Cassie'den
Ve o evdeydim muazzam bir evdi ben eve şaşkın şaşkın baka kalmıştım bütün etrafı inceliyordum.
Ev ters biçimde tasarlanmıştı eve yukarıdan giriyorsunuz odalar ise aşşağıdaydı.Bavulumu kaldırıp aşağı indim hemen elindeki içecekle yanıma geldi ve oturdu meraklı bakışlar atarak"ailenle yaşamıyor musun?" Diye sordum gayet normal bir biçimde"hayır"dedi aniden bir soru daha yönelttim"tek başınamı yaşıyorsun bura da "dedim. Ukala bir tavırla"tek başıma yaşıyorsam nolmuş?" Korku dolu gözlerle ona "sen nesin?" Diye sordum şaşkın bir tavırla "ne demek nesin?" Dedi kendimi aşıp"bir ihtimal..uyuşturucu satıcısı ya da öyle bir şey...?" Soğuk bir ses ile "ne?" Cevabını verdi soruya soru sormuştu aslın da cevap sayılmazdı yani. Ona bakıp"burada oturmak için ne yaptın?,çete üyesi falan mısın?" Mükemmeldim ardı ardına soru sorma yeteneğim ortaya çıkmıştı.bakışlarını çevirip hırıltı çıkarttı daha sonra "uyuşturucu satıcısı olduğumdan eminmisin?" Dedi yine soruya soruyla karşılık verdi derin bir nefes alıp"polisde seni tanıyor gibiydi ayrıca fasulye tozunu uyuşturucu sanan biriyle arkadaşlık yapıyorsun"dedim"doğru,ama"dediğinde sözünü devam ettirmesini beklerken o ayağı kalkıp üzerime yürüyünce şok geçirdim çok korkuyordum keşke gelmeseydim. bana doğru ilerlerken"neden sadece uyuşturucu sattığımı düşünüyorsun ki"dedi tanrım ne diyordu bu ona anlamadım diyen bakışlar attığımda dudaklarından "pasaportunu alan kişi gerçek polis miydi sence"dedi ben gözlerine bakmadan "ne?" Diye cevap verdim bana doğru geldikçe bende zıt olarak geriye doğru gidiyordum soğuk ve gerçekten korkutucu ses tonuyla"iki böbreğinde henüz yerinde mi?"çantamı sırtımdan alıp göğsüme bastırıp"seni uyarıyorum bir adım daha atarsan..." sözümü bitiremeden köşeye sıkışmıştım ve olduğum ortam cidden dardı ve bana çok yakındı ellerini duvara yaslayıp"burası senin odan"desiğinde şoka girdim resmen benimle oynamıştı ve bende buna izin vermistim o arkasını dönerken kendi kendime soru yönelttim"neden dehşete düşürüyor ki?"diye mırıldandım.
Derin bir nefes alıp odaya girdim oda resmen bizim ev kadardı.
Yatağın üzerine oturup ayakkabıları- mı çıkarttım daha sonra ağrıdan ölen bacaklarıma masaj yaparken derin düşüncelere ablamla olan kavgamızı hatırladım o anda karnımın gurultusuyla daldığım o düşünceden kurtuldum kendi kendime "uçakta bile bişi yemedim" diyerek karnımı okşadım ayağa kalkıp mutfağa doğru yöneldim ve korkar adımlara ilerliyordum.Luck'tan
Ödevlerimi bitirmiş çantamı topluyordum ki ayak sesleri ile aşşağı baktım ve adını bilmediğim benim tabirimle fasulye tozcusu mutfağa gidiyordu.mutfağın kapısından ona bakarken kıtlıktan çıkmış gibi yemek yiyordu ne kadar tarihi geçmiş olasalarda.ışığı açıp"karanlığın içinde ne yapıyorsun?" arkası dönük biçimde"izin isteyemedim,pardon ama kullanma tarihi geçmiş olanları yedim" parayı uzatıp "bunu kabul et"dedi ona aldırmadan ve sanki bilmiyormuş gibi hepsinin tarihlerine ve yediği şeylere baktım ona bakıp"normalde de böyle şeyler mi yiyorsun?" Dedim. Elin deki içeceği gösterip "bunun için ödeme yapacağım"dedi tam giderken"ona dönmeden"bunları temizlemeyecek misin?"dedim.ortalığı topladıktan sonra"çöp kutusu nerede?" Dedi hiç beklemeden,"bilmem daha önce bir kez bile kullanmadım"dedim. Konuyu değiştirip"adın ne?" Sorusunu ona yönelttim bana bakıp"ne?" Derin bir nefes aldıktan sonra "diger insanlar sana ne diye sesleniyor?" Dedim. Etrafa saçma sapan baķtıkdan sonra "daha önce söyleyemedim kalacak yer verdiğin için saol"dedi alaycı bir tavırla"adın oldukça uzunmuş"dedim.
