4;

442 37 13
                                    

Yıldızlar bize neden bu kadar uzaktı. Ya da neden bize uzak olanlar hep en güzelleriydi. Belki de yakınımıza geldikçe büyüsü bozulacağı için hep uzaktalardı. Uzakta en güzelleriydi belki de. Yakınlaştıkça gerçek yüzlerini görmek acıtırdı. Yıldızların mı yoksa insanların mı, hangisinin acıtacağını bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı. Ne olursa olsun acı hep vardı. 

Uzağımda olan kumandayı ayağımla almaya çalışsam da planım başarısız olmuştu. Bugün olanlar aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum. Kafamı hızlı bir şekilde sağa sola sallamaya başladım. 

"Eğer bu sensen lisede tanıdığım birine cidden çok benziyorsun. Ama onun kadar ezik olamazsın herhalde."

Jongin lisede ki halimin fotoğrafını gösterip bana böyle demişti. Evet, bu benim diyememiş ve yalanlamıştım. Jongin eski ben hakkında böyle düşünürken nasıl yalan söyleyemezdim ki. Daha sonra hoca gelmeden sınıftan çıkmıştım. Jongin ise peşimden gelmemişti. Peşimden gelmesini umacak kadar salaktım. 

Zaten çoktan büyüsüne kapıldığım Jongin şu iki günde beni iyice deliye döndürmüştü. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi hiç bir şeyi kestiremeden saçma salak davranıyordum. Ve son bomba olan şu fotoğraf olmuştu. Chloe onu nasıl bulmuş olabilirdi ki. Kız bana kafayı takmıştı. Ama bu yaptığını yanına bırakmayacaktım. Karşımda Jongin bile olsa o kızla konuşmalıydım. 

Üşenme sürecim sona ermişti. Bu yüzden laptop'ı kucağıma alıp game of thrones eşliğinde depresyonuma kaldığım yerden devam edebilirdim. Jongin'i daha sonra düşünmeye devam edecektim. 


Jongin'in bakış açısı;

Neden düşünmeden duramıyordum. Aklımı işgal eden biri vardı. Ve bu hoşuma gitmemişti. Onu neden düşündüğümü bile bilmiyordum. Garip olan güzel olan her kızı düşünürdüm fakat bu sadece güzellikle alakalı değildi. Onda farklı bir şeyler vardı. Bana bakışı farklıydı. Sanki söylemek istediği çok şey varken bir şey söyleyemiyor gibiydi.

Yine kendi kendime senaryo kurmaya başlamıştım. Ne olabilirdi ki. Benden hoşlanmayan bir kızdı işte. Belki de böyle bir şey çok nadir olduğu için bu kadar ilgimi çekmişti.

Masanın üstünde çalan telefonuma bir bakış attım. Arayan Chloe idi. Bugün onun yüzünden rezil olmuştum. Şimdi telefonu açıp hesap sormanın tam vaktiydi.

"Ne var?"

"Kim Jongin, görüşmeyeli bana karşı tavrın ne kadar da değişmiş öyle."

"Ne istiyorsun Chloe?"

"Duydum ki Soojung ile takılmaya başlamışsınız. Bende sana bir kaç gerçeği gösterdim. Görmüşsündür herhalde."

"Benim kimseyle takıldığım falan yok. Üstelik onların nesi gerçek resmen benden ayrıldığın için pişman olmuşsun ve kendi kendine şizofren hareketler sergiliyorsun."

Kulağımı acıtacak bir şekilde güldü. Bu kız canımı sıkmaya başlamıştı.

"Demek şizofren hareketler. Bu kadar şeyi kendim uyduramam herhalde. Daha bildiğim çok şey var. Eğer öğrenmek istiyorsan yarın kampüsün arkasına gel."

"Gelmeyeceğim bildiğin şeyler de sana kalsın."

"Peki sen bilirsin ben yine de saat 10'da seni bekleyeceğim Kim Jongin."

"Beni özlediğini bu kadar belli etme istersen Chloe."

Tek amacı dikkatimi çekip tekrar benimle olmaya çalışmaktı. Ama çok beklerdi. Cevabını beklemeden  yüzüne kapattım. Ve biraz önce durdurduğum game of thrones'u izlemeye devam ettim. 

cherry blossom || kaistalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin