Melis:
Kollarımdan tutarak beni sarsan adama hiddetle bağırdım.
"Ne yapıyorsunuz bırakın beni!"
Adam beni dinlemeyerek hareketlerimi durdurmak için daha fazla güç uygulamaya başlamıştı. Maceradan maceraya son hızla koşarken "acaba bundan nasıl kurtulacağım" yerine "sırada ne var?" demeyi tercih ettim.
Beni bırakması için bağırışlarımı arttırırken büyük demir kapının açılma sesiyle ani bir duraklama anı yaşadım. Ardından kapıya baktığımda onu görmemle bir çığlık daha atmıştım. Ancak bu attığım çığlık nedensiz bir şekilde sevinç doluydu. Onun gelmesi beni bu denli sevindirirken adamlardan biri konuşmaya başladı.
"Yağız, yeni kızın bu mu?"
dedi pis bir sırıtışı yüzüne yerleştirirken. Ben yüzümü dönüp ona baktığımda o da bana bakıyordu ve ben ilk defa adını öğrenmiştim. Yağız... Aslında normal bir hayatım olsaydı merhaba tanışabilir miyizle başlayan bir sohbet tanıştığıma memnun oldumla bitebilirdi tabi. Ancak kaderimde altın harflerle senin normal olman anormal yazıyordu ki, şu an birilerinin beni kaçırdığına sevinmiş bile olabilirdim.
Yağız adamın yanına yaklaşmaya başladı. Nedenini anlamadığım bu cesaret sanırım biraz olsun bana da bulaşmıştı ki bağırışlarımı hakaretlere çevirdim.
"Seni gebertirim çek ellerini" diyerek koluna vurmaya başladım.
"Senin kız çetin cevizmiş Yağız!" dedi iğrenç bir kahkaha eşliğinde.
Yağız adama yaklaşırken adamlardan diğeri durmasını komuta edercesine önüne geçti. Ben de durmasını beklerken, yine beklenmeyeni yaptı ve adamın yüzüne ağır bir yumruk indirdi. Yere yıkılan bedeni geçip bana yöneldiği sırada önünde bir silah belirdi. O an hiç olmadığını sandığım gücümle bağırdım.
Adamlar beni de çekerek gerilerken silahı Yağız'a doğru tutan adam, kötü bakışlar atarken
"Canına mı susadın! Anlaşmamız vardı." dedi.
Yağız ise tek kelime etmiyordu. Şu anda onun sesini merak etmekten çok onun sesine ihtiyacım vardı. Bir ses tonu... Belki de saçma gelse de bana tek cesaret verecek şey içinde güveni barındıran bir ses tonuydu.
Konuşmadı. Siniri, yüzünden kızgın bir volkan lavları gibi fışkırıyordu.
Adamlar anlaşmaya uymadığı için tehditler savururken namlu yön değiştirerek beni buldu. Kafama dayanan namlunun soğuk demirini hissettim. Önce korkuyla titredim. Daha sonra biraz duraksadım. Onun gözlerine baktım. O da gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Beni kurtarırdı. Beynim kalbime daha tanımadığı birini sevmeye başladığı için kızarken korkumu yok eden tek şey ona olan duygularımdı.
"Hemen anlaşmaya uy, yoksa kızını gebertirim! Nerde o?"
Yağız'ın yüzünde tek mimik hareket etmedi. Adam dediğini tekrarladı. Ona öylesine güveniyordum ki, beni bırakmazdı. Gözlerine bakmaya devam ettim. Benim öylesi derin baktığımı anlayarak garip bir bakış attı. Ancak siyahla kapladığı her zerresinin aksine yeşili gözlerinde bariz görmek mümkündü. Ölüm aklımın ucundan geçmiyordu. Bir elim kanasa imdat ölüyorum diyerek hastaneye koşan ben, kafama dayalı silah namlusuna boş gözlerle bakıyordum.
Ve tetik çekildi.
Bu sefer ölümün korkusu yavaş yavaş bedenime işliyordu. Artık hissizliğim yoktu, ki bu durumda soğukkanlı olabilmek de insan harcı değildi. Ölümdü bu. Ölümden korkmayacak kadar cesur değildim, ancak onun beni kurtaracağına inanacak kadar aptaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Absürt (Devam ediyor)
RomanceBilinmezlikler içindeki mantık dışı biri... O, bedenini ölümün soğuk ama huzur veren boşluğuna atmak isterken kendini adamın köprücük kemiğinde buluvermişti. Ona aşık olmaya başladıkça değişiyor, şehvetine ulaşmak istediği her saniye cennetinden bi...