Yaklaşık 5 dakikadır aynı kelimeye bakıyorduk. İlk konuşmaya başlayan Ahra oldu.
"Hemen kullanıcı adını diğer sitelerde aratmalıyız."
Gayet mantıklıydı. Ahra bilgisayardan Facebook'da ararken ben de telefonumla Instagram'a girdim. Ahra Facebook'ta bulamamıştı. Hemen Twitter'a bakmaya başladı. Instagram da profillerde gezerken kullanıcı adının olduğu profile tıkladım. Gördüğüm şey nefesimin kesilmesine yetmişti. Rüyalarımdaki çocuk kendisine çok benzeyen biriyle yan yana poz vermişti. İkisi de gülümsemiyordu. Sadece kameraya bakıyorlardı. Herşeyi rüyamdaki ile aynıydı. Hemen Ahra'ya seslendim.
"Buldum Ahra! Onu buldum!"
"Ne buldun?"
Resmi görür görmez Ahra'nın gözleri kocaman oldu.
"A-Af-ra bu o. O rüyamdaki çocuk. Şu saçları kumral olan. O işte. Aman Allah'ım!"
"Onun yanındakini de ben rüyamda görüyordum. Birbirlerine benzediklerini biliyorduk ama bizim gibi ikiz olduklarını hiç tahmin etmemiştim."
Ahra odanın ortasında hızlı adımlarla dolaşmaya başlamıştı. Saçlarını karıştırıyor. Arada sesli bir şekilde gülüyordu.
"Onları bulduğumuza inanamıyorum!" dedi.
Ona bakıp bende gülümsedim. Kafamı tekrar telefona indirdiğimde hala şaşkındım. Onları bulmanın verdiği mutluluk benim de yüzüme aptal bir sırıtış koymama neden olmuştu. Odayı turlarken bir anda durmasıyla gözlerimi telefondaki resimden Ahra'ya çevirdim.
"Hemen! Hemen onlara mesaj at. Bence onlar da bizimle ilgili bir şeyler biliyorlar. Yoksa bu kadar ipucu bırakmazlardı."
Haklıydı. Mutlaka onlar da bizi tanıyor olmalıydı. Onları bulabilir, aklımızdaki soruları beraber cevaplayabilirdik. Bu rüyalara bu kadar takılmamızın sebebini bilmiyordum. Fakat biten her rüya kafamda soru işaretleri bırakarak terkediyordu bedenimi. Her geçen gün rüyalarımın baş kahramanına olan merakım da artıyordu. Şu an telefonumun ekranındaki bu fotoğraf, tüm sorularımın cevabına beni götürecek olan kapıydı. Ama bu kapıya hangi sihirli kelimelerle seslenecektik. Ne demeliydik ki kapı bizlere açılsın. Bunları düşünürken kelimeler zihnime hücum etmeye başlamıştı bile. İşte bu. Düşündüğüm kadar sihirliler mi, bilmiyorum. Ama parmaklarım telefonun klavyesine giderken hiç tereddüt etmemiştim. Onların bize söylediğine karşılık yazabileceğimiz tek kelime buydu.
"GİDEMEDİK."
***
Sabah olduğunda sadece birkaç saatlik uykuyla duruyordum. Gözlerimi açmam da, dün geceden sonra gözlerimi kapatmam kadar zor olmuştu. Heyecandan uyuyamamıştım. Muhtemelen Ahra da benimle aynı durumdaydı. Biraz daha uyuyabilmek için gözlerimi kapattığımda aklıma bugün Serdar abilere gideceğimiz geldi. Daha Ada'ya en sevdiği tatlıdan yapacaktık. Telefonu elime aldığımda biraz daha uyumak için vaktimizin olmadığını gördüm. Kafamı Ahra'ya çevirdiğimde esneyerek uyanmaya çalıştığını gördüm. Benim uyandığımı görünce gülümseyerek "Günaydın ikiz."dedi. Eğer keyfi yerindeyse bana 'ikiz' derdi.
"Sana da günaydın ikiz. Çabuk kalk. Bugün Ada'lara gideceğiz. Çikolatalı cupcakeleri yaptıktan sonra Ada'ya bir şeyler almak için dışarı çıkalım. Serdar abinin yanına gittiğimizde hediyeyi kendimiz verememiştik."
"Tamam. Ben bi elimi yüzümü yıkayayım. Sen de annemleri uyandır hadi."
Annemleri uyandırmaya gittiğimde mışıl mışıl uyuyorlardı. Hemen aklıma küçüklüğümde yaptığım yaramazlıklar geldi. Yüzüme hınzır bir gülümseme yerleştirip annemle babamın üstüne atladım, aynı zamanda da "Hadi uyanın uykucular!" diye bağırıp onları gıdıklıyordum. Ben kahkaha atarken Ahra da odaya geldi hemen yanıma gelip o da annemle babamı gıdıklamaya başladı. Uyku sersemi bize bakan annem ve babam kendini çabuk toplamışlardı. Bu sefer onlar bizi yatağa yatırıp gıdıklamaya başladı. Sanki 20 değil 5 yaşında gibi hissetmiştim kendimi. Kahkahalar atarken "Yeter! Valla bi daha gıdıklamayacağım söz!" dedim. Annemler de yorulmuş olmalılar ki bizim yanımıza uzandılar. Şu an dördümüz aynı yatakta yan yanaydık. Ailemizin bize verdiği bu sevgi sanırım dünyada şimdiye kadar başımıza gelen en güzel şeydi. Bir gün bile bizi bu sevgiden mahrum bırakmamışlardı. Hatta, hepimizi mahveden olayda bile annemle babamın sevgisini, şefkatini ve korumasını daima omuzlarımda hissetmiştim. O olaydan sonra aileme, en çokta Ahra'ya daha çok bağlanmıştım. Sanki her an o da ellerimden kayacakmış gibi hissetmiştim. O da beni terkedecekmiş gibi, odamdan bir insanın daha varlığı kaybolacakmış gibi. Düşüncelerime içimden bir küfür savurdum. Ne vardı sanki her mutlu olduğum anda aklıma bu geliyordu. Ben asla içten bir şekilde gülemeyecek miydim? Hatamın bedelini, attığım her kahkahada ödeyecek miydim? Ben yine hatalarımla boğuşurken, annem "Hadi kalkın, kahvaltı hazırlayalım." dedi. Annemin sesi yine benim kurtarıcım olmuştu. Hemen yataktan kalkıp yüzümü yıkamaya gittim. Kahvaltı için mutfağa gittiğimde Ahra'nın tost malzemelerini hazırladığını gördüm. Bende buzdolabına giderek domatesleri ve salatalıkları çıkardım. Yaklaşık yarım saatin sonunda Ahra'yla hazırladığımız sofra hazırdı. Annemle babamda gelince kahvaltıya başladık. Ahra ağzındaki peyniri yutmaya çalışırken "Afra yemeğini bitir. Hazırlanıp çıkalım. Çarşı kalabalıklaşmadan hediyemizi alalım." dedi. Annem onun yanağını sıkıp "Önce sen ağzındaki peyniri bitir." dedi. Annemin lafı üzerine babamla bir kahkaha attık. Babamla aynı anda yumruklarımızı kaldırıp birbirine vurunca, Ahra "Ya anne görüyor musun şunları? Ne vardı durduk yere laf sokacak." deyince, annem "Hadi hadi konuşana kadar yemeğinizi yeyin de gidin. Bende cupcakelerin malzemelerini hazırlayayım." dedi.
***
Ahra'yla çarşıda dolaşırken ne alacağımıza karar vermeye çalışıyorduk. Ada öyle her kız çocuğu gibi bebeklere meraklı olmamıştı hiç. Bu yüzden ona hediye seçmek her seferinde daha zor oluyordu. Ahra bir oyuncak mağazasına girince ben de arkasından gittim. Burası diğerlerine nazaran daha büyük bir mağazaydı. Bir tarafta peluş ayılar diğer tarafta oyuncak arabalar vardı. Mağaza kapısının tam karşısında da oyuncak bebekler ve diğer oyuncaklar yer alıyordu. Ahra peluş ayıların olduğu tarafa gidince bende tam karşımdaki oyuncakların yanına gittim. Rengarenk, irili ufaklı toplar, atlama ipleri, zeka küpleri vardı. Ama benim dikkatimi çeken kenardaki yapbozlar olmuştu. Ada zeki bir çocuktu. Bu yüzden ona alabileceğimiz en güzel şey bence bu yapbozlardı. Yanıma gelmesi için Ahra'ya seslendim. Yapboz fikrini o da beğenmişti. Beraber bir kaç yapboz takımı seçtik. Ahra yapbozların yanında iki tane de zeka küpü almıştı. Çıkarken birini elime tutuşturdu. "Şunu karıştırsana. Bunu da biz çözmeye çalışalım." dedi. Kaşlarım hayretle yukarı kalkarken Ahra'ya baktım, gayet ciddi gözüküyordu. Zeka küpüyle neredeyse en son on yaşımdayken oynamıştım. Zeka küpünü karıştırırken aklıma küçükken okulda yaptığım yaramazlıklar geldi. Hatta anılarımdan birinin baş kahramanı arkadaşımın zeka küpüydü.Kerim sınıfın en zekilerinden biriydi. Okula babasının yeni aldığı zeka küpünü getirmişti. Bende merak edip çözmeye çalışınca olanlar olmuştu. Zeka küpünü çözemeyen ben zeka küpünün her tarafını aynı renge boyamıştım. Kerim görünce çok üzülmüştü. Tabi babam ona yenisini almıştı ama Kerim'in ilk zeka küpü benim hayal gücümün kurbanı olmuştu. Neden yaptığımı sorduklarında ise verdiğim cevap gayet netti.