Tepkisini merak ederek. yüzüme bakamıyordu onu konuşturmak icin"teşkküre gerek yok,nezaket değil tanzimattı"dedim.anlamamış ifadeyle bana baktığında açıklama geregi duydum"fasulye tozu için,ablana getirmiştin." Dedim soğuk bir tavırla ve sonra arkama bakmadan ordan uzaklaştım.
Ona sandaviç yapıp odasına girdim ve bana bakıp"ne istiyorsun" dedi ona elimdeki sadaviçi uzatıp "bunu ye onunla doymamışsındır"dedim elimdekini endişeile alıp "bunu neden yapıyorsun ki"dedi işi dalgaya vurup"çok cılız kalmışsın önce seni besleyip sonra böbreklerini alıcam"dedigimde yüz ifadesi korkunç bir hal almıştı gülmemek için zor duruyordum bana bakıp"böyle şakalar yapma lütfen"dedi bende onu onayladım. Bavulunu açıp bana bişi uzattı"bu ne?"diye sordum elindeki o ilginç şeye bakıp"bu rüya kapanı,sana güzel rüyalar verir kötü rüyaları kovar"dediginde gözleri parlıyordu anlaşılan bu onun için önemliydi alay ederek"güzel kızlar da getirirmi?" Diye sordum rüya kapanını almaya çalışırken çektim ve elimden almasını engelledim."her neyse iyice dinlen çok yoruldun böbrekler için zararlı"diyip odadan çıktığımda bağırışlarını duydum.
Bende sandaviç alıp evin dışına çıkıp fasulye tozcusunu izliyordum odadaki eşyaları kapıya sabitlerken ne yapmaya çalıştığını henüz anlamış değildim.biraz sonra kıyafetlerini çıkarmaya başladığında sandaviç boğazımda kaldı ve koşar adımlarla içeri odama gittim.Sabahın gün ışıkları odamdan içeri süzülürken okul için hazırlanıyordum aynaya bakarken onun çoktan uyanmış olduğunu gördüm. Manzarayı izliyordu balkona çıkıp ona baktığımda beni fark etmesi uzun sürmedi selamlayıp içeri girdi bende çantamı ve araba anahtarlarını alip aşşağı indim bana bakıp"nereye gidiyorsun"dedi ona bakıp"okul adın daki cehenneme"dedim.uzun uzun baktından sonra "bende gitsem iyi olucak burda kaldığım yeter"dediğinde içimden bir his gitmemesi gerektiğini söylediğinde bahane aradım ve "pasoportunu almadın daha gidemezsin bu günde burda kal"dediğimde marcel merdivenlerden inerken "benim meleğim burdamıymış"dediğinde fasulye tozcusunu kast ettiğini anlamak için marcela baktım ve doğru tahmin ona diyordu fasulye tozcusuna dönüp"benimle okula gelmeye ne dersin hem merak da ediyosundur"dediğimde istekli görünüyordu bana bakıp "o zaman burda bekle hemen geliceğim" dedeğinde sevinmiştim neden bilmiyorum.
Araba ile okula gidiyorduk onun gözleri kamaşıyordu güneş yüzünden ama bana söylemiyordu utanıyordu sanırım güneş gözlügünü ona uzatıp"al tak rahatsız olmuş gibisin"dedim bana bakıp"elimi bir dakikalığına dışarı çıkartıcam utanç verici olursa söylersin"dediğinde gülümsedim tuhaf ama bu kız bana iyi hissetiriyordu.
Sınıfta ingilizce dersi görüyorduk hoca bize bir soru yöneltmişti"dünyanin en güzel kelimesi nedir?" Bütün sınıf el kaldırmadan"unicorn,gökkuşağı,dondurma,vb"şeyler söylediler hoca bunun yanlış olduğunu dünyadaki en güzel kelimenin anne olduğunu söylediğinde aklım anneme gitmişti. Giden aklımı toparlayıp onu konturol ettim orda o kadar masum oturuyordu ki dalmıştım ona hoca bir soru daha yöneltti "ďünyanın en kötü kelimesi nedir?" Herkes fikrini söylüyordu"cenaze,ölüm,kaza vb" hoca dünayadaki en kötü kelimenin kaybetmek olduğunu söyledi daha sonra dersin bittiğini söyledi bir an önce fasulye tozcusuna kavuşmak istiyordum bahçeye çıktığımda orda yoktu her yeri aradım en sonunda bi kaç kızın parti broşürü astığını izlediğini fark ettim. Yanına gidip "ne yapıyorsun bursa" bana dönüp gidiyordum" dediğinde "nereye gideceğini biliyor musun?" Dedim "evet" deyip el salladıktan sonra yanlış yöne gitmesine izin vermeden onu doğru yola çevirdim ve ona bakıp"eşyaların bizde nereye gitmeyi planlıyorsun dedim"soruma cevap vermeden "dersin yokmu senin" dedi beraber yürürken ellerimi cebime sokup"ekicem" dedim oda "neden" dediğinde "çünkü ders matematik"dedigimde bana dönüp"ben matematiği severim"dedi gülerek"çıldırmış olmalısın"dedim.
Beraber yürürken o lanet herifi gördük fasulye tozcusunu dürtüp "sen o sürtüğün kardeşi olmalısın"dediğinde yüz ifadesi düşmüştü adamın elini kıvırıp yere diz çöktürttüm karnına yumruk attığımda arkadan bu adamın yandaşçıları bağırdı"hey o alex değilmi?,hey buraya gelin"derdemez ben kıza bakıp "ben üç den geri doğru sayıcam ve sende..." sözümü bitiremeden bileğimi kavrakıp beni koşturtuyordu bu anı bozmak istemedim ama yapmak zorundaydım elmi çekmeden "ne yapıyorsun sen"dedim bana bakmadan "hayatımızı kurtarıyorum"dediğinde gülümseyip "onlara bi baksana sence bize yetişebilirlermi
Adamlar arkamızdan"yemin ederim sizi yakalayınca geberticeğim" o sırada nişanlım olan rachel aradı şuan cevap veremezdim telefonu kapatıp "şimdi cidden koşmalıyız"dedim bi yerde durduktan sonra"neden bileğimden tutup koşmaya başladın"dedim bana bakıp"sen öyle demicek miydin?"dediğinde starbucks kahvemden bir yudum alıp"sadece polisi ara ben onları oyalıyıcam dicektim sen dinlemeden kolumdan sürükledin"dedim ve bana baķıp"her neyse sonuçta polise gerek kalmadan kurtulduk"dedi bir süre sonra fotoğraf çekilen kızlara bakip bana döndü"telefonunu ödünç alabilir miyim?" Dediğinde"nedenmiş o" dedim bana bakıp "bir arkadaşıma mesaj atmalıyım oda şuan burada sanırım"dedi yani o arkadaşına ulaşınca beni bırakacaktı öylemi? Lanet olsun ama vermek zorundaydım telefonu uzattıkdan sonra bana bir çok şey söyledi"mesaj gelince hemen bana haber ver lütfen çok önemli"dedi bende "olur veririm"dediğimde sanırım pek inandırıcı gelmemişti sanırım"ama hemen haber ver olur mu?" Dediginde onu aldırmadan bi taksi çağırdım ve eve doğru yola çıktık anahtarları falan kıza verip arabamı almam için yola koyuldum.
Arabada beklerken girdiği sosyal medyaya bir göz attım adını öğrenmiştim adı Cassie nedense hesabında hep bizim şirkete sövmüştü.
Ben telefona dalmışken camıma vuran polis rahatımı bozdu"hey luck bu kız arkadaşının pasoportu pek yasa dışı bir şey yok alabilirsin"dedi pasaportu alıp"hep böylesin dostum sürekli yanlış yapıyorsun"diyip eve doğru yol aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Heirs
Teen FictionUmarım sürükleyici olmuştur iyi okumalar ve lütfen yorum yapın ❤️❤️❤️❤️❤️