GEZİ

13 3 0
                                    

O geziye asla katılmamalıydım. O soğuk taş basamaklardan asla inmemeliydim. Gizli ve karanlık şeyleri keşfetmek gibi kötü bir huyum vardır. Karanlık aydınlığın zıddıdır ve yaşadığımız dünya her ikisini de barındırır. Ama bende olduğu gibi, karanlık şeylerin peşinden gitmek türünden bir saplantınız varsa bulacağınız tek şey beladır. Sanırım konuya çok hızlı girdim. Başımdan geçen olayları biraz olsun kavrayabilmeniz için en baştan alayım.

Rahmetli dedemin memleketi olan Elazığ iline ilk gidişimdi. Annem ve babam da yanımdaydı, onlar da Elazığ'a ilk defa geliyordu. Birer kimya mühendisi olan annemle babam Elazığ'da düzenlenen ulusal kimya kongresi için gelmişlerdi. Bense sadece macera için. Telaşlı bir uçak yolculuğundan sonra otele vardık. Babamların kimyacı arkadaşları arasında bir uzaylı gibiydim. Neyse ki kongreye benim yaşlarımda birkaç genç de katılmıştı. Gerçi onlar da hayata bilimin soğuk ve mesafeli bakış açısından yaklaşıyordu ama yalnız kalmayı pek sevmediğim için onlarla ahbaplık etmeye başladım.

Akşama doğru Elazığ'ın Harput ilçesine doğru ufak bir geziye katıldık. Minibüs şoförümüz Elazığ'ın yerlisiydi. Harput'un yüksek ve çölümsü arazisinin üzerine inşa edilmiş türbeler ve yıkık ortaçağ kaleleri arasında bir çay bahçesine oturduk. Şoförün, başı kesik evliyalar ve Kurtuluş Savaşı'nda uçan askerlerle ilgili anlattığı hikayeleri merakla dinledim. Olağandışı hikayelere olan ilgime rağmen şoförün anlattıkları benim için birer efsaneydi. 'Efsane' kelimesini kullanmamdan rahatsız olmuştu sanırım, o bu hikayeleri gerçek olarak kabul ediyordu. Ona göre bu hikayelere inanmak gerçek bir Müslüman'ın göreviydi. Bense daha fazlasını istiyordum. Daha sıra dışı, daha beklenmedik bir şey. Bu halk efsaneleri, türlü yaratıklarla ve esrarengiz olaylarla doldurduğum hayal gücümü beslemeye yetmiyordu. Aslında aradığım şeye çok yakındım.

Buzluk MağarasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin