"Tao? Senin burada ne işin var?"
Uykudan yeni kalkmıştım ve salonda televizyon izleyen bir Tao bulmak beklediğim bir şey değildi doğrusu. Üstelik o Kore'deydi? Ne ara gelmişti ki?
Birkaç saniye gözlerime bakıp sevimlice gözlerini kırpıştırdıktan sonra ayağı kalkıp yanıma doğru yürümeye başlamıştı. Yanıma geldiğinde aramızda ki mesafe sadece iki adımlık kadardı. Tanrım bu filmlerdeki gibiydi. Sanki gözleri yıldızdan yaratılmıştı ve bana baktıkça benim gezegenim kendi güneşini bırakıp onun yıldızının yörüngesine girecekti.
"Kris."
Adımı söylediğinde vücudumu anlamdıramadığım bir orantısızlık kaplamıştı. Ellerim kutuplar kadar soğuk, yüzüm bir çöl kadar sıcaktı ve benim tüm yörüngem onun yıldızlarının eksenine kaymıştı.
"Kris."
"T-ao?"
Bu sefer ben de onun adını ağzımdan çıkarabilmiştim. Ama tepki vermiyordu bir heykel gibi öylece duruyordu. Bir adım atarak yüzünü daha çok yüzüme taraf yaklaştırdığında artık aramızdaki mesafe sadece bir nefeslikti. Onu öpmeli miydim? Ben Wu Yifan. Onca zaman ona acı veren ben. Şimdi kendim için mi bunu yapmalıydım?
Gözlerini yumup dudaklarını dudaklarıma değdireceği sırada kalbime Tanrı sanki şimşeklerini yolluyordu sanki. Ama olmadı beni öpmedi. Geri çekildiğinde birden bire ortalıktan yok oldu. Sesim yettiğince adını bağırdım*bu nasıl bi cümle be dkdjsj*
"TAO? NERDESİN?"
"TAO?"
Annesini kaybeden küçük bir çocuk korkusu kapladı tüm kalbimi birden. Evin her tarafına göz gezdiriyordum ama yoktu. Birkaç saniye sonra zil çalınmıştı. Zili duyduğumda kapıya nasıl koştuğumu bilmiyorum ama zilin çalması ve kendimi kapıda bulmam bir olmuştu. Belki o gelmişti? İçim, ilk dişi çıktığından onu yastığının altına koyan ve ertesi sabah kalktığında bir hediye görmeyi bekleyen bir çocuk gibi umutla dolmuştu.
Kapıyı açtığımda Tao karşımdaydı evet ama yanında... Yanında o vardı. Sevgilisi Chen.
"T-ao?"
Adını söylediğimde sesimin titremesine engel olamamıştım bile. Ama o gayet mutluydu ve onlar el eleydi. Annemle babam boşandıklarında babamı ilk kez üvey annemle gördüğüm zamanki gibi hissetmiştim, aldatılmış gibi. Ama hakkım yoktu. Ben demiştim ona. "Başkalarını bul." Lanet olasıca kelimeleri hem yazmıştım hem de yüzüne söylemiştim.
"YiFan gee, biz evleniyoruz. Sen de sağdıcımız olur musun?"
Birisi beni uçurumdan aşağıya mı itmişti yoksa olduğum yer mi kayıyordu bilmiyorum ama sanırım düşüyordum. Etrafı parlak bi' ışık kaplamıştı sanki gözlerimi açamıyordum.
Gözlerimi açabildiğimde yataktaydım ne Tao ne o çocuk yoktu. Tanrım! Tüm bu şeyler de neyin nesiydi?
"Demek ki rüya olduğu için öyle hissettim. Yoksa ben neden öyle hissedeyim ki? Ah ne saçma şeyler görüyorum rüyalarımda."
"Tatlım neler görüyorsun rüyanda?"
"Anne?"
Az önce sesli konuşmuştum sanırım. Aferin bana hadi şimdi açıkla Yifancım.
"Ya yok bir şey ya sınava girdiğimi görüyordum hani ben birinci bitirdim ya sınavda ikinci oluyordum o yüzden öyle dedim."
Annem şüpheci gözlerini üzerime dikmişti. Bu gözler 'sen bunu papucuma anlat' bakışı atıyordu bir andan da.
"Hmm anladım, yemek yiyeceğiz aşağıya gel tatlım. "
Burnum tıkalı ühühüh.
Ooo 2bin olmuş u.u herkese teşekkürler lsksjdkd SİZİ SEVİYORUM U.U
Neyse burda keseyim dedim flkekld artık yeni bölümlerde görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tell Me You Love Me/ TaoRis Texting
FanfictionPndaxx01: Beni sevdiğini söyler misin şimdi? Hiç olmassa sadece bir defa söyle lütfen... TallHandsome:Sanmıyorum. Pndaxx01:Biliyor musun pes etmeyeceğim Fannie~ Bu arada Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. ******* Gene ben.s ay canım ben msndjdj...