"Böyle yapması daha kolay."
O günü hatırlayınca burukça bir tebessüm geçti yüzümden. Ahra'ya döndüğümde o da Ada'nın küpünü karıştırıyordu. Kendini bu işe baya kaptırmış gözüküyordu.
"Ahra sence de küçük bir çocuğa göre fazla acımasızca olmadı mı bu kadar karıştırman?"
"Başka türlü asla tam anlamıyla öğrenemez. En zoru başarırsa diğerlerini başarması onun için sorun olmayacaktır."
Bunu söylerken yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Haklıydı. En zoru başarmak en önemlisiydi. En güzel manzara zirveden izlenirdi.
Birkaç saat daha dolaşıp, annemin tam çıkarken elimize tutuşturduğu alışveriş listesindekileri de aldık. Annem resmen evin bir aylık alışverişini bize kitlemişti. Elimizde poşetlerle eve geldiğimizde annemin bizi beklemeden cupcakeleri yaptığını gördük. İlk başta anneme kızsamda, neredeyse hiç vaktimizin kalmadığını gördüğüm için üstümü değiştirmeye gittim. Koyu dar paça kotumun üstüne kuzenimin doğum günümüzde aldığı üstünde bir sürü armanın olduğu bol tişörtü giydim. Uçlarını pantolonumun başladığı yerde birbirine bağladım. Üstüme de koyu gri hırkamı aldım. Serdar abilerin evinin büyük bir bahçesi vardı. Muhtemelen orada Ada'yla koşup oynayacağım için rahat bir şeyler giymek benim için iyi olmuştu. Ahra da siyah pantolonunun üstüne uzun kollu, ince, pudra pembesi bir bluz giymişti. Muhtemelen o da akşam serinliğinde bahçede oturacağımızı bildiği için üstüne ince siyah bir hırka almıştı.
Serdar abilere gittiğimizde bizi Nihan ve Ada karşılamıştı. Nihan abla bahçedeki masaya meyveleri ve kuruyemişleri doldurmuştu. Bahçenin bir kenarına semaveri ve mangalı yerleştirmişti. Muhtemelen Serdar abi kafeden gelince yakacaktı. Nihan abla baharın gelişiyle bahçenin kenarlarını çiçeklerle süslemişti. Mavi ve beyaz çiçekler çok güzel görünüyordu. Ben bahçeyi incelerken Ada bacağıma yapışıverdi. Eğilip kucağıma aldığımda yüzünde o hınzır ve tatlı gülümsemesi vardı.
"Benim küçük cadım yaramazlık yaptı mı bakalım bizi beklerken."
"Hayır yapmadım. Anneme yardım ettim. Yaramaz değilim ben."
"Tabi değilsin prenses. Bak biz Ahra ablanla sana neler aldık." Ben bunları söylerken Ahra da evden bahçeye açılan kapıdan çıkmış, elinde poşetlerle buraya geliyordu. Gelir gelmez Ada'yı kucağımdan alıp öpmeye başladı. Ada, Ahra onu öptükçe kahkaha atıyordu. Ada'yla beraber yere oturduğunda bende yanlarına oturdum. Ada poşetin içinden yapbozları çıkarırken çok mutlu gözüküyordu. Zeka küpünü eline alınca ilk başta ne olduğunu anlayamadı. Ne olduğunu anlattığımızda, "Bunu ben yaparım. Çok kolay bence bu." demişti. Tabi bizde onun bu tatlı hallerine kahkaha atmadan duramamıştık. Bu kız gerçekten çok zeki olacaktı...
***
Serdar abi gelmiş mangalı yakmıştı. O gelene kadar bizde baya bi acıkmıştık. Yemek bittiğinde Ahra'yla bahçedeki sallanan koltuğa oturduk. Ahra'nın bacaklarına kafamı koyup, ayaklarımı uzattım. Ahra saçlarımla oynarken "Valla bu Ada çok zeki bi çocuk. Seni beni ikiye katlar bu ilerde." dedi. Ben "Umarım ergenliği bizim kadar vasat geçmez." dediğimde ikimizde kahkaha attık. Tam o sırada telefonumun bildirim sesi geldi. İnstagramdan mesaj gelmişti. Bu mesaj onlardandı. Bizim mesajımızı okumuşlar ve cevap yazmışlardı.
"Ayın en parlak hali,
Aydınlatırken geceyi.
Denizdeki dalgalar sararken bedenini,
Uzaklardaki trenin ince fısıltısıyla,
Sende duyacaksın sesimi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gerçek Rüyalar
Ficción GeneralSürekli rüyanızda aynı kişiyi gördüğünüzü ve en sonunda onu bulmayı başardığınızı düşünün. Sırların aralandığı tutkulu bir aşk hikayesi. Onları rüyaları birbirine bağladı. Asla kopmayacak ölümsüz bir bağ...