Sırtımda oluşan acı yavaş yavaş tüm vücuduma yayılıyor, rüzgarın gücü gözlerimi yaşattığından dolayı devamlı burnumu çekiyorum ve bu isimsiz kızımızın dikkatini çekiyor. Benim için endişelendiğini biliyorum, en azından öyle umuyorum. Kulübeden sonunda uzaklaşabildik, acı yavaş yavaş geçtiği sırada güzel bir doğa manzarasına denk geldik. Önümüz uçsuz bucaksız ağaçlar, öldürücü derecede yüksek bir uçurum ile kaplı olduğundan dolayı kendimi bir kayanın kenarına bırakıp soluklanıyorum. İsimsiz kızımız tam tersini yapıp, yanıma yaklaşıyor ve kolumdan tutup kalkmam için yardımcı olmaya çalışıyor.
Huysuz bir ses tonumla; "Oturalım biraz ya, kaçmıyoruz ya?"
"Kalk hadi, şehire gidip yemek falan bulalım yaran daha kötü olmadan."
"Oturalım beş dakika, nefes alamıyorum bak."
"Sen ne nazlı bir adamsın ya?! Kalk hadi, sinirlendirme beni."
"İsmini söylersen kalkarım, söz."
"Üff, kalk hadi."
"Neden söylemiyorsun ismini ya? Bu kadar mı sıkıntılı bir ismin var? Söyle, hemen kalkayım ve yol boyunca konuşmayayım."
"Mira, ismim Hira! Mutlu oldun mu?"
"Mira mı? Şelale ismine benziyor." diyerekten alaycı bir gülümseme takındım suratıma. Bir seferlik dahi olsa o da gülmeme karşılık vermişti ancak tekrar kaşlarını çatarak; "Hayır, ışık saçmak anlamına geliyor beynin bunu alamayacak kadar küçük, devam edelim."
"Boynon çok koçok, dovom odoloom!" diyerekten kalktım, çantamı düzelterek Mira'nın arkasına takıldım ve ormanın patikasından ilerleyerek anayola doğru yürümeye başladık. Mira, çok güzel isim olaraktan yankılanıyor kulağımda ancak bu kız ışık saçmaktan çok tehtid saçıyor, bu bir gerçek. Anayola sonunda ulaşmıştık, sabah yola çıkmamıza rağmen öğle sıcağını rahatlıkla hissedebiliyorum. Anayolun hemen altında bir kasabanın olduğu dikkatimizi çekti, hafif hafif ve dikkatli şekilde kasabanın girişine doğru adımlıyoruz. Mira önümde, tüfeğini etrafa doğrultarak usulca kasabanın girişine girip bir marketin arkasına saklanıyor ve hemen arkasından bende yerimi alıyorum. Marketin kapısının aralık olduğunu görüp içeriye dalıyoruz, Mira ilk baş etrafı kontrol ettikten sonra ilk yardım dolabına sokulup ne var ne yok süpürüyor. Benim asıl amacım raflarda bulunan çikolataları mideye gömmek. Tarihleri geçmemiş çoğu yiyeceği çantama doldurduktan sonra bir soğuk kola ve çikolatayı aynı hizada gömüp Mira'nın yanına doğru yaklaştım. Mira sinirli şekilde ağzımı kapatıp; "Şunu sesli çiğneme, birisi duyacak!" "HOHO!" diyerekten yutkundum. Korktum, kolumdan tutup beni bir sandalyeye oturttu ve bir şey söylemeden tişörtümü sıyırmaya başladı. Kaşlarımı aynı hizada kaldırarak, omuzumun üzerinden güzel suratına kesildim ve; "Hemen mi? Çok aceleci değil miyiz ya?" Koluma sert bir yumruk patlattıktan sonra elinde tuttuğu sargı bezi ve ilacı eskileriyle değiştirip tişörtümü tekrardan aşağıya indirdi. Sinirinin geçtiğini görünce bir kola kutusu kavradım ve ona doğru savurdum. Havada yakalayıp, kana kana içtiğini izledim. Onu bu şekilde huzurlu görmek beni mutlu ediyor, marketin çıkışına doğru ilerliyorum ve Mira belinden çıkarttığı eskimiş bir "Taurus PT 92" markalı tabancayı elime sıkıştırdı. Bunu hatırlıyorum, mermi bu silahın namlusundan fırladı evet! Mermilerin sayısını kontrol ettikten sonra kilidini iyice açarak avucuma oturtuyorum ve nişan alır vaziyette Mira'nın önünden dışarıya çıkıyorum. Erkek olduğumu artık göstermeliyim! Geçtiğimiz üç sokağın ardından güzel bir üç katlı evin önüne geliyoruz. Silahı önce sokağın iki yanına, sonra pencerelere doğru yöneltip Mira'nın etrafı kontrol etmesini bekliyorum ve sonunda kapının önündeyiz! Kapıyı hafif hafif zorladıktan sonra içeriye varabildik, sanırım Mira kapı açmayı çok iyi öğrenmiş! Kapıdan bir adım attığıma rağmen içimdeki huzur bir anlığına kayboluyor ve bacağımdan yakalayan bir güç beni yüzüstü yere seriyor. Ne olduğunu anlayamadan yüzümü gökyüzüne çevirdiğimde karşımda duran "2.58" boylarında, uzun kollara ve bacaklara, insanın derisini kolayca parçalayabilecek pençelere ve dişleri görüyorum. Silahı hiç olmadığım kadar tetik şekilde mutanta çevirip tetiğe üç defa basıyorum ancak bu sadece onun yavaşlamasına neden oldu. Bu fırsatta yerden kalkıp Mira'nın yanına doğru koşuyorum, bu sırada Mira pencereyi aralamış ve saçmaları mutanta doğru savurmaya başlamıştı. Kapıdan girdikten hemen sonra arkamı dönüp, tekrar mutanta doğru ateş etmeye başladım. Mermileri hiç olmadığı kadar hızlı gönderiyordum, garipti etkilenmesi sadece yavaşlamasına neden oluyor ve ufak yaralara rağmen ayakta durmaya gayret gösteriyordu. Bir anda hızlandığını görüyorum, Mira'ya doğru koşup pencerenin bölümüne sert bir yumruk savurup tüm duvarı alaşağı ediyor. Mira düşen malozların altında sıkışıyor ve bacağını kurtarmak için girdiği çabalara rağmen tüfeğini elinden düşürüp ölüme teslim oluyor, hayır! Elimdeki silahın son mermisini mutanta doğru savurduktan sonra Mira'ya doğru koşup malozların bir kısmını hızla kaldırıyorum ve koludan tutup sertçe kendime doğru çekiyorum. Kurtarabildim, üstelik büyük bir yarası da yok sağlam! Şans eseri bacağının üzerine malozlardan önce sünger düştü ve üstüne iki taş. Sadece ağrı hissediyor, eminim. Kalkmasını sağladıktan sonra önce tüfeği Mira'ya verip kendi silahımı alıp çıkışa doğru koşuyorum. Arka kapıyı açtıktan sonra Mira'yı önden götürüp kapıyı sertçe ardımıza kapatıyor ve yeşilliklere doğru koşmaya başlıyoruz. Çimenleri o kadar seri atlayarak geçiyoruz ki bir tavşandan hızlı koştuğumuz belli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyamet
Ciencia FicciónDünya eskisi kadar parlak, iç açıcı değil maalesef. İnsanlar yemek için birbirlerinin boğazlarını deşebilecek seviyeye geldikten sonra ortalık gerçekten karıştı. Büyük ülkelerin sonsuz krallıklarını büyütmek için uğraştığı deneyler başarılı oldu, ar...