Sevgilisi ilişkiye ara vermek isteyen bir kız; yenilmiş bir kızdır! Ben mağlubiyeti kabul etmeyen gururlu kişi olarak taktik değiştirme kararı almıştım.
Aslında aklımda bin bir fikir dolanmıştı. Mesela en klasik numaraydı; kıskandırma. Her yüzyılda iş görürdü fakat riske girememiştim. Orkun tamamen benden soğuyabilirdi. Onu serbest bırakmak da seçenekti, tabii ki hemen üstünü çizivermiştim. Senelerin ardından sevgili olabilmiştik ve şansın elimden uçup gitmesine izin vermeyecektim.
Bir arkadaşım beni erkekler hakkında şöyle bilgilendirmişti: ''Sevgilin, avuçlarında tuttuğun serçe gibidir. Çok sıkarsan ölür, haddinden fazla rahat bırakırsan uçar gider.'' Onun sevgilisinin iki metre boyundaki spor eğitmeni olması ise düşüncesinin ironisiydi.
Orkun, misafir çocuğunun gelip ev sahibinden aldığı oyuncak gibiydi, her an ellerimden kayıp gidebilirdi. Onu saklamalı, bir yerlere falan kapatmalıydım. Aramızdaki meseleyi hallettikten sonra 'düşünme' işlevini tamamen yasaklamayı planlıyordum. Hep olayların ardından düşünüp taşınıp kendi kendine gelin güvey oluyordu. Ben daha yaşanmış durumu idrak edememişken bir bakıyordum ki terk edilivermişim!
İlk başlarda sevgilimin benden çok ayrı kalamayacağına inanmıştım. Aramalarımı reddedip mesajlarıma yanıt atmadığında ise yanıldığımı fark edebilmiştim. Bu sebeple çok sevdiğim siyah düz eteğimle, mor renkli şifon gömleğimi giyerek kararımı uygulama konusundaki en belirgin ilk adımımı atmıştım. Üzerime siyah ceketimi giyerken Orkun'un beni uzaklaştırmamasını diliyordum.
O git diyecekti, ben kalacaktım.
Çünkü elimde sadece bu vardı: kararlılığım...
Orkun yerinde başkası olsaydı, gurur meselesi yapardım. Adam bana kaç kez 'kovuldun, görüşmeyelim' demişti saymamıştım. Neden hala ''Ulan şuursuz muyum, istemiyor beni işte!'' diye işin içinden sıyrılamadığıma açıklık getirememiştim. Aşk insanı vezir de ediyordu rezil de! Kadın da olabilirdi orada, pek güvenemedim şu an.
Düz tabanlı ayakkabılarımı da giyip çantamı aldığımda hazırdım. İşime devam edecektim, patronum tarafından güvenlikler eşliğin kapının önüne konmazsam. Yok, canım o kadar da abartmazdı. Yani umarım abartmazdı!
Evden çıkarken kimsenin bana bulaşmamasının sebebi son günlerde huysuz bir cadıya dönüşmemdi. Tepkilerim anormal derecede yoğunlaşmıştı, öfke kontrolümü kaybetmiştim ve köşe bucak kaçılan insan modeli oluvermiştim. İlayda bile kıyafet istemek adına hiçbir girişimde bulunmuyordu ki sinir sistemimin çöktüğü hafta bile bana bulaşabilen yegâne insandı.
En azından Orkun benden ayrılmadan önce, öyleydi.
Merdivenlerden sessizce inmiştim, kimse benimle uğraşmadığı için yüzümde tebessüm oluşmak üzereydi ki Aynur abla halısına yalandan birkaç kez vurarak seslendi. ''Kız Ilgın,'' dediğinde yumruklarım sıkıldı. Şans mıydı, şanssızlık mı bilmiyorum ama hemen gitmek istiyordum.
Yine ne yumurtlayacaktı acaba?
''Bizim Halime'nin bir oğlu varmış. Çocuk mühendismiş, eli yüzü de düzgünmüş. Geçenlerde dedi ki-''
Devam etmesine izin vermeden tek elimi kaldırdım ve susmasını işaret ettim. Kaba birisi değildim ama mahalledeki teyzelerin gözüme birilerini sokuşturmaya çalışmasından sıkılmıştım. ''Benim ciddi düşündüğüm birisi var.'' Vardı, geçmiş zaman ekini kullanmak istememiştim. Aslında amacım daha fazla oyalanmadan çekip gitmekti, nitekim başarılı olamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başına Buyruk!
RomanceBaşına buyruk insandım, kabul! Fakat son yaptığım tahmin edilemez bir olayın kapısını aralamıştı. Ben bir inşaatta çıkan yangının, sevdiğim adamın başına gelen talihsiz olayların sebebiydim. Ama her şeyi en başa sarabilseydim, yine aynısını yapardı...