Neler oluyor?

897 100 7
                                    

Gözlerini açar açmaz yataktan kalkabilen nadir insanlardan biri olmakla gurur duyan Serra yine erkenden uyanıp yaptığı hafif kahvaltının ardından dünü unutup işe gitmeye hazırdı. Aptal bir gazete haberine pabuç bırakmayacak, ağabeyinin onu köşeye sıkıştırmasına izin vermeyecekti.

Kendinden emin şekilde dışarı çıkmak için kapıyı açmadan hemen önce aniden içini saran garip duygunun ne olduğunu anlayabilmek adına birkaç saniye durup bekledi. Ancak hiçbir sonuca ulaşamadı. Belki de yanlış bir karar vermişti ve evden çıkmaya hazır değildi, gerçi öyle bile olsa oturup keyfinin gelmesini beklemeyecekti.

Dün ondan önce gelen Fırat arabasını garaja soktuğu için Serra kendininkini evin önüne park etmişti. Şimdi bundan memnun olsa da iyi hissedebilmesi için daha büyük şeylere ihtiyacı vardı. Çünkü nedenini bilemese de huzursuzluğu azalmak yerine giderek artıyordu.

Kat ettiği kısacak mesafeden sonra arabasına ulaştığında bile hâlâ kendini ikna etmekle meşguldü. Uzaklardan gelen arabanın sesi iyice yaklaşana kadar da telkinlerinin neredeyse işe yaradığına inanmak üzereydi. O an evden uzaklaşmak için daha hızlı davranmadığından dolayı kendine lanet okudu. Başına gelecekleri tahmin etmeli ve günün akışını ona göre belirlemeliydi. Çünkü bu sabah, değil yeni bir tartışmaya girmek Mehmet'in yüzünü dahi görmek istemiyordu.

Bir an önce arabasına binip uzaklaşmaya niyetlenemeden gelen misafiri tüm yolu kapatmış ve kaçışını imkânsız hâle getirmişti. Evden çıkmakta gecikmiş olmasının yanı sıra gelenin Mehmet olmadığına üzülüp üzülmeyeceğine ise biraz sonra yaşanacakların ardından karar verecekti. Şimdilik öfkelenmek yerine düştüğü durumdan kurtulmak için en iyi bildiği yola başvurdu. Adam aheste hareketlerle aracından inerken Serra da evrak çantasını arka koltuğa bırakıp kollarını göğsünde birleştirdi ve gözlerini kısıp arabaya yaslandı. Barış gelip bir metre ötesinde durana kadar da pozisyonunu bozmadı.

Sanki orada bulunması gayet normalmiş gibi davranan Barış'ın, "Günaydın," diyen sesi gerçek hislerini ele veriyordu.

Evinin önünde ne aradığını bildiği Barış Dağlı'nın adresi nasıl bulduğu hakkında bir fikri olmadığı gibi, sormaya da niyeti yoktu.

"Şu andan sonra gün ne kadar aydın olur, emin değilim."

"Bunun için herhangi bir üzüntü duyacağımı sanmıyorum."

"Sebep olduklarınızın sorumluluklarını alacak biri olmadığınız hemen fark ediliyor."

Serra, sözlerinin adamın kudretli görüntüsüyle çeliştiğinin bilincindeydi. Barış'ın sadık ve güvenirliliği sadece görüntüsünden değil burada olma sebebinden de anlaşılıyordu.

"Açıkçası hakkımdaki düşünceleriniz beni hiç ilgilendirmiyor."

Ufak bir omuz hareketi yapan Serra, tıpkı duruşu gibi yüzündeki sahte gülümsemeyi de bozmadı. "İlgilendirdiğini düşünmedim zaten."

"Güzel, çünkü sizi yanıltmak istemem."

"Ah, siz erkekler kendinizi ne kadar önemsiyorsunuz."

Kendini gülmeye zorlayan Barış, başını ve bakışlarını yana çevirdiğinde Serra da eline geçen onu inceleme fırsatını değerlendirdi.

Barış'ın tüm bedeni kaslardan oluşuyordu ve ilk bakışta fark edilen kasları onun zamanının en iyi futbolcularından biri olduğunun en belirgin işaretiydi. Üzerine giydiği zeytin yeşili kolsuz tişört her an yırtılacakmış hissi uyandırıyordu. Kare şeklindeki çenesini tamamlayan geniş ağzının gülmeyi unutmuş gibi bir hâli vardı. Dudakları dolgundu, uzun ve kemikli yüzündeki tek kusuru ise burnuydu. Kemerli ve daha önce en az bir kere kırıldığı belli olan burnu ona gizemli ve olduğundan daha tehlikeli bir hava katıyordu. Çekik ama iri gözlerine bakmak ise puslu bir dağın zirvesinden uçuruma bakmakla eşdeğerdi.

Aşkın Kokusunu Aldım (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin