Gece olmuş, karanlığın asaleti sarmıştı şehri. Kendini karanlığın kollarına bırakmış bu şehir, hiç olmadığı kadar masumdu bu gece. Sessizlik hakim olmuştu gecenin zifiri karanlığına. Gökyüzüne bakıyordum, yıldızlar dahi göstermiyordu kendini. Bense gitgide kendi içime hapsoluyordum. Nefesim daralıyor, şarkılarsa birbir geçmişe uğurlanıyordu. Kaç anım solmuştu benim böylesi gecede? Bilmiyordum saatin kaçıydı bu vakitler. Fakat bir şey biliyordum ki gün doğmuş, güneş ışıldıyorken, gelmiştin sen bana. İşte bu yüzden sevemedim senden sonra sabahları. 12 vakitlerini sevemedim. Bu şehri sevemedim ben. Sabah olmakla olmamak arasındaki şu vakitler, daha bir yakıyordu canımı. Ya gece olacak geceye hapsolacaktım ya sabah olacak hep sende kalacaktım. Uzaklaşmak istedim senden. Kaçmak istedim geçmişimden. Fakat sevdam beni itiyordu sana. Sahi sen hiç sevdana yenik düşmüşmüydün? Veya sen sevdalanmışmıydın? Sana sesleniyorum duygusuz adam! Bir gün kalbini al ve gel bana. Seni sana anlatacağım ve tiksineceksin benliğinden. Kaç ruhu yaktın sen? Kaç kalbi söndürdün? Kaç umut kırdın sen? Kaç gece hayal gördürdün? Verilecek cevabın yok be adam. Suskunluğun asaletinden değil. Umursamazsın sen. Hiçbir şey ifade etmiyor gözlerin. Ama şimdi çok şey ifade edecek benim sözlerim, bu sefer son sözü ben söylüyorum "seni sana emanet ediyorum".