"Özledim"
"Ne?" Dedim şaşkınca.
''Özledim diyorum sana, beni ona götür!''
Israrla söylediği bu sözler beni çıldırtıyordu. Derince bir nefes verip,
''Sen ne dediğinin farkında mısın cidden?'' Diye bağırdım.
Gözleri dolmaya başlamıştı. Ne biçim ablaydım ben, her seferinde onu hüngür hüngür ağlatmayı kusursuz başarıyordum. Bacaklarını vücuduna çekip kafasını dizlerine koydu.
"Kalk Berfin." Oturduğu soğuk beton onu hasta edecekti.
"Gidiyor muyuz, oraya mı götüreceksin ?" dedi bir umutla gözleri parıldarken.
"Hayır hastalanacaksın." dedim dizlerimin üzerine oturup.
Umursamazca kafasını yine dizlerine koydu. Kendimi ona doğru yaklaştırıp ellerimi, kafasını saklamaya çalıştığı kollarının üzerine koydum.
"Onu nasıl bu kadar özleyebiliyorsun?" Dedim sessizce.
Yavaşça başını tekrar kaldırıp masumca baktı.
"O, benim abim."
"Kötü bir abi.." dedim gözlerimi kaçırarak.
"Böyle olsun istemezdi!"
Yüksek çatallı sesi beni ürkütmüştü. Konuşmama izin vermeden ayağa kalkıp daha yüksek sesle devam etti sözlerine;
"Asıl sen onu nasıl bir çırpıda silebiliyorsun? Abla! Farkında mısın bilmiyorum ama onu kaybedeceğiz!."
Ayağa kalkıp aşağıya baktım. İnsanlar sesimizi nereden geldiğini anlamaya çalışırcasına etrafa bakıyorlardı.
"Cevap versene! Ne biçim ablasın sen?''
Gözlerimi aşağıdaki insanlardan çekip gözleri kan çanağına dönmüş olan Berfin'e baktım.
"İnelim şurdan. Hava soğuk."
"Bu soruyu hep cevapsız bırakacaksın değil mi?''
"Sana inelim dedim'' dedim daha yüksek sesle.
Hırkasının fermuarını çenesine kadar çekip demir kapıya yöneldi. Çatı katına çıkmakta neydi zaten? Bunu alışkanlık haline getirmesi beni korkutmaya başlamıştı.
Apartman boşluğuna indiğimizde son iki yıldır sürekli ıslanan yanakları, tekrar ıslanmıştı. Onu böyle görmek içimi acıtıyordu.
Hırkasını çektiği ellerinden tutup onu kendime çektim. Sarıldım ama karşılık vermiyordu. İtmediğine göre de biraz kırılmıştı anlaşılan. Kumral uzun düz saçlarını okşayacakken benden ayrıldı. Merdivenleri korkuluklara tutunarak ikişerli ikişerli inerken peşine takıldım. Onu anlıyordum ama yapacak bir şeyim yoktu ki.
Evimizin kapısına geldiğinde iki kez tıkladı kapıya, o sırada evin anahtarını cebimden çıkarttım. Geri çekilip kapıyı açmama izin verdi. Sonrada hemen ayakkabılarını çıkarıp koşa koşa odasına girdi. Tekrardan derin bir nefes verip bende içeriye girdim.
Yarım Saat Sonra;
Annem odasında uyuyordu. Berfin de eve geldiğimizden bu yana odasından çıkmamıştı. Bende odama girip yatağa sırt üstü attım kendimi. Saat 19.43'tü karnımın guruldamasıyla acıktığımı fark ettim ama iştahım yoktu.
Gözlerimi beyaz tavanda gezdiriken Berfin'in bu gün dedikleri geldi aklıma "Asıl sen onu nasıl bir çırpıda silebiliyorsun?'' , "Bu soruyu hep cevapsız bırakacaksın değil mi?" Evet, bu soruya cevap veremiyordum. Belkide ömrümün sonuna kadar da veremeyecektim. O benim de abimdi. Ama kirli geçmişi abiliğinin önüne geçiyor, onu gözümde bir hiç yapıyordu. Hapiste yetersiz kanıttan yaklaşık 2 yıl yatmıştı. Şimdi farklı bir ilçede bildigim kadarıyla yanlız yaşıyordu. Annemle de bu konuyu hiç konuşmuyorduk zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Hisler | Zehir.
Teen FictionKüçük bir çocuğun küçük tatlı hayalleri için büyük bir adamın büyük derin hisleri kaybolsaydı, ufak bir bulut okyanusları taşıyabilir miydi gökyüzüne?