni o adamın ellerinden çekip alan Ateş ile geçirmek ve yaşayamamış olduğum zamanların öcünü almak istemem suç mu sanki?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Papatyanın Beyaz Gölgesi
ChickLitUpuzun saçları, çillerle kaplanmış tenini okşuyordu. Kimse, ama hiç kimse sıradan değildi. Yalnızca farklıydı... Herkes, her şey, her an, her zaman; Birbirinden bağımsız saç kesimleri, boy farkları, zeka seviyeleri, ten renkleri, medeniyet anlayışla...